“Demokratikleşme” adı altında diktaya yürüyüşün ilginç belirtilerini her alanda yaşıyoruz. Temel hak ve özgürlüklerden hukuksal ve ekonomik alanlara uzayan geniş bir açıda çekilen sıkıntılar her gün birbirine eklenerek artmaktadır. İktidarın sözcülüğüne soyunan yandaş basının yurttaşları kandırma çabaları sürerken gerçekleri gündeme taşımak isteyenler gözaltına alınmakta, tutuklanmakta, yakınılan yargılamalar ve hukuksuzluklar demokrasi sömürüsünün çirkinliğini ortaya koymaktadır. Başkent Ankara'nın alanlarında ve Tunalı Hilmi Caddesi'nde Kuğulu Park eylemcilerini üzen ve güç duruma düşüren kimi kız ve erkek gençler dilenmekten kapkaççılığa kadar sakıncalı eylemlerde bulunmakta, yurttaşların yakınmaları gereken ilgiyi görmemektedir. Kimi broşür ve basılı kağıtlarla kendilerini benimsetmeye çalışanların giderek artması düşündürücü olmaktadır. Yüksel Caddesi için de aynı görüntüler, aynı durumlar, aynı yakınmalar yansıtılmaktadır. Okurlarımızdan Atatürkçü yazar, araştırmacı, Yüksek Mimar Eriş ÜLGER ülke genelinde nelerin olduğunu, nelerle karşılaştığımızı bir çizelge durumunda belirlemiş. AKP iktidarında nelerin gerçekleştiğini üzüntüyle saptamış ve bunları iktidar yetkililerine bildirmiş. İlginç bulduğumuz durumlara ilişkin bölümünü olduğu gibi köşemize alıyoruz:
“… Ülkem bir bütündü, paramparça oldu. Ülkemin insanları dinci, dinsiz diye ayrıldı. Ülkemin insanları Alevi, sünni diye ayrıldı. Ülkemin insanları Türk, Kürt diye ayrıldı. Ülkemin bayrağı, Türk bayrağı, Kürt bayrağı diye ayrıldı. Ülkemin dili Türkçe, Kürtçe diye ayrıldı. Ülkemin T.C.'si kaldırıldı, Bankası kaldı. Ülkemin çocukları bir çaputa göre “namuslu, namussuz” diye ayrıldı. Ülkemin Diyanet İşleri Başkanı, Şeyhülislâm oldu. Ülkemde ahlâksızlık, ahlâk oldu. Ülkemde adalet kayboldu, aramak suç oldu. Ülkemde vatanseverler tutuklandı, katiller serbest oldu. Ülkemin kurucusu Mustafa'nın annesi, halası oldu. Ülkemde hırsızlar adam oldu, ADAMLAR mahkûm oldu. Ülkemin Mustafa'sı, kör Kemal oldu. Ülkemi satan vatan haini Vahdettin, vatansever oldu. Ülkemin “Muzaffer Orduları”, tarumar oldu. Ülkemin insanı vatandaşken, yeniden kul oldu. Ülkemin kırmızı çizgisi kayboldu, aramak suç oldu. Ülkemin milli içkisi rakıydı, ayran oldu. Ülkem dost olduğu komşularıyla, düşman oldu. Ülkem Amerika'yla, sınır komşusu oldu. Ülkemde softalar, mollalar, baş tacı oldu. Ülkemde tarikatlar söz sahibi oldu. Ülkemi kurtarıp kuran, kitaplardan yok oldu. Ülkemde müspet ilim gitti, hurafe safsata geldi. Ülkemde günaydın kayboldu, aleykümselâm bulundu. Ülkemde para sahibi olanlar vezir, yoksullar rezil oldu. Ülkemde Cuma'ya giden makbul, gitmeyen kâfir oldu. Ülkemde milli bayramlar coşkuyla kutlanırken, yasak oldu. Ülkemde Ramazan huzur günüyken, korkulu gün oldu. Ülkemde elli bin vatandaşın katili SAYIN oldu. Ülkemde kutsal dinimiz siyasete karıştı. Ülkemin gençliği kindar değilken, kindar oldu. Ülkemin Anayasası gitti, Mecelle geldi. Ülkemin ne kurtuluşunda, ne kuruluşunda, hiçbir yardımını görmediğimiz Araplar, baş tacı oldu. Ülkemde isyancıların bayrağı önünde eğilenler, namusumuz olan Türk bayrağını yasakladılar. Ülkem için canını verenler hain, ülkemi yıkmak için canını verenler şehit oldu. Ülkemde demokrasi tramvay, cumhuriyet yok oldu. Ülkemde basın bağımsızken, Mütareke Basını oldu. Ülkemin İstiklâl Marşı varken, yok oldu. Ülkemin kurucuları kahraman iken, iki ayyaş oldu.”
Seçim açılımları
Olan'lar günümüzün acı gerçekleridir. Değerlerin, yaşamsal ilkelerin, eğitim- öğretimin, adaletin, giderek büyüyen açıklarla ekonominin, yalnızlığa sürükleyen dış ilişkilerin, toplumsal barışı yıkan ayrımcılıklarla partizanlık ve kadrolaşmanın, gençliğe bakış bozukluğuyla geleceğimizin ne durumlara düştüğü açık. Günümüz Başbakanı sorunları çözmek için değil artırmak için çabalıyor gibi. Yurttaşlarına “Ananı al git, teröristler, alçaklar, vandallar, çapulcular, terbiyesizler”, öldüren polislere “Destan yazan kahramanlar” diyen, “Ayaklar ne zaman baş oldu?” sözüyle de karşıtlarını aşağılayan Başbakan parti grubunda sanki partisinin olanaklarını kullanıyorcasına devlet kesesinden seçim açılımları kapsamında kadro müjdesi veriyor. Seçimler yaklaştıkça kimbilir daha neler verecek. Bölücü kürtçüleri sevindirmek ve süreç sorunlarına destek için görmezlikten ve duymazlıktan geldikleriyle görev yaptırmadığı durumlar yetmiyormuş gibi “Dersim katliamının mimarı Millî Şef” suçlamasıyla cumhuriyet kurucularına saldırılarını sürdürdü. Dersim'de devlet korundu. Taksim'de korunan ise RTE'dı. Yukardaki sözleri söyleyen Başbakan'a ne demeli? Taksim saldırılarını hangi yüzle savunup övdü? Atatürk ve arkadaşlarına nasıl dil uzatıyor? Yargı bağımsızlığı, ilgili hukukçuların onuru ve namusudur. AKP yargı dayanışması görüntüsünü, izlenimini veren hukuksal oluşumlar kuşku vermiyor mu? Hani bir ezgiyle tanınan “Ne hâldeyim bir bilsen” sözü vardır. İlerleme saptırmalarına, siyaset çarpıklıklarına, sözde “süreç”lere, dinsel tırmanışa, hızla geriye dönüşe ve ayrışmalara karşın ATATÜRK güneşinin sönmeyeceği, çevresindeki kara bulutlardan kurtulacağı-kurtarılacağı umudu ve inancıyla direncimizi sürdürüyoruz.