Gerçek hukukçular başta, yurtsever ve içtenlikli herkesin sık sık yinelediği “Adalet devletin temelidir” özdeyişi, çağdaş yaşamın en temel niteliklerinden birini vurgulamaktadır. İşine gelince ve kimi göstermelik toplantılarda adaletten olumlu içerikli sözler etmekle uygulamalarda adalete özen göstermemek çelişkisi, adalete kıyımın ve saygısızlığın açıklanmasıdır. Duygu ve düşüncenin özünde adalete bağlılık yoksa aykırılıklarla birlikte tüm olumsuzluklar topluma egemen olur.

Unutmayalım ki adalet ülkenin de temelidir. Ülkenin güneşli gökyüzü çatısıdır. Adaletin bir insanlık ve yaşam güvencesi olduğunu benimseyenler onun gölgelenmesine olanak vermez ve katlanamaz. Kararı nasıl olursa olsun onu veren kurula ve organa karşı hukuksal eleştiri dışında hiçbir saldırıda bulunmaz, yinelenmemesi ve düzeltilmesi için tanınan yasal yolları izler. Kararlara karşı oy kullananla nasıl hukuk yönünden görüşlerini açıklıyorsa eleştiride bulunan kim olursa olsun bu çizgiyi aşamaz. Karara katılmayan, eleştiride bulunanlar uygulanmasına asla karşı çıkamazlar. Günümüz iktidar basınının bir Anayasa Mahkemesi kararı için “İnanmıyorum, saygı duymuyorum” sözü kötü bir örnek olarak belleklere kazınmıştır.

Hukuksal eleştiriler yapılırken işlerine gelene uyacakları, işlerine gelmeyene uymayacakları ikilemiyle saygısızlık etmek, günümüz ortamında olağan karşılanacak bir tutum değildir. Özellikle devlet adamları saygısızlık edemezler. Ettiklerinde hukukdışı konumlarını açıklamış olurlar. Adalet, herkesi tam eşitlikle kucaklayıp güvenceyle donatan, haksızlıkları önleyerek hak’kı geçerli ve yaraşır kılan, insan hak ve özgürlüklerinin yaşanmasına özen gösteren bir kavramdır. Adaletsiz kalmak, karanlıkta ve her tür kötülükle, haksızlığa boğulmak demektir. Yangında yitmek ve yitirmek demektir. Adalet, bir anlamda, en yüksek ahlâk demektir. Ahlâk bozulunca, bozulmayan bir şey kalmaz.

ADALETE SAYGI

Adaleti sağlayacak olan hukuka olumsuz yaklaşımları bilinen kimileri toplum önünde ve medyada “Hukuksever, adaletçi” görünerek katıldıkları hukuksuzlukları örtmeye ya da yaptıklarını haklı göstermeye çalışıyor. Adalet sömürüsü de inanç sömürüsüne eklendi. Kimileri dindar olduklarından değil din sömürüsüyle oy almak için dindar görünüyor. Gerçek içten olanlar, gösteri biçiminde namazı ve cenaze törenlerine katılmayı uygun görmezler. Dindarlık taslayan kimilerinin dindarlıkla bağdaşmayan eylemleri sık sık basında yer almaktadır. Ahlâka aykırı tüm iş ve işlemler, adaletsizlik, çıkar, ayrıcalık, kayırma, yolsuzluk vs. gerçek bir dindar için asla söz konusu olamaz. İnanç sömürüsünün getirdiği acı olaylar tarihimizin kara sayfalarındadır.

İçteki olumsuzluklar yetmiyormuş gibi Suriye olayları heyecanı, ekonomide karşılaşılan sorunlar giderek ağırlaşmaktadır. İlânı gerekçesine aykırı biçimde uzatılan olağanüstü hal kararnameleri hukuksuzluğun kaynağı ve dayanağı durumuna gelmiştir. Meclis çoğunluğunun kendini yadsımak niteliğindeki kararnameyle AKP iktidarına yol vermesi demokratik yapıyı gölgelemektedir. 18 Ocak’ta altıncı kez üç ay için uzatılan olağanüstü durumun son olması istenmekte ve beklenmektedir. AKP’nin ayrımcılık, karşıtlık ve partizanlıkla topluma verdiği zarar ölçülemez. Yeni ortağıyla daha aşırı davranacakları kestirilmektedir.

KÖTÜ ÖRNEKLER

Siyasal ortamı karartıp karıştıran durumlardan biri de kötü örneklerin başında gelen dil kirliliğidir. Sertlikten daha ileri saldırılarla insanlık ilişkileri bozulmaktadır. Çocuklarımıza kötü örnek oluşturan bu tür durumlardan uzak kalınacağı yerde kimileri ustalık-beceri, kimileri başarı ve güç sayarak tekerlemeler ve benzetmelerle saldırıdan çekinmiyor.

Anayasa Mahkemesi’nin Şahin Alpay ve Mehmet Altan’la ilgili bireysel başvuru sonucu alıp Resmî Gazete’de yayımlanan karara İstanbul 13. ve 26. Ağır Ceza Mahkemeleri’nin tepkileri çok yanlış olduğu gibi hukuksuzluk yönünden çok olumsuz örneklerdir. Hukuk devleti niteliğine büyük zarar veren anlamsız direnişlerle yargının siyasallığı, güven yitirdiği eleştirileri yaygınlaşmaktadır. Anayasa Mahkemesi kararı TBMM’ni bağlamaktadır. Bu gidişle yarın TBMM de AYM kararını tanıyamaz. Devlet yöneticilerinin mahkemelere cesaret veren tutumu çok düşündürücü ve çok üzücüdür. AYM kararına karşı çıkan Ağır Ceza Mahkemelerinin gerekçelerinin geçerli yanı yoktur. Afrin çığlıkları Anayasa’ya aykırılığı unutturmamalıdır.

Millî Eğitim Bakanlığı’nın 11-14 yaş çocuklarına şeriat ve cihad propogandasıyla Alevîlere saldırıları içeren, yaşam biçimimizi “Cehennemlik” olarak niteleyen kitaplar dağıttığı öğrenilmiştir. ATATÜRK’e yer vermekte duraksayan bakanlığın tutumu haklı olarak eleştirilmektedir. Şeriata özendirme kötülüklerine asla geçit verilemez.

ANMA

Aramızdan koparılmasından bir hafta önce Anayasa Mahkemesi’nde öğle yemeği konuğum olan Uğur MUMCU’yu ölümünün 25. yılında özlemle anıyorum.