90’lı yılların ilk yarısı...
O tarihte TRT İstanbul Televizyonu’na, merhum Vedat Tayyar Erdamar arkadaşımla birlikte “İşte Hayatınız” programını hazırlayıp sunuyorum.
Programda siyaset, iş, sanat, medya ve spor dünyasının ünlü isimleri, örneğin 9’uncu Cumhurbaşkanı merhum Süleyman Demirel, SHP Genel Başkanı Prof. Erdal İnönü, Koç Holding’in kurucusu Vehbi Koç, Sabancı topluluğunun her şeyi Sakıp Sabancı, tiyatromuzun dünyaca değerli yıldızı Yıldız Kenter ve Türk futbolunun “Taçsız Kralı” Metin Oktay, hayatlarının en özel ve daha önce hiç duyulmamış anılarını paylaşıyor ve yıllardır görmedikleri dostlarıyla bir araya geliyorlar.
Sürpriz buluşmaların yarattığı dramatik anlar ve tanıkların dile getirdiği çarpıcı anekdotlar nedeniyle “İşte Hayatınız”, kısa sürede TRT’nin beğeniyle izlenen programları arasındaki yerini alıyor.

* * *

Dönemin Refah Partisi Genel Başkanı Prof. Necmettin Erbakan’ın hayatını anlattığımız bölüm ise, en renkli,  hatta en unutulmaz “İşte Hayatınız” lardan biri oluyor.
Nedenine gelince...
Merhum Erbakan, İstanbul Erkek Lisesi’ni birincilikle bitiriyor. O yıllarda lise birincileri istedikleri üniversiteye sınavsız giriyorlar. Ancak o bunu kabul etmiyor. Sınav sonucunda İstanbul Teknik Üniversitesi’ne ikinci sınıftan başlıyor. Okulu bitirdiği yıl, hiç beklemeden asistan oluyor ve öğrencilere ders vermeye başlıyor.
1951 yılında Almanya’ya, Aachen Teknik Üniversitesi’ne gönderiliyor. Prof. Erbakan, günümüzde de Almanya’nın en saygın üniversitelerinden biri olma özelliğini koruyan bu okulun gittiği tarihteki durumunu şöyle anlatıyor.
“Ülke 2’nci Dünya Savaşı’nın enkazını kaldırmaya uğraşıyordu. Her yer yıkık döküktü. Üniversitenin camları bile kırıktı. O nedenle laboratuvarımızı ancak bir garajda kurabilmiştik. Almanlar çok zor koşullarda yaşamalarına rağmen, olağanüstü bir tempoda çalışıyor, bilim insanlarının bilgi ve birikimlerinden yararlanıp, hızla makine üreten ağır sanayi yatırımlarına yöneliyorlardı. İşte savaş sonrasının mucizevi Alman kalkınmasının altında bu milli ve özverili anlayış yatıyordu...”

* * *

Aynı yıllarda Türkiye’ye Marshall Yardımı başlıyor. ABD, kullanım dışı bırakılmak üzere olan bazı silah, askeri araç-gereç ve uçakları, bu kapsamda bize hibe ediyor. Böylece Vecihi Hürkuş ve Nuri Demirağ’ın, Atatürk’ün emriyle kurdukları yerli uçak fabrikası kapatılıyor. Dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı, vahim kapatma gerekçesini anlatırken “Amerikan yardımından bedava uçak almak dururken uçak fabrikanıza sipariş verirsem, yarın bu millet beni asar” diyor!..

* * *

Prof. Erbakan, Almanya’daki çalışmalarına devam ederken ünlü Leopard tanklarına motor üreten Deutz Motor Fabrikası’na davet ediliyor. Burada tank motorlarındaki ısınma-soğutma sorununun çözümüne katkıda bulunuyor. Gönlünden ise hem benzin, hem de motorinle çalışan bir motoru ilk kez üretmek geçiyor.

* * *

Türkiye’ye döndükten sonra akademik basamakları hızla tırmanarak profesör oluyor. Profesör Erbakan her fırsatta Türkiye’nin tıpkı Almanya’ya benzer bir ağır sanayi hamlesi yapması gerektiğini, aksi takdirde hep dışa bağımlı ve emperyalizmin kıskacındaki bir tüketim toplumu olarak kalacağını söylüyor.
Türkiye’nin ilk yerli motoru olan “Gümüş Motor” projesini hayata geçirdiği gibi, 27 Mayıs’tan sonra askerlerin isteğiyle üretilen tümüyle yerli ve milli “Devrim” otomobilinin fikir babalığını yapıyor.

* * *

Erbakan, gerek merhum Bülent Ecevit’in kurduğu hükümette Başbakan Yardımcısı olduğu, gerekse Demirel’in Başbakanlığındaki Milliyetçi Cephe Hükümetlerinde görev aldığı yıllarda Doğu- Güneydoğu’nun kalkınması ve büyük göç hareketinin durdurulması amacıyla, birçok fabrikanın temelini atıyor. Ancak daha sonra bu hamlenin arkası gelmiyor ve o temeller üzerinde hayal ettiği fabrikalar yükselemiyor.

* * *

Profesör Erbakan’ın gayretleriyle kurulan tesisler arasında Ilgın, Afyonkarahisar  ve Elbistan şeker fabrikaları da bulunuyor. Bir zamanlar öğrencileri olan AKP önde gelenleri, ne yazık ki hocalarının bu üç fabrikasını da satma kararı alıyor!..

* * *

Necmettin Erbakan’ın dünya görüşüne ve siyasi anlayışına çok uzak biriyim. Hayatını incelemiş bir gazeteci olarak, bu deha düzeyindeki beyinden, siyasi çizgisi nedeniyle Türkiye’nin kalkınmasında yeterince yararlanılmadığına, hatta iktidardaki öğrencilerinin bile onun bu yönünü iyi anlayamadıklarına inanırım!..

* * *

İnanmış olsalar bir yandan “İnsansız çalışan tank üreten fabrikalar kuracağız” derken, diğer yandan pancar şekeri imal ederek hem çiftçinin cebini, hem de halkın sağlığını koruyan fabrikaları satıp, Türk toplumunu emperyalizmin sağlık düşmanı nişasta bazlı şekerine mahkum ederler miydi?

* * *

Büyük Atatürk’ün “Her fabrika bir kaledir” sözüne burun kıvırıp, onun fabrikalarını modernize etmek yerine yok pahasına satarlar mıydı?..