Dizi filmlerin de her film gibi eleştirilecek yanları olabilir. Bu, daha çok sanatçılarla tarihçilerin, en sonunda da siyasetçilerin işidir. Ama günümüz Başbakan'ı İnsanlık Heykeli'ne “Ucube” demekten başlayıp “Muhteşem Yüzyıl” dizisine uzanan yanlı eleştirileriyle gerçeklerden uzaklaştı. Tarih, elbet entrikalardan cinayetlerden, yenilgi ve zaferlerden, aşktan nefretten, ihanetten vd. ibaret değildir. Hepsini içine alan insanlık belleğidir. Ancak Yavuz Sultan Selim'in babası İkinci Beyazıt (Sofu Beyazıt)'ı Dimetoka'ya gönderip öldürtmesi, 3. Mehmed'in 5 büyük, 14 küçük kardeşinden sonra 15 yaşındaki oğlunu boğdurtup öldüğüne inanması için ağzına ayna tutması, Kanuni Süleyman'ın oğulları Mustafa ve Beyazıt'tan sonra Cem Sultan'ın oğlu Murat ile onun çocuklarını Rodos'ta boğdurtması, Sadrazam İbrahim Paşa'nın yok edilmesi, cariyelerin Sarayburnu'ndan denize atılmaları, 3. Murat'ın Şeyhülislam Kadızade'nin mektubu üzerine Haliç'teki Gözlemevi'ni Kılıç Ali Paşa'ya yıktırması, 4.Murat'ın Hezarfen Mehmet Çelebi'yi Cezayir'e sürmesi, 2.Abdülhamit'in Sadrazam Mithat Paşa'yı Taif'te boğdurması, komutanların yenilgilerle verdikleri zararları, Vahdettin'in Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı bastırma, Mustafa Kemal ve arkadaşlarını astırma çabaları ve niceleri unutulamaz.
Ama yine de Osmanlı düşmanlığı yoktur. Eleştirmek, başarısızlık, sapkınlık ve kötülüklerini ortaya koymak ayrı, zaferlerini, iyi yönlerini gerçekçilikle belirtmek ayrıdır. Ne var ki günümüz Başbakanı, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş öncesi ve sonrası altın atılım ve başarıları gözardı ettiği gibi Atatürk ve İnönü dönemlerini karalayarak, o dönemlerdeki aymaz, bağnaz, yobazların isyanlarını bastırmak, kötülüklerini ve kıyımlarını önlemek için devletin doğal görevlerini yerine getirmesini suçlayarak laik cumhuriyet karşıtlığıyla gerici kesimlere selam vermektedir.
Şeyh Sait (1925), Kubilay (1930), Dersim (1937) olayları bunların başında gelmektedir. İskilipli Hoca'yı da öven Başbakan dinci kalkışmalara değinmemektedir. Belki yarınlarda kendi dönemindekilerin değerlendirilmesinden çekinmektedir. Yarın Kubilay'a Menemen'de kıyılmasının 82'nci yıllı.
Kahramanlar unutulmaz
Görevi başında katledilen yedeksubay öğretmen Mustafa Fehmi Kubilay ve şehit arkadaşlarının ışıklar ve çiçekler içinde yatmalarını dileyip anıları önünde saygıyla eğilir, Atatürk ilkeleriyle laik cumhuriyetin sonsuza değin bağımsız yaşaması için sorumluluklarımızın bilincini her zaman taze tutmamızın zorunluluğunu anımsatırken şair Özbek İncebayraktar'ın konuyla ilgili şiirini köşemize alıyoruz:
KUBİLAY DESTANI
Geceydi.
Çekilmişti ortalıktan el ayak.
Gökte ay yalnızdı,
Yıldızlar uzak.
Kara gölgeler dolaşıyordu,
Sokaklarında Menemen'in,
Ellerinde bir yeşil bayrak.
Başlarında,
Derviş Mehmet denilen,
O kanlı alçak.
Bir yedek subay öğretmendi Kubilay,
Yirmi dördündeydi ancak.
Bekçisiydi Cumhuriyetin.
Duyunca ulumaları Kubilay,
Koşup geldi.
Bekliyordu onu,
Hain bir tuzak.
Dikildi bir anıt gibi
Yobazların karşısına.
“Durun!” dedi,
Durmadılar.
Hem kalleştiler,
Hem korkak.
Saldırdılar,
Bıçaklarla üstüne.
Ne iman vardı yüreklerinde,
Ne merhamet.
Kanlı salyalar akıyordu ağzından,
Çıldırmıştı Derviş Mehmet.
Kesti bir bağ bıçağıyla boynunu,
Doldurup kanını avucuna,
İçti vahşi bir hazla,
Kana kana.
Taktılar kanlı başını Kubilay'ın,
Bir sığırın ucuna,
Dolaştılar
Sokak sokak.
Ezan sesleri yükseliyordu minarelerden,
Söküyordu şafak.
Düştüler toprağa bir bayrak gibi,
Teslim olmadılar kolay kolay.
Ve şöyle yazıldı anıtlarına:
“İnandılar, dövüştüler, öldüler,
Bekçi Hasan, Bekçi Şevki, Kubilay.”
Özbek İNCEBAYRAKTAR