Çağıl Nurhak Aydoğdu yönetmenliğinde beyazperdeye aktarılan 'Yarım' sadece çocuk gelinlerin hikayesine değil, olaylara izleyici kalan toplum gerçekliğine de ayna tutuyor. Yarım,  bir yüzleşme  olarak oturduğumuz koltuklardan hepimizi özeleştiri yapmaya çağırıyor. çağıl8 Türkiye, eksik kalan yaşamlar coğrafyasıdır. Hayali kursağında 15'lik gelinlerin çocukluk özlemidir. Kimi okul yüzü görmeden dağda çoban, kimi defterin, kalemin tadı damağında kalan gencecik filizlerle doludur toprağı. Bütün kuraklığa inat yeşeren filizlerin güzelliği tabiatla yarışır. Gülbaharlar, Cemileler, Ayşeler, Rojdalar... Yer yer tebessüm ettiren, yer yer hüzne boğan Fidan, Türkiye'de acısı çok tanıdık gelen  binlerce çocuktan sadece biridir hikayesine tanık olacağınız.  Malatya'dan Muğla'ya gelin giden dağ köylü Fidanın; bilmediği bir coğrafyada, ilk kez gördüğü 7 yaşında bir çocuk zekasına sahip olan kocası Salih'le sınavı sürükleyici bir serüven olarak karşınıza çıkıyor. Çağıl Nurhak Aydoğdu yönetmenliğinde beyazperdeye aktarılan 'Yarım' sadece çocuk gelinlerin hikayesine değil, olaylara izleyici kalan toplum gerçekliğine de ayna tutuyor. Yarım,  bir yüzleşme  olarak oturduğumuz koltuklardan hepimizi özeleştiri yapmaya çağırıyor...
Yarım'ın başarılı yönetmeni Çağıl Nurhak Aydoğdu, eksik yaşamları Sözcü'ye anlattı

Yarım'la tanıdık seni. Biraz kendinden bahseder misin? 

Malatyalı bir ailenin İzmir'de büyümüş çocuğuyum ben. Yaşadığım coğrafyalar sayesinde doğu ile batı arasındaki toplumsal farklılığı çok iyi okuduğumu düşünüyorum. Bu farklı yapı doğal olarak beni derinden etkilemiştir yaşamım boyunca. 9 Eylül Üniversitesi'nden mezun oldum. Sinema, yaşamımdaki acıları ve olayları en iyi ifade edebileceğim alan ve ben sinemayı gerçekten çok seviyorum. Yönetmen yardımcılığı ile başlayan ve uzun seneler süren deneyimlerim sonucu Yarım'ı yazmaya karar verdim. çağıl2

Neden Yarım'la başladın?

Malatya, doğunun bir parçası olarak görülmese de; bizim çocukluğumuzun, yaşamımızın doğuyu sembolize eden bir yanı var. Orada bulunduğum sürede, erken yaşta evlenen çocukları ele almayı düşündüm hep. Çocuklukları kaybolan kızların yaşam hikayelerini, onları hırpalamadan, sorunlarına dokunarak anlatmaya çalıştım. Anneannem de batıdan doğuya gelen bir çocuk gelinmiş. Çevremde gördüğüm onlarca acıyı ortak bir hikayede buluşturdum Yarım'da.

Bir dağ köyünde yaşayan Fidan'ı izleyiciyle buluşturuyorsun. Nedir hikayesi?

Hikayeyi mümkün olduğunca ajitasyona kapattık. Yabancı değildi Fidan. Benim de içinde olduğum bir hikayesi vardı. Ayrıca üniversite yıllarından beri yazmayı düşündüğüm bir projeydi fakat çocuk hikayelerine karşı çok hassas biriyim ben. Gülsüm Kavas'ın çok büyük desteği oldu bu süreçte bana. Malatya'yı, Diyarbakır'ı, Urfa'yı karış karış aradı bu film için. Ve Ece'nin yani Fidan'ın ilk resmini gönderdiğinde, tamam dedim, Ece, Fidan olmalı. Diyarbakır'da keşfettik onu. Çok büyük zorluklar yaşadık. Yarım için o kadar hevesliydik ki, o hayal her şeyi göze aldırıyor. O coğrafyadaki insanlar çok talihsiz olaylar yaşadığı için sanata kendilerini açacak duruma erişmeye zamanları kalmıyor. Ece'den önceki kardeşimizin ailesi izin vermemişti. Tedirgin yaşıyorlar hep. Ölüm tehlikesi o bölge insanına çok yakın. Neyse ki Ece'nin ailesi kızlarının hayallerine önem veren, onun geleceği için her şeyi yapan bir aile.  Çok kültürlü ve açık görüşlü insanlar. çağıl9

