Son zamanlarda Osmanlı özlemi ve 2. Abdülhamit hayranlıklarını böbürlenerek açıklayan AKP’liler her gün yeni birkaç sorunla ülkenin gündemini değiştirip karartıyor. Şimdi de çoğunu karşıt gördüğü Barolarla Tabipler Odalarının onurları olan adlarındaki Türk ve Türkiye sözcüklerini kaldırmaya çalışıyorlar. İktidar yandaşlığı belli kimi hukukçular, yazarlar ve özellikle AKP’liler siyasal eleştirilerle nasıl Anayasa Mahkemesi’nin Altan-Alpay kararına karşı çıkıyorlarsa, arkasında sıralandıkları Bay RTE’ın tehdit nitelikli adları yozlaştırma girişimine de destek veriyorlar.

Barolara 1136 no.lu, Tabip Odalarına 6023 no.lu yasayla verilen adlar ancak yasalarla değiştirilip alınabilir. Barolarda her partiden olduğu gibi AKP’li avukatlar da var. Eğer ad değişikliği olursa onları da küçük düşürür. Daha sakıncalısı, “Kürt, Ermeni, Yahudi, İslâmcı, Hristiyan, vd” adlarla Barolar kurulur. Meslek çöker. Kusurlu yöneticiler varsa onları bırakıp kuruluşlarla uğraşmak tüm üyelere yönelik bir cezalandırmaya dönüşür.

Geçici, seçimle gelip giden yöneticiler nedeniyle kuruluş, tüzel kişilik yapısı hedef alınmaz. Kurumlar yıpratılıp yıkılmaz. Avukatlık küçümsenip yozlaştırılmaz. Adalete saygı ve güvenle oynanmaz. Bilinmeli ve unutulmamalı ki bağımsız olmayan yargı, yargı değildir. Bunun simgesi de tam bağımsız avukatlıktır. Adaletin geçerlik göstergesi niteliğindeki savunma, yargıyı geçerli, etkin, güvenli ve saygın kılan yaşamsal bir öğedir. Devletin namusu ve onuru sayılması gereken yargı, gerçekten yargı ise bağımsızdır, özgürdür, yansızdır, anlayışlıdır, hoşgörülüdür, doyurucudur, kurtarıcıdır, yapıcıdır, etkindir, güçlüdür.

Gerçek, doyurucu yargı bağımsız olur. Onun da en sağlıklı bölümü ve güvencesi savunmadır. Savunmasız, savunmayı yadsıyan yargılama asla inandırıcı ve gerçek olamaz. Yargıyı yargı yapan savunmanın varlığı ve olmazsa olmazlığıdır. Hemen vurgulayarak belirtelim ki “Türk-Türkiye” adlarının sahibi ve koruyucusu AKP iktidarı değil, Türk Ulusu’dur.

NELER OLUR?

Her şeyi kestirmek olanaksızdır. Ancak söylenebilir ki öncelikle adalet partizan girişimlerin ve etkilerin gölgesi altında kalır. Yargının bağımsızlığı, Baroların bağımsızlıklarını yitirmesiyle çöker. Yurttaşlar için en önemli adalet güvencesi de ortadan kalkar. Yargıdaki ulusal doku bozulur, soy-ırk, inanç ve başka ayrılıklarla avukatlar bölünür. Bay RTE’ın buyruğuyla iktidar partisi ile ittifak içinde olduğu, küçük sözde muhalefet partisi birlikte kolayca becerirler ama hukuk skandalı olur. Utandırıcı bir durum yaşanır.

Cumhuriyetin anayasal niteliklere lâikliğe ve hukuk devleti ilkelerine saldıranlara, zarar verenlere ne yapılıyor? Siyasal kesimdeki çirkinlikler, aykırılıklar, çelişkiler, tutarsızlıklar, saldırılar bırakılıp meslek kuruluşlarıyla didişmenin hiçbir anlamı ve yararı yoktur.1980’de Berlin’de yapılan Dünya Barolar Birliği toplantısına katılan meslektaşlar Türkiye’deki gelişmeleri umut ve övgüyle karşılamıştı. Şimdi bu alanda da eleştiriler yöneltilecektir. İktidar kendi buyruğunda, kendi doğrultusunda, kendi yörüngesinde yargı oluşumunu Baroları da kapsayacak bir yapıyla gerçekleştirmek istiyor. Avukatlığa ve Barolara kıyılmasın.

İLGİLİ ANILAR

Baroların sorunlarını saptayıp çözüm çalışmaları için izlence hazırlayan Türkiye Baroları Başkanlarının 1966’da Ankara Barosu’nda düzenlediği toplantının raportörü ve sözcüsü idim. Kurulda tamamlanan taslak çalışmalarını zamanın Ankara Barosu Başkanı Saffet Nezihi BÖLÜKBAŞl’yla birlikte tamamlayınca TBMM’ne hükûmet adına sunulmak üzere son biçimi verdim. 1136 no.lu yasanın başlangıcı böyle oldu. Yasa yürürlüğe girip Barolar Birliği oluşturulması çalışmalarında Ankara Barosu Avukatları toplantısının başkanlığını yaptım. Ankara Barosu delegasyonunu saptama çalışmalarını Avukat Önder SAV’la birlikte yürüttük ve Prof. Dr. Faruk EREM’in adaylığını sağlamak için Cumhurbaşkanlığı Hukuk Danışmanlığından ayrılması önerimizi gerçekleştirdik. Bağımsızlığa verdiğimiz önemin kanıtı olarak bu gerçeği paylaşıyorum. Barolar Birliği’nin ilk genel kurul hazırlıklarını da Ankara Barosu önceki Başkanlarından Av. Rahmi MAĞAT yürütmüştü. Birlik, kuruluşundan günümüze çok değerli çalışmalarıyla ulusumuza hizmet etmiştir. “Hukukun üstünlüğü” ilkesini ülkemizde yerleştiren de Türkiye Barolar Birliği’dir.

Büyük ATATÜRK’ün “Ne mutlu Türk’üm diyene!” özdeyişinin içtenliğini, sıcaklığını hukuk alanında da yaşatan sözcüklere dokunulmasının sorumluluğu ağırdır. Bölücü örgütleri ve sapkınları sevindirmeyelim.

(Son)