Cinsiyet eşitliği savunulsa da, her gün yeni bir kadın cinayetinin işlendiği, onlarca kadının şiddet gördüğü, taciz ve tecavüz gibi aşağılık muamelelere maruz kaldığı, zorla çocuk yaşta evlendirildiği, kahkahasının bile erkekleri rahatsız ettiği, sesinin sürekli kısıldığı bu ülkede kadın olmak çok zor! Hayatımızın her alanında var olabilmek için mücadele etmek zorundayız.  Bu gün kadınlara uygulanan sömürü ve baskıya karşı mücadeleyi yükseltme gücü taşıyor. Bütün kadın emekçilerin mücadele günü kutlu olsun. Bu özel günde kadının ülkemizdeki varlığı, kadına yönelik şiddetle ilgili olarak Türkiye'de kendi alanlarında çok önemli başarılara imza atmış dört kadın ile görüştük. Hepsi kadına dönük problemlerin ortadan kaldırılmasına dair fikirlerini dile getirdi ... İşte o görüşler....     Vahide Perçin: "Türk kadının birbirinin sesi olmaya ihtiyacı var" 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü dünyada kadınların erkeklerle her alanda eşit hak ve özgürlüklere sahip olmasının günü olarak kutlanır. 21.yy Türkiye’sinde ise kadına ve çocuğa şiddet, tecavüz, töre cinayetleri, eğitimde kız – erkek ayrımcılığı, cinsiyete bağlı ücret eşitsizliği, diyanet fetvalarıyla kadın üzerinden yürütülen politikalar devam ettiği sürece 8 Mart’ı kutlamak tüm bu sorunları görmezden gelmek demektir. Türk kadınının 8 Mart’a ihtiyacı yok, birbirinin sesi olmaya ihtiyacı var. vahide-percin- sozcu Prof. Dr.Yasemin Giritli İnceoğlu (İletişim Akademisyeni) "Erkek şiddetinin arka planında namus kavramı yatıyor" Bir yandan gelenek, görenek, aile ve din baskısına maruz kalan diğer yandan devletin eğitim, iş, sosyal güvence ve sağlık hizmetinden yeteri kadar faydalanamayan kadınımız, önce kendini, 1970’li yıllarda sol kanadın liderliğindeki kadın hareketi içinde, daha sonra da 12 Eylül 1980 askeri müdahalesinin siyasetsizleştirme süreci ile birlikte, kadın kimlik kavramları ile cinsiyet rolleri arasındaki ilişkilerde buldu. Doğal olarak, kentleşme sürecini çok hızlı ve çarpık bir biçimde yaşayan ülkemizde, genelde annelik ve ev kadınlığı vasfı ile (Türkiye’de ancak dört kadından birinin ekonomik bağımsızlığı var) öne çıkmayı başarabilen kadının kişilik kazanma süreci oldukça zor olmuştur. Özellikle de üretim sürecinin dışında yer alan ve eğitimsiz olan kadın (TÜİK’in istatistiklerine göre, nüfusun yüzde 49.8’ini oluşturan kadınların okuma yazma bilmeyen nüfus oranı erkeklerden beş kat fazla. 25 ve daha yukarı yaşta olan ve okuma yazma bilmeyen toplam nüfus oranı yüzde 5.4. Bu oran erkeklerde yüzde 1.8, kadınlarda yüzde 9) sürekli olarak medya tarafından ötekileştiriliyor, yaftalanıyor, çarpıtılıyor veya eksik sunuluyor. Kadına yönelik erkek şiddeti ülkemizde çok önemli bir toplumsal sorun. Bianet’in erkek şiddeti çetelesine göre; erkekler 2017’de en az 290 kadın, 22 çocuk ve olay sırasında kadınların yanında olan/cinayeti engellemeye çalışan 34 erkeği öldürdü; 101 kadına tecavüz etti; 247 kadını taciz etti; 376 kız çocuğuna cinsel istismarda bulundu; 417 kadını yaraladı. Kadının yaşadığı şiddeti anlayabilmek için toplumdaki güç ve otorite ilişkilerine, cinsiyete