Olağanüstü Hal (OHAL) ile yeni bir yıla daha girdik.
17 aydır OHAL altında yaşıyoruz.
İktidar, kendisi için dikensiz gül bahçesine benzeyen, Meclis’i devre dışı bırakarak istediği her yasayı bir çırpıda çıkaran, TBMM’nin ve Anayasa Mahkemesi’nin denetiminden uzak bu yönetim tarzını o kadar çok sevdi ki, daha uzun süre OHAL altında yaşayacağımız kesin!
Bugünler de geçecek tabii... Geçecek ama toplumda ne kadar hasar bırakacağını kimse bilemez!

* * *

Ülkede genel bir karamsarlık hâkim...
Sürekli suçlayıcı, sert, haşin konuşmalar “Eyy!” diye efelenip içte-dışta herkese posta koymalar, eli sopalı, silahlı milis güçlerine adam öldürme yetkisi verildiği şeklinde yorumlanan Kanun Hükmünde Kararname, huzur ve mutluluk ümitlerini tırpan gibi biçiyor!
Görünen tablo hiç iç açıcı değil ama her şeye rağmen umutları yitirmemek gerekiyor.
Bu ülke hepimizin ve gidecek başka ülkemiz yok!

* * *

Diyanet İşleri yılbaşından önce, başka işi kalmamış gibi, Milli Piyango’nun haram olduğunu, piyango bileti alanların günah işlediklerini açıkladı ama dinleyen olmadı!
Aleyhte fetvalar, paranın gücü karşısında sıfır oluyor!
Milli Piyango biletleri satış rekorları kırdı. Muhafazakâr kesimin önemli bir kısmının bile Diyanet’in fetvasına aldırmadığı görüldü!
Dini, insanlara baskı aracı olarak kullanan dinci kesim, yeni yıla girerken yaşanılan birkaç solukluk neşeyi, bir yudumluk umudu bile halkımıza çok gördü ama neyse ki onları takan olmadı!

* * *

“Yılbaşı kutlamaları Hristiyan icadıdır, haramdır, günahtır!” diyen tutucular tarih de bilmiyor.
Dünyaya yön veren Roma İmparatorluğu’nda, Roma Senatosu’nun kararı ile 31 Aralık gecesini 1 Ocak gününe bağlayan zaman dilimi yılbaşı olarak kutlanmaya ne zaman başlamıştı?
Bunun tarihi Milattan Önce 153 yılıdır. Yani Hristiyanlığın esamesinin okunmadığı, Hz. İsa daha doğmadan 153 yıl önce...
Oysa bizdeki dinciler “Hristiyanlar yılbaşlarında İsa’nın doğum gününü kutluyor” diye atıyorlar. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi oluyorlar!
Bugün dünyamızda yılbaşı, Japonya’dan Şili’ye kadar her dinde insanın eğlendiği evrensel bir kutlamadır.

* * *

Dilerim 2018 yılı, içinde bulunduğumuz kötülüklere, uğursuzluklara rağmen ülkemiz ve insanlarımız için güzel günler getirir.
Korkuyu, kuşkuyu, endişeyi, paniği, üzüntüyü, kederi geride bırakmalıyız.
Türkiye’yi aydınlığa kavuşturmak boynumuzun borcudur.

GÜNÜN SÖZÜ


Allah’ın tokadının sedası yoktur ama vurduğu zaman da devası yoktur!

Belediyeler şapa oturdu!


Özellikle CHP’li belediyelerin yüzde 700’lere varan Emlâk Vergisi artışları ne oldu?
Ben bu konuda çok yazı yazdım, belediye başkanlarını uyardım. Bin dereden su getirerek haklı olduklarını iddia edip yanlıştan dönmediler. Kafaları bu kadar çalışıyor!
Haksız tutum belediyelere çok büyük puan kaybettirdi.
Sonunda yanlışı düzeltmek AKP Hükümeti’ne kaldı ve belediyelerin emlâk vergilerini yüzde 50’den fazla artırmayacaklarına ilişkin kanun çıktı.
Dün SÖZCÜ’de Dr. Nedim Türkmen, 7061 sayılı Torba Yasa ile çıkarılan kanunun yayımlanmasından sonra konuya ilişkin Genel Tebliğ’in de Resmi Gazete’de yayımlandığı müjdesini verdi. Böylece Emlak Vergisi’nde belediyelerin fahiş artışları tarih oldu.

TEBESSÜM

Unutulmaması gereken fıkra!


Bir çiftlik ağası iki güçlü atın çektiği güzel arabasıyla çiftlikten kasabaya giderken lâf olsun diye kâhyasına sorar:
“Böyle bir arabaya sahip olmak ister miydin?”
Kâhya “Kim istemez ki ağam?” der. Ağa hınzır hınzır güler:
 “Ulan öyleyse in arabadan, şu yerdeki boku ye, arabayı sana vereyim.”
Kâhya hemen yere atlar ve yerdeki dışkıyı yer, arabanın sahibi olur.
Kasabadan dönüşte ağayı çok düşünceli gören kâhya sorar:
“Arabanı geri almak ister misin?”
“İsterim.”
“Öyleyse atla yere, şu boku ye, arabanı geri vereyim.”
Ağa çaresiz pisliği yer, arabasını geri alır.
Çiftliğe girerken durum muhakemesi yapan ağa:
“Çiftlikten çıktığımız vakit bu araba benimdi” der “Şimdi çiftliğe girerken araba yine benim... Peki, biz bu boku neden yedik?”
Bu fıkranın, özellikle iç ve dış politikalarda yanlışlıklar yapan siyasilerin kulaklarına küpe olması ve hiçbir zaman unutulmaması gerekiyor!

11rahmibey30cm