Geçen yıla göre daha çok yerli filmin vizyona çıkmış olmasına rağmen, 1 milyon bilet satışını geçen yerli film sayısı yine geçen yıla göre düşük. Bu sene 1 milyon seyirciyi geçen 7 Türk filmi var (Geçen yıldan devam eden “Dağ 2”yi bu sayıya dahil etmedim). Oysa geçen yıl bu sayı 11’di. Geçen yılın 50. haftasıyla bu yılın 50. haftasının seyirci sayıları karşılaştırılınca bu senenin satılan bilet sayısında 12 milyonluk bir artış olması çok dikkat çekiyor doğrusu. Ama bu farkın ‘yeni seyirci’ katkısıyla oluştuğunu söylemek ne derece mümkün? Bu sene geçen yıldan farklı olarak Türk sinemalarında birkaç ‘özel film’ bir araya geldiği için bu fark oluşmuş durumda kanımca. Sadece “Recep İvedik 5” ve Türkiye’nin Oscar aday adayı olarak belirlediği “Ayla”nın toplam seyirci sayısı 12 milyonu buluyor. “Hızlı ve Öfkeli 8” 2015’teki önceki filmi kadar (2,5 milyondan fazla) bilet sattı neredeyse -ki 2010 yapımı ‘Avatar’dan beri Türkiye’de en çok izlenen yabancı film rekorlarının sahibi de bu iki film.
ivedik2 Recep İvedik 5 7 milyon 437 bin 50 kez izlendi.
Aslında satılan bilet, kullanılan salon ve aktif olan yapımcı/stüdyo sayısının sınırlı olmasına göre oldukça yüksek bir sayıda film üretiliyor Türkiye’de. Yılda 120-150 adet arasında Türk filmi bir şekilde vizyona girme şansı yakalıyor. Bu arada Türk televizyon kanallarında her akşam yayına girmesi için 8-10 tane, ısrarla reklam kuşaklarıyla birlikte süresi üç saati bulan 110-120 dakikalık diziler üreten sektör, bir yandan da sinemaya film yetiştirmeye çalışıyor. Çekilen filmlerin de kabaca bir hesapla, yüzde 70’inin televizyondaki dramalardan pek farkı yok üstelik! Pardon, sinema filmlerimizde tv dizilerinden farklı olarak küfür edilebiliyor! Müthiş bir sinema salonu rezervasyonu kavgası var. Bütün filmler yüksek adetli kopyayla, alabildiğine fazla salonda gösterime girmeye çalışmakta. Herkes filmini “The Godfather” kadar başyapıt ya da “Avatar” kadar ticari görüyor. Oysa fotoğrafa biraz daha uzaktan bakınca enteresan bir tablo çıkıyor ortaya. Yerli filmlerin gelir pastasının yüzde 70’i ‘box office’ listesinin ilk 7-8 filmine ve onların güçlü yapım şirketlerinin hanesine giderken, kalan yüzde 30’u neredeyse yüzden fazla filme ve sektörü oluşturan yine büyük ve diğer ölçekteki yapımcılar arasında paylaşılıyor. Fazla dengesiz bir tablo bu.