dayalı konum farkının olup olmadığına bakmamız gerekiyor. Erkek şiddetinin arka planında namus yatıyor. Türkiye’de namus; kadın, kadın bedeni, cinselliği ve kadınların kontrol edilebilmesi biçiminde algılanan, büyük ölçüde de evlilik dışı cinsel ilişki, bekâret, zina veya sadakatsizlik ile ilişkilendirilen bir kavram. Kadın davranışı üzerinde erkeğin denetim kurma isteği, erkeğin kadın davranışı üzerine kurduğu kontrolü kaybetmesinden kaynaklanan utanç veya bu yöndeki algısı ile bu utancı tetikleyecek, kışkırtacak aile veya mahalle baskısı vs. gibi etmenler bu şiddete neden olmakta. Erkek egemen söylemler kadını bir yandan yok sayarken, diğer yandan da şiddete davetiye çıkarmaktadır. Kız-kadın nüanslarına vurgu ise namus-bekâret-kadın ve bedeni üzerinden toplumsal denetim sağlamaktan başka bir şey değildir. Devletin her şeyi düzenleme yetkisini bir hak ve görev olarak algıladığını, bunun başında da ahlakın geldiğini görmekteyiz. Siyasetçilerin cinsiyetçi söylemlerinin şiddeti tetiklemedeki rolleri göz ardı edilmemeli. Kadınlara yönelik yanlış politikalar, kadın örgütlerinin önerileri dikkate alınmadan çıkarılan yasalar, yanlış yargı kararları da bu şiddeti ne yazık ki besliyor. Egemen olan eril dilin kullanımını iyi anlayabilmek için toplumdaki güç ve otorite ilişkilerine, cinsiyete dayalı konum farkının olup olmadığına bakmamız gerekiyor. Erkek egemen dil toplumun her katmanına nüfuz etmiş durumda, bu da zaten erkek şiddetine yeşil ışık yakıyor. yasemin-giritli-inceoglu -imzası olan kişi temin etti İlayda Babacan - Gallery İlayda "Kadınlarımız yasalar ile korumalıdır"  Kadın, günümüzde tüm dünyayla birlikte Türkiye’de de eşitliği, hakları, cinayetleri, tecavüzleri, cinselliği, seksiliği, hamileliği, kürtajı, doğumu, politikaları, feminizmi, günü, emeği, güzelliği, bedeni, kilosu, diyeti, modası, ve mutlaka namusuyla tartışılmaya devam edilen bir cinstir. Erkek egemen kültürün yaygın olduğu ülkelerde kadın olmak zaten zorken Türkiye’deki mevcut bakış açısından ötürü daha da zor hale gelmiştir. Siyasiler doğurganlığı artırarak politika yapmaya çalışırken o doğumları yapan, doğanları büyüten kadınların ihtiyaçlarına, isteklerine kulaklarını tıkamaktadırlar, yasalarla koruyup kollamamaktadırlar. İçinde bulunduğumuz mevcut durumda yapılması gereken kız çocuklarının eğitimine maksimum önem verilerek, o kızların güçlü, kendi haklarını arayan, şiddete/tecavüze sessiz kalmayan kadınlar olarak yetiştirilmesidir. Bunun yanı sıra, kadınlarımız yasalar ile korunmalıdır. Hukuki düzenlemelerle kadına, çocuğa, yaşlıya, hayvana şiddete, tacize, tecavüze gereken cezaları hafifletici sebepleri işletmeden, affı olmadan verilmesini sağlamak olmalıdır. ilayda-babacan-imzası olan kişi temin etti   Seray Gözler Yeniay: 'Kadını kutlamak bir güne sığar mı hiç? Her gün kadın günü yapsak bile yetmez!' Dünya sadece kadınların elinde olsaydı mutluluk bitmezdi...Neşat Ertaş ne demiş; "Kadın insandır erkek ise insanoğludur. Hepimizin Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nü kalben kutluyorum. seray-gozler-yeniay-imzası olan kişi temin etti