Sevgili okurlarım, 2011 yılı başlarındaydı... Ve Suriye’de bir iç savaş patladı.
Önce yerelde başlayan bu iç savaşı kimse pek ciddiye almadı zira Ortadoğu ülkeleri böyle kargaşaları her zaman yaşardı.
Ama durumun bu kez çok ciddi olduğu kısa süre sonra ortaya çıktı.
İç savaşın ardında yine ABD vardı.
Amaç hemen açıklandı:
Esad devrilecekti!

* * *

Bu talimat bizim hükümete derhal iletildi:
“Biz Esad’ı devireceğiz, Türkiye’nin de desteğini bekliyoruz!”
O sırada bizimkilerle Esad’ın arası son derece iyi idi. Tayyip Erdoğan ona övgüler düzüyor, birlikte aile boyu tatiller yapıyordu.
O kadar ki, çeşitli mitinglerde Erdoğan ahaliye soruyordu:
“Dostum ve kardeşim Esad’la bir araya geldik, vizeleri kaldırdık. Fena mı ettik?..”
Ahali Gaziantep’te olduğu gibi her seferinde haykırıyordu:
“Çok iyi ettiniz!..”

* * *

Bunlar olurken hükümet bir yandan da Suriye’yi tehdit ediyordu:
“Suriye bizim eski vilayetimizdir. En kısa zamanda Esad’ı devireceğiz, cuma namazını inşallah hep birlikte Şam’da Emeviye Camisi’nde kılacağız!”
Evet, Suriye’yi işgal edeceklerdi ve bunu açıkça söylüyorlardı.
Kuzeyden girip Şam’a yürüyecek ve Esad’ı yok edeceklerdi.
İşin başında önce Dışişleri Bakanı, sonra Başbakan kimliği ile Ahmet Davutoğlu isimli bir maceracı vardı.
O zaman aslanlar gibi kükrüyordu da, şimdi sesi soluğu kesik.

* * *

Şimdi aradan tam yedi yıl geçti...
Durup dururken düşman ilan ettikleri Esad yerinde duruyor.
Bu süreçte başımıza maddi ve manevi açıdan nice belalar açılmasına neden oldular.
Rus uçağını düşürüp Rusya ile papaz olduk, Suriye’den içeriye asker sokup nice şehitler verdik...
Ama en kötüsü, Suriye bölündü ve parçalandı.
Ülkenin önemli bir bölümünü Esad’a karşı savaşan başta IŞİD olmak üzere kanlı İslamcı örgütler ve PKK’nın Suriye kolu olan PYD parselledi.
Her biri kendi egemenlik bölgesini ilan etti.
Sınırlarımıza kendi paçavralarını diktiler ve bizim hükümetimiz bunları uzaktan seyretmek zorunda kaldı.

* * *

Ama işin asıl facia boyutu başka idi.
Suriye A’dan Z’ye harabeye döndü.
Yüz binlerce masum insan can verdi.
Üç milyondan fazla Suriyeli Türkiye’ye kaçtı. Şimdi o sığınmacıların önemli bir bölümünü biz besliyoruz, bir bölümü Türkiye’de serseri mayın gibi dolanıyor, dilencilik ve ucuz işçilik yapıyor.
Üstelik bizim paracıklar da suyunu çekti. Sayın hükümetimiz ağlaşmaya başlayıp AB’den para istedi ama nasihat aldı.
Bizim vergi paraları şimdi Suriyelilere akıyor.

* * *

Suriye olayında bu iktidarın günahı vebali ve sorumluluğu çok büyüktür.
Adına Ortadoğu denilen bu pis bataklığa birkaç adım ötesini düşünmeden balıklama dalmış, ülkemizi maddi ve manevi olarak yıkıma uğratmıştır.
Şimdi bir düşünün!.. Suriye’deki komşumuz PKK ve ona destek olan ABD...
Esad Rusya’nın, PKK ABD’nin koruması altında.
Ne yapacağımızı şaşırmış durumdayız!
Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık!
Bizimkiler ise şimdi yine sağa sola “Kafamızı bozmayın, bir gece ansızın gelebiliriz” edebiyatı ile posta koymakla meşgul.
Ne olacağını bilen yok.

* * *

Suriye sürecini Türkiye açısından birkaç cümle ile özetlersek:
Milyarlarca dolarımız uçtu gitti. Üstelik başımıza milyonlarca Suriyeli göçmen belası çıktı ki, atsan atılmaz satsan satılmaz.
ABD’nin korumasına giren PKK ile sınır komşusu olduk.
Uluslararası alanda saygınlığımızı yitirdik, elimizden sadece posta koymak, bağırıp çağırmak geliyor.
Büyük başarılarımız birbirini izliyor!
Sonuçta “Bu yedi yıl içerisinde bilançomuz acaba nedir?” diye soracak olursanız...
Sıfıra sıfır elde var sıfır!
Cepten harcadığımız milyarlarca dolar da işin cabası.

Baki Avcı’nın ardından


Sevdiğimiz insanlar aramızdan birer birer, hem de hiç umulmadık zamanlarda ayrılıyor.
Son ayrılan, Haber Müdürümüz sevgili arkadaşımız Baki Avcı oldu.
Mustafa Kemal’in bir askerini daha dün toprağa verdik.
Böyle durumlarda hiç kimsenin elinden bir şey gelmiyor, olan geride kalanlara oluyor.
Baki’nin eşi gazeteci arkadaşımız Ümran Avcı’ya, bütün ailesine ve gazetemizin çalışanlarına başsağlığı, sevgili Baki’ye Allah’tan rahmet diliyorum.
Onu unutmayacağız.