Sevgili okurlarım sadece Türkiye’de değil, dünyada bile eşi menendi olmayan bir “Siyaset olayı” ile yüz yüzeyiz.
İşte o kişi karşımızda duruyor.
Hem siyasetçi, hem de partisinin genel başkanı.
İktidar olmaktan korkan, kazara iktidar olduğunu rüyasında bile görse kâbuslar yaşayan, “Aman Allah korusun” diye uyanan bir siyasetçi.
Takılmış iktidar partisinin dümen suyuna, yapışmış AKP’nin yelkenine, bütün hızıyla gidiyor.
AKP’nin destekçisi, bastonu, kurtarıcı meleği, yedek lastiği!..
İktidara değil de muhalefete karşı muhalefet yapıyor.
Böyle ikinci bir örnek dünyanın hangi ülkesinde var?

* * *

Bay Devlet Bahçeli, kendisine sorduğunuz zaman bir tek yanıt verir:
“Türk milliyetçisiyim!”
Öbür yanda iktidar partisi, bazı sivil toplum kuruluşlarının isimlerinin başındaki “Türk” ve “Türkiye” sözcüklerini kaldırmaya karar verdiğini açıklar, bizimkinden tık yok!
Karşı çıkacak değil ya!
Türkiye Barolar Birliği olacakmış Barolar Birliği...
Türk Tabipleri Birliği olacakmış Tabipler Birliği...
Eğer bir punduna getirip temelli kapatılmazlarsa...
Peki isimlerinin başında “Türk” ve “Türkiye” sözcükleri olan öteki kuruluşlar ne yapacak?
TÜSİAD, Türk İş, TOBB, TESK ve diğerleri ne olacak?

* * *

Türk ve Türkiye sözcükleri bizim mesleğin bazı kuruluşlarında da yer alır.
Örneğin en büyük ve önemli basın kuruluşumuzun adı, merkezi İstanbul’da olan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’dir. (TGC.)
Türkiye Spor Yazarları Derneği vardır, neredeyse bütün spor yazarlarının üye olduğu bir meslek kuruluşudur.
İktidarımız onların isimlerini de acaba değiştirecek mi!

* * *

Bu oyuna tepkisiz kalan Bay Devlet Bahçeli acaba hangi ata oynadığının farkında mı?
Sivil toplum kuruluşlarından bu sözcüklerin kanun ya da kanun hükmünde kararname ile çıkarılmasına karar verildiği dünya liderimiz tarafından açıklandı ama bu “Türk milliyetçisi” beyefendiden yine tık yok!
Kendisine şu soruyu sormayı bile akıl edemiyor...
Ya da işine yine suskun kalmak geliyor:
“Sayın liderim Tayyip Bey, Türk ve Türkiye sözcüklerini sadece gıcık kaptığınız, sizin çeşitli konulardaki uygulamalarınızı eleştiren bu iki kuruluştan mı çıkaracaksınız, yoksa alınan karar örneğin Türk-İş gibi ötekileri de kapsayacak mı?”
Bay Bahçeli, oynanmak istenen oyunu elbette çok iyi biliyor, üstelik işin içyüzünü hepimizden daha iyi görüyor...
Ama bu soruları sormaya gücü yetmiyor... Başka bir deyişle, işine gelmiyor.
Zira o, iktidar partisinin bir numaralı destekçisi...
Kraldan fazla kralcı...

* * *

6 Şubat günü partisinin Meclis’teki grup toplantısında aynen şöyle dedi:
“Eğer yeri gelirse ben de bir Bozkurt gibi en önde Afrin’e gider, taşıdığım canı bu vatana ve bu millete seve seve feda ederim. Bu da bir millete Devlet sözüdür.”
Aman haa Sayın Devlet Bahçeli, sakın ola ki gitmeyiniz!
Sizin yeriniz burasıdır.
Sizin canınız ve sağlığınız AKP ve dünya liderimiz açısından fevkalade önemlidir.
Siz hep burada olmalı ve iktidarın her kararına açıktan destek atmalısınız ki, onlar rahat etsin...
Afrin bir tatil beldesi değil ki, beş yıldızlı oteller falan yok...
Koşullar zor.
Yani işin şakası yok, siz oraya tatile değil, savaşmaya gideceksiniz.
Varsayalım gittiniz ve Allah korusun başınıza bir iş geldi.
Sayın iktidarımız bunun altından nasıl kalkar!

* * *

Ama “Ben ille de giderim, canımı veririm” diyorsanız, gidiniz Bay Bahçeli!..
Sağ salim döndüğünüz takdirde İzmir Marşı’nı sizin gibi kahraman, Türk milliyetçisi bir devlet adamı ve siyasetçi için uyarlamak bizim açımızdan onur olur:
“Yaşa Devlet Bahçeli Paşa yaşa, adın yazılacak mücevher taşa...”
Fakat bana soracak olursanız, yine de gitmeyin derim...
Zira sizin yeriniz burasıdır.
Vazgeçilmez göreviniz Tayyipgiller iktidarına kayıtsız şartsız destek atmaktır!