Yöre kadınlarının ilgisi nasıldı? 

Senaryo, herkesin bildiği bir senaryo değildi. Ula'da çok güzel tepkiler aldık. Zaten Muğla halkı sanata çok düşkün bir halktır, çok da yetenekli olduklarını söyleyebilirim. Batıyı, Muğla'dan ele almamızın filme büyük katkısı oldu. Genele olarak tepkiler çok iyiydi ve ilgililerdi.

Salih karakterinden konuşalım biraz... Çocuk gelinler, hep çok trajik bir biçimde işlenmiştir ancak  Fidan'ın eşi Salih, alışılmışın dışında çok renkli bir karakter olarak karşımıza çıkıyor.

İkiziyle beraber doğan Salih, zihinsel engeliyle geliyor dünyaya. Annesinin, kendisine aşkla bağlı olduğu bir çocuk o. Salih'in durumu, annesini daha kayırıcı bir tutum sergilemeye teşvik ediyor. 35 yaşında bir adam olmasına rağmen 7-8 yaşlarında bir zeka seviyesine sahip karakterimiz. Bazen çok hırçın, bazense çok naif olabiliyor. 6

ACILAR AYNI COĞRAFYALAR FARKLI...

Fidan'la etkileşimi nasıl?

Kabullenişler üzerine kurulu onların ilişkisi. Salih biraz şımarık bir çocuk olduğu için zor kabulleniyor. Fidansa yaşadığı coğrafya gereği kolay kabullenen, kaderci biri. Filmde, 'öteki' kavramını ön plana çıkardık. Biri doğuda yaşayan çocuk gelin, diğeri batıda bilinçsizce evlendirilen engelli bir çocuk. Sistemin getirdiği öteki öğretisine inat, ikisi arasında gelişen güzel arkadaşlığı işliyoruz.

Toplumda, 'çocuk gelin' trajedisinin yalnızca ülkenin doğusunda yaşandığına dair yanlış bir algı olduğunu düşünüyorum. Yarım için, doğuyla batıyı buluşturan bir film diyebilir miyiz? 

Kesinlikle... Özellikle hikayenin geri kalanını batıda işlemek istedim ben. En başta daha iyi tanıdığım bir coğrafyaydı. Çekimlerin çoğunu Malatya'da yapmamıza rağmen bu filmin doğuda geçtiğini söyleyemeyiz. Ayrıca bu çok evrensel bir mesele. Zaten biraz da bu algıyı yıkmak istedik. Örneğin; özellikle Afyon ve Kütahya'da aileler, engelli ve hasta çocuklarını erken yaşta ya da görücü usulü evlendirirler. Bize bir şey olursa çocuğumuza bizden sonra bakan olsun mantığıyla hareket ediyorlar. Amaç ne olursa olsun bir enkaz yaratıyorlar. çağıl3

"ÇOCUK GELİN GELENEĞİ CAHİLLİKTİR,BENCİLLİKTİR"

Ege'yi tercih etmemde bunun da etkisi var. Doğu da batı da çok iyi tanıdığım iki coğrafya ve bu ne yazık ki dünyada yaygın bir meseledir. Hikayeyi Muğla'ya çekerek bunu anlatmak istedim. Amaç ne olursa olsun gencecik fidanların geleceğini garantiye almak adına yaşamlarıyla oynayanlara karşı biz de iki karakteri bu filmde bir araya getirdik. Yine de söylemeden edemem; Çocuk gelin geleneği cahilliktir, bencilliktir.

