İstanbul Devlet Tiyatroları müdürü Zafer Kayaokay, Türkiye'de sanatın gelişimini ve İstanbul Devlet Tiyatroları'nın 38 yıllık birikimini Sözcü'ye anlattı  Fotoğraflar: Gizem Eskin Özlen Foto: Sözcü

Devlet Tiyatroları'nın yetiştirdiği sanatçılardan biri de sizsiniz. Bize biraz kuruluşundan ve gelişiminden bahseder misiniz?

Devlet Tiyatroları 38. yılını kutluyor ve 38 yıldır sadece İstanbul'da değil Türkiye'nin her yerinde hizmet vermeye çalışıyor. Türkiye'nin ve Türk Tiyatrosunun çok değerli oyuncularını içinde barındıran; hem medya alanında, hem de oyuncularıyla birlikte çok tanınan bir bölgede faaliyet yürütüyoruz. Bu yıl da geçen yıla oranla yepyeni ve farklı projelerle çıkıyoruz sanatseverlerin karşısına. Bizim, İstanbul Devlet Tiyatroları olarak en büyük sıkıntımız Anadolu yakasındaki eksikliğimizdi. Bu yıl, Caddebostan ve Kozyatağı'nda açtığımız iki sahneyle her geçen gün büyümeye devam ediyoruz. Bir taraftan Anadolu yakasındaki çalışmalarımızla beraber, Beylikdüzü, Bahçelievler, ve Kültür Üniversitesi sahnelerinin de tiyatro sanatına kazandırılmaları sağlandı. Bu gelişmelerle beraber sanatı daha fazla şehre yaymaya planlıyoruz. Elimizdeki kadroyla, sanatı giderek büyütmeye ve yaygınlaştırmaya çalışıyoruz. Şehre hakim olurken, bir yandan geçmişte de olduğu ve her zaman olacağı üzere diğer illerimizde de çalışmalarımızı yürütmeye devam edeceğiz.

"TİYATRO YAŞAMDIR"

Siz tiyatroyla nasıl tanıştınız?

İsa'dan önceye gideriz herhalde... Ortaokul yıllarımda atak bir öğrenciydim ben. Sürekli enerjimi atacak bir alan arıyordum kendime. Tiyatroyla tanıştım. O yıllardan başlayan tiyatro serüvenim Ankara Devlet Konservatuarıyla profesyonel bir yapıya döndü. Daha sonra da Diyarbakır, Antalya gibi ülkenin çeşitli yerlerinde zaman zaman oyuncu, genelde kurucu müdürlük sıfatıyla yönetim bünyesinde görev yaptım. O sıralarda Londra'da Shakespeare üzerine de eğitim aldım. Tiyatro benim için çok değerli. Yaşam biçimi ya da tutku gibi klasik sözler sarfetmeyeceğim çünkü tiyatro benim için yaşamın kendisidir. Foto: Sözcü

Toplumda tiyatro için bir "lüks" algısı var mı sizce?

Şöyle bir çıkarma yapıyorum: Koltuklar bu kadar doluysa, aylık seyirci sayımız 50 binlerin üzerindeyse bu durum bize tiyatronun lüks olmaktan çıktığını tam olarak halka yakınlaştığını gösterir. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün de dediği gibi "Yurt sathında" görevini yapmaktadır ve yapacaktır da. Tiyatroyu lüks zannedenlerin karşısında halka daha da inecektir. Sanat kolektif işleyen bir alandır. Tiyatro, insanların hayal ettiği dünyadır. Eğer hizmet götüremediğimiz yerler varsa söylediğiniz gibi bir algı oluşabilir. Bizler tiyatroyu; hiçbir insanımızı ötelemeden, yok saymadan, ayırt etmeden onların ayağına götürerek kırabiliriz bu algıyı.

Devlet Tiyatroları ne tür oyunlar sergiliyor? Hangi illere ulaşıyor?

Kuruluş yasası gereği amacımız, Türk Tiyatro geleneğini halka tanıtmak, dünyaya entegre ederken evrenselleştirmeye çalışmaktır. Bunu yaparken de; yine kültürümüzü dünyaya tanıtım amacıyla Türk diline ve Türk edebiyatına katkıda bulunmaktır. İstanbul, Bursa, İzmir, Antalya, Ankara, Erzurum, Konya, Sivas, Van, Trabzon, Adana olmak üzere 12 yerleşik bölgede turnelerimizle beraber, en az 100-150 farklı oyunla halkla buluşur İstanbul Devlet Tiyatroları. Foto: Sözcü

Devlet Tiyatroları'nın, bünyesinde faaliyet yürütülmesi adına belli kriterleri var mı?

Kanun der ki: Kişinin 4 yıllık tiyatro okulu mezunu olması şarttır. Belli bir staj döneminden sonra Anadolu'da görevlendirilmek üzere ana kentlerde göreve devam edilir. Devlet Tiyatroları'nın tek ve ana kuralı budur.

Yıldız Kenter, Macide Tanır, Rüştü Asyalı, Ayten Gökçer gibi birçok değer yetiştirdi Devlet Tiyatroları. İzleyici aynı tadı alıyor mu sahneden?

