Çiçeği burnunda bir yazarın ilk kitabını eline alması ne kadar heyecan vericiyse, edebiyatseverin de yeni bir yazarla tanışması o kadar heyecan verici olabiliyor. Geçtiğimiz günlerde okurların karşısına 'Avucumda Çimen İzi' isimli kitapla yeni bir yazar çıktı: Dilek Türker. 'hep kitap' etiketiyle çıkan ve içinde 16 öykü bulunan kitap, edebiyat dünyasının hemen ilgisini çekti. Türker'in Hikayeleri naif, samimi ve etkileyiciydi. Kitabın raflardaki yerini almasının üzerinden çok kısa bir süre geçti, ancak Türker'in başka metinlerini beklemeye koyulduğu belirten birçok okur olduğu görülüyor. Türker'i etkileyen isimler arasında Sait Faik, Cemal Süreya, Didem Madak gibi edebiyat ustaları bulunuyor. Kadın bir yazar olarak, "Türkiye gibi bir ülkede kadın bakış açısından ödün vermemek bir tercih değil, bir gereklilik de" diyen Türker, yazarlık serüveninin nasıl başladığını, ilk öykü kitabının ardından nasıl geri dönüşler aldığını, edebiyat arenasında nasıl konumlanmak istediğini Sozcu.com.tr'ye anlattı... İlk öykü kitabınız Avucumda Çimen İzi'yle okurların karşısına çıktınız. Öncelikle yazma serüveninizi öğrenmek isteriz... Yazmaya nasıl başladınız? İlk yazma hevesi günlük tutarak başladı sanırım. Ancak yazdıklarım gündelik notların yavanlığında sıkışınca, mektup yazmaya başladım. Hatta bu bir iletişim aracı oldu benim için, üzerine eğilip düşündüğüm metinler haline geldi mektuplar. Sonrasında sinopsisler, senaryo denemeleri, kısa anlatılar. İçimde hep hikayeler anlatma isteği vardı, geçip giden ama bir yanıyla sürmeye devam eden hikayeler, sonra öykü yazmaya ve bu hikayeleri bu şekilde anlatmaya başladım. Esinlendiğiniz, ilham aldığınız yazarlar kimler ve üslubunuza nasıl katkı sağladılar? Sait Faik, Cemal Süreya, Didem Madak, Barış Bıçakçı, Tomris Uyar, Marquez, Capote…. Ve daha bir sürü yazar. Okuduklarımızın bilerek ya da bilmeyerek az ya da çok yazdıklarımıza sızdığını düşünüyorum. Ancak Sait Faik’in hayatı ve insanları anlatışındaki doğrudanlık ve sadelik, Cemal Süreya’nın kimi dolaylı söyleyiş biçimleri, Didem Madak’ın sıradan ve kadınca deyişleri kullanma cesareti özellikle beni çok etkiliyor. Yazarken sizin için en verimli atmosfer hangisi? Özel olarak bir ritüeliniz oluyor mu? Kendimi kuytuda hissettirecek bir atmosfer benim için yeterli. Sevdiğim bir kafenin hafif loş bir köşesi, kızım uyurken hemen yan tarafında çalıştığım bir masa, hafta içi herkes mesaideyken tenhalaşmış vapurunun ikinci katı. Kuytu olması dışında özel bir atmosfer ihtiyacı duymuyorum. Katı şekilde uyduğum bir ritüelim de yok. avucumdacimenizi KADIN BAKIŞ AÇISINDAN ÖDÜN VERİLMEMELİ Genç bir yazar olarak, geçmişin, aile sıcaklığının, anneannelerle ya da büyük teyzelerle kurulan sıcak ilişkinin yoğun olarak işlendiği görülüyor Avucumda Çimen İzi'nde... Otobiyografik öğeler var mı metinde? Kalabalık bir ailede büyüdüm, aile ilişkilerinin değerini bilirim. Yazmaktan hoşlandığım ilişki biçimleri de yakın arkadaş ve aile ortamlarından doğuyor. Örneğin bazı kurumlarda avukatlık yaptım, beyaz yaka olarak çalıştım, adliyelerde çok mesaim oldu ama o ilişkiler üzerinden veya o dünyanın unsurları üzerinden pek söyleyecek bir şeyim yok şimdilik. O dünya da çok tanıdık ama öykülere hiç sızmıyor. Tezer Özlü ve Leyla Erbil ile ilgili Narçiçeği-Al Kaşkol hikayesi de var. Bir kadın yazar olarak, iki isim sizi etkilemiş gözüküyor. Kadınlık halleri ve kadın-erkek ilişkileri bağlamında bayraklaşan yazarları göz önüne aldığımızda, siz nasıl anılmak istersiniz edebiyat