Bugüne kadar işlenen 'çocuk gelin' temalı diğer projeleri nasıl değerlendiriyorsun?

Yarım'ın Kültür Bakanlığı'ndan onayını 2013 yılında aldık. Ondan öncesinde de sonrasında da bu dramın çok fazla kullanıldığını düşünüyorum ben. Ajitasyonla popülerleştirildi ne yazık ki. Bu örnekler de beni biraz uzaklaştırdı açıkçası. Yapmamayı bile düşündüğüm bir dönemde, alışılmışın çok dışında ve insanların duygularını sömürmeden ortaya güzel bir proje koyabileceğimi  farkettim. çağıl10

YARIM, KIZ ÇOCUKLARINI OKUTACAK

Toplumu ilgilendiren acıların ve olayların sanatla işlenmesini harekete geçirici buluyor musun? Bir etki yaratıyor mu?

Ne yazık ki hayır. Yaratmıyor. Mesela bu filme çok destek aradım fakat ne yazık ki olumsuz dönüşler aldım. Çocuk gelinlerle ilgili yasalaşma düzenlemesi konusu gündemde olduğu için anlayabilirim fakat umarım sanatsal anlamda bu olaya vermedikleri desteği yasal yollarla verirler. Bu vesileyle kanunun yeniden gündeme gelmesine sebep olabilirsek de bundan büyük mutluluk duyarız. Şunu da belirtmek isterim; biz bu filmden hiçbir gelir elde etmedik. Yurt dışında; New York, California, Washington gibi birçok ülkede faaliyet gösteren BTF (Bridge to Turkiye Fund)  kuruluşu aracılığı ile Türkiye'de ÇYDD ile birlikte o ülkelerde de filmin gösterimini yaparak gelirini kız çocuklarına burs olarak harcayacağız. Yarım, Amerika'daki gösterimlerden sonra kız çocuklarına faydalı olarak dönecek ve bizi bu filmde tereddütsüz en çok mutlu eden durum da bu olacak.

"TOPLUMSAL OLAYLARA SEYİRCİYİZ"

Gündemi kısa da olsa meşgul eden çocuk istismarları konusu hakkında ne düşünüyorsun?

Dünyada var eşitsizlik. Bu tarz olaylara başta toplumun kendisi sebep oluyor. Devletin ana kademelerinde görmek de hayal kırıklığı yaratıyor. Biz, toplum olarak her şeye seyirciyiz. Zaten 'Yarım'da da olayları, karakterlerin değil izleyici olan toplumun gözünden anlatıyoruz. Ne yazık ki erken evliliğe de, istismara da, eşitsizliğe de, toplumsal olaylara da, batıya ve doğuya da seyirciyiz. çağıl4

Ne alıyor izleyici Yarım'dan?

Her şeye karşı izleyici olma sendromumuzdan kurtulmamız gerekiyor önce. Bizler, bir olay sadece kendi başımıza geldiğinde tedirgin oluyoruz sadece. Sorun bize temas edince kaygılanıyoruz fakat ucu bize değmeyen meseleleri dert etmiyoruz. En fazla ah-vah deyip geçiyoruz. Sorunlu sistemi, hükümetleri eleştirirken önce kendi iç hesaplaşmamızdan başlamamız gerekiyor bence. Biz o sistemi değiştirmek için ne yapıyoruz? Yarım'ın finalinde, filmden çıktıktan sonra izleyicinin en çok hissetmesini istediğim şey kendisiyle hesaplaşması. Özeleştiriye teşvik etmesi. Konunun, izleyicinin dikkatini çekmesi için kayınbabasının gelinine tecavüz etmesi gerekmiyor. Birilerinden şiddet görüyor olması ya da cinayete kurban gitmesi de gerekmiyor kadının. 15 yaşında bir çocuğu erken yaşta evlendirerek çocukluğunun çalınması onun mutsuz olması için yeterlidir. İyi niyetle yapıldığını zannettikleri erken evliliklerin büyük ve silinmeyecek travmalara sebep olacağı unutulmamalıdır.