Hafta sonu hepimizin kafası bu sorularla karıştı. Bir kültürel fenomen olarak tanımlanan “Harry Potter” serisinin ilk filmi “Harry Potter ve Felsefe Taşı, “Movies in Concert” serisi kapsamında Zorlu PSM Ana Tiyatro’da Benjamin Pope’un yönetimindeki orkestra ile izleyicinin karşısına çıktı ve büyüledi. John Williams imzalı, ödüllü müziklerinin Orkestra İstanbul tarafından canlı icra edildiği etkinlikte, izleyicinin gözü şeften, kulağı müzikten başka şey  görmedi ve duymadı. Biz de bu muhteşem konser sonrası Benjamin Pope’la bir araya geldik ve kendisine dış dünyadan uzak ve izole şekilde, soyut bir ses dünyası içinde şekillenmiş işini ve sahnede yaşadığı eğlenceli durumları sorduk. Röportajı okuyunca siz de fark edeceksiniz; giydiği siyah kostüm ve suratındaki ifadeyle ciddi görünen aslında eğlenceli olan adamı…
Melis BAYRAKTAR - Benjamin POPE Fotoğraf: Oğuz BİRKARDEŞLER Melis BAYRAKTAR - Benjamin POPE
Fotoğraf: Oğuz BİRKARDEŞLER
Müziğe nasıl başladınız? Müziğe ilk anne karnında başladım. Müzisyen bir ailenin çocuğu olmanın avantajını yaşadım belki de bilemiyorum… Annem başarılı bir piyanistti.  Doğduğum günden beri evde müzik ve enstrüman hiç durmadı. Babam da müzisyen olmamasına rağmen, müziğe ilgisi olan bir adamdı. Muhtemelen anne ve babamızın etkisiyle altı kardeşiz, altımız da müzikle ilgileniyoruz. Müzik deyince; yanlış anlaşılmasın sadece klasik müziği kastetmiyorum. Abilerimden biri, çok iyi derecede rock bands çalıyor. Onun da katkısıyla, senfonik müziğin yanı sıra; The Beatles, The Beach Boys, Pink Floyd, Queen gibi kulağa güzel gelen müziklerle büyüdüm. Üç yaşıma geldiğimde piyano çalmaya başlamıştım. m2 Klasik müzik konserlerinde en aşina olduğumuz görüntü orkestra şefidir. Peki, orkestra şefleri tam olarak ne yapar, orkestrayı nasıl yönetirler? Siz neden orkestra şefi olmayı tercih ettiniz? Aslında her orkestra üyesinin önünde çalacağı eserin notaları var. Bu açıdan bakınca şef olmasa da onlar kendi kendilerine çalabilir diye düşünebilirsiniz. Ancak asıl iş provalar sırasında yürütülüyor. Orkestranın hangi hızda, hangi tonda çalacağı, hangi enstrümanın ne kadar yüksek tonda çalması gerektiği gibi tüm önemli konuları şef yönetiyor. Sürekli çalışmak, bütün müzik enstrümanlarını ve çıkarttığı sesleri tanımak zorundasınız. Zor ama keyifli bir iş. Amerika, Belçika, İtalya, Portekiz, Yunanistan, Japonya, Hollanda, Kuzey Kore, Jamaika, Afrika başta olmak üzere neredeyse bütün dünyayı orkestra şefi olarak gezdim.  