arenasında? Bu dediğiniz planlanabilir bir şey mi bilmiyorum. Herkes önce edebiyat için, bir edebiyat işçisi olarak masa başında emek veriyor sanırım ama bir yazar olarak kadın kimliği, dünyada bir kadın olarak var olmak, dış dünyanın kadın kimliğiniz üzerinden sizinle etkileşimi ve bütün kadınlık hallerinin, yazdıklarınızda kendi kişiselliğinizden yansıdığı biçimiyle var olması çok önemli. Özellikle Türkiye gibi bir ülkede kadın bakış açısından ödün vermemek bir tercih değil, bir gereklilik de. Aynı öyküde 'Kafamda yalnızca imgeler ve düşlerle kurduğum bir dünya vardı' diye bir cümle geçiyor. Sizin kafanızda nasıl bir dünya var? Bu bir çırpıda anlatılması zor bir şey. Aslına bakarsanız bu sorunun cevabını vermek için öykü yazıyorum. İleride bütün yazdıklarımla bu sorunun cevabı olabilecek bir dünya oluşturabilirsem amacıma ulaşmışım demektir. dilekturker2 GÜZEL BİR YERE GİDEN PATİKANIN BAŞINDAYIM Öykü çok kıymetli ve çok zor bir tür olmasına rağmen, kolay başarılabilen ve yazarlık yolunda yolun kestirmeden katedilebileceğine imkan tanıyan bir tür olarak gözüküyor. Ancak son yıllarda kaliteli öyküleriyle öne çıkan birçok genç yazar var. Buradan yola çıkarak siz ilk kitabınızla birlikte nasıl bir konum edindiğinizi düşünüyorsunuz? Henüz kendimi konum edinmiş bir durumda görmem mümkün değil. Belki güzel bir yere giden bir patikanın başına varmışımdır. Böyle olabileceğimi insanların geri dönüşlerinden anlıyorum ve bu beni mutlu ediyor. İlk kitabın genel havası ve sezdirmek istediklerini görüp beğendiklerini anlamamı sağlayan çok sevindirici yorumlar aldım. Öykülerden aynı tadı alanlar arasında oluşan bir tür edebi ruhdaşlık duygusu. Bu duygu uzun yıllar içinde, daha sonra yazacağım kitaplarda da oluşursa, ancak o zaman bir “yerim” var diyebilirim. Biriktirdiğiniz başka öyküler var mı? İlk kitaptan sonra sizi ne zaman tekrar okuyabileceğiz? Kitap henüz haziran başında çıktı ve o zamandan bu yana yeni bir öykü yazmadım. Her gün belli bir saat masa başında vakit geçirecek biçimde programlı çalışamıyorum. Bu yüzden ikinci kitap için şu aşamada bir şey demek zor, ama gün içinde notlar almaya devam ediyorum ve aklımda birkaç öykü fikri var. Çocukluğunuzla ilgili en çok özlediğiniz şeyler neler? Bayram günleri trompetçilerin geçit törenlerindeki coşkusuna hayran kalırdım. Ben hasbelkader halk oyuncu olmayı seçmiştim ve hiç geri dönememiştim bu kararımdan. Majör olmak için mücadele etmemek en büyük pişmanlıklarımdandır. Neyse ki evde havalı majör hareketlerini yaptığım bir oklava ve omzundan geçirdiği ipe bağlı tenceresiyle peşimde yürüyen bir kardeşim vardı. İşte, olmadığınız her ne ise o olduğunuzu düşlemenizi sağlayan, her gün kendi dünyasını kuran o kafayı özledim. [old_news_related_template title="Haftanın Kitapları" desc="" image="https://sozcuo01.sozcucdn.com/wp-content/uploads/2017/06/shutterstock_309718157.jpg" link="https://www.sozcu.com.tr/hayatim/kultur-sanat-haberleri/haftanin-kitaplari-72/"] [old_news_related_template title="Ayşe Balıbey'in son kitabı 'Her Şeyin Başı Merkür' raflarda!" desc="Son dönemin parlayan mizah yazarlarından Ayşe Balıbey, yeni kitabı Her Şeyin Başı Merkür'le okuyucuların karşısında. Mizahla astrolojiyi buluşturan Balıbey, “Geçmeyen hiçbir şey yok hayatta, o yüzden fazla da üzülme gülümse” mesajını veriyor." image="https://sozcuo01.sozcucdn.com/wp-content/uploads/2017/06/herseyinbasiayse.jpg" link="https://www.sozcu.com.tr/hayatim/kultur-sanat-haberleri/ayse-balibey-her-seyin-basi-merkurle-raflarda/"]