Ayten Gökçer'den başka Zeliha Berksoy'dan, Yıldız Kenter'den bambaşka tada ulaşmıştır. Bahsi geçenlerin her biri elbette birer devdi. Genel Türk Tiyatrosu anlamında söylemek isterim ki; değerli sanatçılarımız yetişmeye devam ediyor. Türk dizilerindeki yüzlerin birer tiyatro oyuncusu olduğunu görüyoruz. Medyatik evlilik programlarından en ağır TV programlarına kadar ekranda gördüğünüz kişilerin tiyatrolardan yetişmiş sanatçılar olduğu aşikar. Ülkü Duru, Melek Baykal, Yetkin Dikinciler, Bülent Emin Yarar gibi isimler de bu kadronun içinden yetişen isimlerdir. Birçok isim sayılabilir yeni tatlar bırakan.

"TÜRKİYE'DE CİDDİ BİR SANATSEVER KİTLE VAR"

Türkiye'de Devlet Tiyatroları'na nasıl bir ilgi var?

Çok samimi söylemek istiyorum. Türkiye'nin birçok yerinde görev yaptım. Seyirci, iyi ile kötüyü çok iyi ayırt ediyor. Milyon dolarlar harcayın, eğer yaptığınız iş kötüyse rağbet göremezsiniz. Biz, özelde de, yerelde de, evrenselde de çok olumlu tepkiler alıyoruz. İstanbul Devlet Tiyatroları'nın 5 yıldır oynanan "Profesyonel" adlı oyun için Kars'tan bilet alıp İstanbul'a gelen, ertesi gün memleketine dönen seyircisi var. Ortadaki değeri önemseyen ve sahiplenen sanatsever kitlesi var. Seyirci, oyunun biletlerinin çıktığı gün tükenmesinden sitem ediyor. Hakkari'ye de, Kızıltepe'ye de gitsek bu karşılığı görüyoruz. Yeter ki iyiyi, doğruyu, ve güzel olanı sunun seyirciye. Foto: Sözcü Türkiye'de beklentinin de üzerinde bir talep var tiyatroya. Bunu biraz da boş koltuğumuzun olmamasına güvenerek söylüyorum. Oyuna 13 gün kala biletler tükeniyorsa, bu ülkede tiyatroyu ve sanatı seven ciddi bir taban var demektir.

Devlet Tiyatroları sanatçıların taleplerini karşılayabiliyor mu?

Bu aslında tamamen Türkiye ile ilgili bir durum. Dünyanın hiçbir yerinde aldığı paradan tam anlamıyla memnun bir çalışan görmek mümkün değildir. Parasal tatmine ulaştıklarını sanmıyorum. Devlet Tiyatroları çok uzun yıllardır zam almıyor. Fakat burada devleti bu nedenden devleti suçlamıyorum ya da devltin sanatçıya daha az değer verdiğini düşünmüyorum.

"TÜRKİYE MUASIR MEDENİYETLER SEVİYESİNE ULAŞACAKTIR"

Devlet Tiyatroları ,Türkiye'ye oyuncu kazandırmak adına yeni projeler üretecek mi?

Ben aynı zamanda öğretim görevlisiyim. Yüzlerce öğrenci yetiştirdim. Benim için bir şey çok önemli. Devlet Tiyatroları, yetiştirdiği oyuncunun bin katı kadar bilinçli seyirci yetiştirmek zorundadır. Artık global dediğimiz dünyada seyirci kaliteli olanla olmayanın ayırımına varmak zorundadır. Devlet Tiyatroları'nın görevlerinden birisi oyuncu-yazar yetiştirmekse bir taraftan da bugünün çocuğundan yarının seyircisi elde etmektir. Ebeveynlere de burada bizler kadar rol düşüyor. İyi evlatlar, vatanperver , çalışkan çocuklar yetiştirirken bir yandan da onları sanatın bir dalıyla mutlaka tanıştırmalıyız. Foto: Sözcü

"BASIN, OBJEKTİFİNİ SANATA ÇEVİRMELİDİR"

Osmanlı'ya bir bakın. Sanatla ilgilenmeyen bir tane padişah göremezsiniz. Ya ney çalıyor, ya çiziyor, ya da şiir yazıyor. Sanatla ilgilendikleri kadar ülke yönetmişlerdir ve bu kadar başarılı olabilmişlerdir. Bugün, ülkenin tamamına sanatı taşıyabilsek çok daha değerli olur. Hakkari'de yaşayan bir çocukla Trabzon'da yaşayan çocuk üniversite sınavını kazanarak aynı okulda yan yana oturduğunda ikisi de eşdeğer olduklarını gördüğünde daha da değerli olacaktır. Kasabalara, köylere inerek halka hizmetin tamamını götürebildiğimiz gün tıpkı Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder'in de söylediği gibi bu ülke muasır medeniyetler seviyesine ulaşacaktır. Sizlere buraya geldiğiniz için çok teşekkür ederim. Siz,severek takip ettiğim bir basın grubunun mensuplarısınız. Gerek yazılı gerek görsel basın artık objektiflerini bu ülkenin sanatına çevirmelidir. Eğer bu ülkenin barışık ve bir arada yaşamasını istiyorsak, oradaki işleri yazmalı, o insanlara heyecan verici işler yapmalıyız. İnsanların karşılaşmaları, birbirine dokunabilmeleri, selam vermeleri lazım. Tiyatro, sinema, opera salonları insanı; sevgiye, acımaya, sevk eden ruhsal alanlardır. Bu alanlar ne kadar çok çoğalırsa refaha, aydınlığa o kadar çabuk ulaşacağız.