“Yaşadığın süreyi uzatmak elinde değil ama ömrünü uzatmak istiyorsan hayatını mutlu yaşayacaksın.” Geçenlerde enfes Balkan yollarında direksiyon sallarken böyle diyordu bir arkadaşım. Hayatı her yönüyle yaşamayı iyi bilen bu dostumu, Ceyhan Köseoğlu’nu tanıyanlar zaten bu yorumuna şaşırmayacak. Hayat gerçekten de çok kısa. İnsanların vefasızlığına, toplumda gördüğün ahlaksızlığa ya da işlerinin bir şekilde iyi gitmeyişine üzülebilirsin. Ama bunların senin hayatını belirlemesine izin veremezsin. Hayatını mutlu yaşamak senin görevin, başkalarına ihale edemezsin. Ben bunu en çok da gezerek öğrendim. Ama gezmek derken bir ülkeye gidip fotoğraf çekip magnet satın alarak dönmekten bahsetmiyorum. Gezdiğin yerlerdeki insanların gündelik yaşamlarına konuk olduğunda hayat sana çok önemli bir ders veriyor. Dünyanın her yerinde yaşayan her insanın bir dünya derdi var. Doğu Avrupalı ülkesindeki bürokratik sistemden, yolsuzluklardan şikayet ediyor. Güney Amerikalı daha yüksek refah içinde yaşamanın derdinde. Asyalı çok çalışmaktan şikayetçi. İskandinavyalı depresyonda, dünyanın en yüksek intihar oranlarını kaydediyor. Hangi dil, hangi din, hangi kültüre mensup olurlarsa olsunlar insanlara bazen çok küçük olabilen dertleri dünyanın sonunu getirecekmiş gibi geliyor. Dünyanın en mutlu ülkesi Küba diye yazıyorlar ya hani? Tamam insanlar mutlu mesut çalıp oynuyor ama halkla konuştuğunuzda fakirlikten şikayet edip daha çok lüks istediklerini duyuyorsunuz. Dünyanın neresine giderseniz gidin aynı şeyi görüyorsunuz. Bir ziyaretçi olarak size çok da büyük problem değilmiş gibi gelen sorunları insanlar çok büyütüyor. Kim bilir belki biz de aynıyızdır da farkında değilizdir, öyle değil mi? Gezmek insana işte bunu öğretiyor. Aslında belki de 5-10 sene sonra unutup gideceğiniz problemler yüzünden hayatınızı zindana çevirebiliyorsunuz. Kimini sevgilisi terk etmiş ama belki de 2-3 sene sonra adını bile hatırlamayacak. Kimisi parası olmadığından muzdarip ama belki de 10 sene sonra zengin olacak. Kimisi küçük sağlık sorunlarını dert ediyor ama belki de 2 sene sonra şimdi kırık olan o ayağının üzerinde dans edecek. Kimisi iş hayatındaki başarı için gecelerini gündüzlerini heba ediyor ama kim bilir belki de o işi birkaç sene sonra dünya kadar para edecek, belki de iflas edecek. Hayatta neyle uğraşıyor olursak olalım, esas amacımızın mutlu olmak olduğunu çok kolay unutuyoruz. Mutlu olmanın ise işyerindeki başarıdan dolayı ödül almakla, terfi edip yüksek maaşlar kazanmakla, ülkedeki politik durumun birden düzelmesiyle ya da toplumun birden çok bilinçli ve ahlaklı hale gelmesiyle o kadar da ilgisi yok. Para bir gelecek, bir gidecek. Politik tablolar günden güne çok hızlı değişecek. Etrafınızdaki insanlarda iyiler de olacak, kötüler de. Bütün bu tablonun için de sizin tek bir göreviniz var. Hayatınızda sizi mutlu eden şeylere yer açmak, anı yakalayıp mutlu olmayı başarmak ömrü uzatmanın tek yolu. Fakirliğin içinde ağzındaki üç tek dişle gülümseyebilen yaşlı teyzeden öğreneceğimiz çok şey yok mu sizce de? Her birey kendi mutluluğundan kendi sorumludur. Mutlu yaşadığınız sürece hayatınız uzuyor. Daha fazla yaşamak elinizde değil, ama yaşadığınız süreyi “daha fazla yaşamak” sadece ve sadece sizin elinizde. Bana inanmıyor musunuz? O zaman dünyayı gezmeye başlayın. Söz veriyorum, ömrünüz uzayacak!   Murat Özbilgi Gezimanya.com