Aynı anda yirmi sekiz çalgının sesini birden ayırt edebiliyorum. Royal Philharmonic, Hallé Orchestras, Royal Scottish National Orchestra, City of Birmingham Symphony Orchestra, Dresden Staatskapelle, Berlin Staatskapelle, Tokyo Philharmonic, Scottish Chamber Orchestras, Osaka Symphony, Luxembourg Philharmonic, Ulster Orchestra, Lahti Symphony, Iceland Symphony, Orchestras of RTÉ ve BBC, Britten Sinfonia, Hong Kong Sinfonietta gibi dünyaca ünlü orkestralarda şeflik yaptım. Her konserden farklı bir şey deneyim edindim. Bu konserleriniz içinde sizde en özel yeri olan konseriniz hangisiydi? Ve onu özel kılan şey neydi? Hepsinin yeri ayrı ama öyle ki Royal Philharmonic Orchestra ile gittiğimiz Jamaika konserini hala unutamıyorum. İlk kez Jamaika’da bulunduğum için zaten heyecanlıydım. Bir de bunun üzerine konser sonunda orkestradakilerle birlikte Bob Marley’den bir parça çaldık ve bütün salon coşkuyla ayağa kalktı. Muhteşemdi! ÇOCUKLUĞUM İSTANBUL’U VE TARİHİNİ DİNLEYEREK GEÇTİ Peki İstanbul’u ve İstanbul izleyicisini nasıl buldunuz? İstanbul’dan bu konser için çağırıldığımda inanılmaz heyecanlanmıştım. Çocukluğum İstanbul’u ve tarihini dinleyerek geçmişti. Buna rağmen fırsat bulup gelememiştim. İstanbul’a bayıldım. Büyüleyici bir havası var. İstanbul’a adımımızı attığımız andan beri Türkiye’nin misafirperverliği, Türk insanının arkadaşlığı, sıcakkanlı ve samimi oluşu bizi bu ülkeye hayran etti. İstanbul seyircisiyle buluşmak için sabırsızdık. Onlar da bizi dinleyecekleri için heyecanlılardı. Çok keyifli bir konser oldu.
Melis BAYRAKTAR - Benjamin POPE Fotoğraf: Oğuz BİRKARDEŞLER Melis BAYRAKTAR - Benjamin POPE
Fotoğraf: Oğuz BİRKARDEŞLER
YÖNETMEK İSTEDİĞİM BÜTÜN ORKESTRALARI YÖNETTİM Bugüne kadar orkestra şefi olarak yönetmek isteyip de yönetemediğiniz bir orkestra oldu mu? Gerçekten zor bir soru. Biraz düşünmem lazım… Soru çalışmadığım yerden geldi :) Şanslı orkestra şeflerindenim galiba, yönetmek isteyip de yönetemediğim hiçbir orkestra olmadı bugüne kadar. KÜFÜR EDEREK SAHNEDEN ATLADIM Sahnede yaptığınız en büyük hata ne oldu? Çok enteresan sorular soruyorsun.  En büyük hatam… Yıllar önce Londra Kenwood’da çok büyük bir açık hava konserimiz vardı. Gecelerce o konsere hazırlanmıştım. 12 bin kişi bu konseri izlemek için Kenwood’a gelmişti. Gölün kenarına Hollywood tarzı bir sahne kurulmuş, sahnenin arkasına havai fişekler yerleştirilmişti. İlk parçanın havai fişeklerle başlatılıp görsel bir şölene dönüşmesi hedefleniyordu. Mikrofonlar aklınıza gelebilecek her yerdeydi. Derken ilk havai fişek patladı. Benim orkestrayı yönetmem beklenirken, ben patlama sesiyle kendimi küfür ederek sahneden yere fırlattım. Bomba patladı sandım. Havai fişeklerin nasıl ses çıkarttığına dair hiçbir fikrim yokmuş o gün anladım. Anladım anlamasına ama iş işten geçmişti. 12 Bin kişiye rezil oldum. :) Harry Potter dünyası ile tanıştığımız serinin ilk filmi Harry Potter ve Felsefe Taşı’nda Harry Potter sıradan ve zorluklarla dolu bir hayat yaşarken; yılanlarla konuşabilme ve kızgınlık öfkesi sırasında eşyaların yerini değiştirebilme yeteneğini keşfeder ve Cadılık okuluna başvurur. Böylece hayatının sıradanlığı değişir Harry Potter’ın. Sizin hayatınızın mucizesi ne oldu? Benim hayatımın sıradanlığını karım değiştirdi. Hayatımın mucizesi de çocuklarım oldu.