Saray var.
Soytarıları var.
Dalkavukları var.
Fetvacıları var.
Kapıkulları var.
Çeşnicibaşı var.
Hekimbaşı var.

*

Bi ne eksikti kardeşim?
Donizetti eksikti.

*

Sarayın müzisyeniydi.
Padişahlarımız efendilerimize özel konserler verirdi, zat-ı şahanelerine şahane marşlar bestelerdi.
Tahtta 2’nci Mahmut oturuyorsa, yapıverirdi besteyi, Mahmudiye marşını çalardı, Mahmut ölünce koltuğa Abdülmecit mi oturdu, değiştirirdi notaları, Mecidiye marşını çalardı.
Mahmudiye marşı ve Mecidiye marşı “milli marş”lardı, padişah değiştikçe milli marş da değişiyordu!
Bilahare, Aziziye marşı, Hamidiye marşı, Reşadiye marşı olacaktı, padişahın sonuna “ye” ekleyip, milli marş diye kakalıyorlardı.
Dolayısıyla, saltanatın başına Mahmut geçmiş, Abdül geçmiş, Donizetti’yi hiç ırgalamazdı, parayı kim veriyorsa onun düdüğünü çalıyor, iktidarda kim varsa, onun klarnetini üflüyordu.
Osmanlı’ya gelmeden önce mesela, Napolyon’un müzisyeniydi, Napolyon için marşlar yazıyordu, Napolyon ayvayı yiyince, şak, İtalyan Kralı’nın müzisyeni olmuştu.
İmparator’muş Kral’mış Padişah’mış farketmiyordu, birinin saltanat  faytonundan iniyor, öbürünün saltanat kayığına biniyordu.
Zat-ı şahanelerimiz bu omurgalı arkadaşa madalya takıp, paşa yapmışlardı.

*

E şimdi bakıyoruz...
Arif Sağ başkanlığındaki MESAM yönetim kurulu, kültür bakanlığı tarafından görevden alınmış, Yavuz Bingöl kayyum olarak atanmış.

*

Donizetti tamamdır yani...
Şimdi sıra geldi “Tayyibiye marşı”nı bestelemeye!