Günümüz iktidarının gövde ve güç gösterileriyle gerilen toplumumuzda giderek ağırlaşan ve koyulaşan bir duygu kırıklığı izlenmektedir. Karamsarlık, umutsuzluk bir yana, demokrasinin aldığı yaralar hukuk devleti niteliğinin bozulması, yarınlara ilişkin endişelerin artması tartışmaların odağını oluşturuyor.
Yöneticilerin söylemlerindeki terslikler, tutumlarındaki olumsuzluklar, kurumlardaki boşluklar ve zayıflıklar halkın devlete olan güvenini etkilemektedir. Kolluk güçleriyle yaratılan sözde düzen amaçlı girişimler yapıcı olmaktan çok yıkıcı olmuştur. Hukuk devleti değil, polis devleti oluşumları izleniyor.
Eğitim öğretim kurumlarındaki sorunlarla yargıdan yakınmalar, iç ve dış ilişkilerdeki başarısızlıklar, iktidarın düşünceler bölümüne düşülen kanıların nedenidir.
Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında kimi görüş ve düşünce ayrılıkları olduğunu, cumhurbaşkanlığı seçiminde birbirleriyle yarışmalarının
AKP'nde bölünmelere yol açacağını, anlaşmazlıklarının eşlerini bile etkilediğini sananlar var. İnançlarıyla siyasette birlikte olanlar birbirlerini bırakmazlar. Birbirlerine karşı olmazlar. Gezi Parkı olaylarıyla ilgili konuşmalarındaki ağız birlikteliği, deneyimlere bağlı tam birlikteliği doğrulamaktadır. Karşıt oldukları ilkeler gözetilirse aralarındaki dayanışmanın kendileri için varlık nedeni olduğu bilinmelidir. “Mesaj alındığını” söyleyerek gençlik olaylarını değerlendiren Cumhurbaşkanı'nın sonra “Evlere dönün” önerisi AKP'ye verdiği açık desteği göstermektedir. Bununla birlikte “… işleyen demokrasiden, hukuk devletinin varlığından…” sözetmesi yandaşlığını açıkça ortaya koymuştur. Alkol Yasası'nı onaması da bunun bir kanıtıdır.
Başka
Yalnız o mu? Gazetelere ilânlar vererek koyu yandaşlıklarını açıklayan sözde bağımsız kuruluşlar bir iki hoşa gidecek söz ile yandaşlıklarını unutturacaklarını sanıyorlar. Sözde bağımsız kurumların giderayak açıklama yapan ikilemli yöneticileriyle temsilcileri aynı yanılgı içindeler.
Cumhurbaşkanın AKP'li olduğunu unutup ondan “parti liderlerini toplantıya çağırmasını” isteyen CHP Genel Başkanı bir kez daha yanılmıştır. Gezi Parkı direnişinin partilerdışı, partilerüstü olduğuna ilişkin genel kanıyla iktidarın haksız suçlamaları asla bağdaşmamaktadır. Muhalefet bu çizgiyi iyi işlemeli, anaların duyarlığını paylaşmalı, ulusun gözbebeği gençleri işkence ve zulüm sayılacak hukuk dışı, insanlık dışı saldırılardan koruyacak etkinliği göstermeliydi. Uygar ve çağdaş karşıtlık böyle olur. Sözlü sataşmalarla değil. Grup konuşmaları doyurucu olmuyor.
Muhalefet, laf-söz yarışıyla değil, halkı uyanık tutarak, halkın ilgisini ve desteğini sağlayarak, halkı aydınlatarak, halka güven ve umut vererek, sorunlarına çözüm arayarak, hepsinden önemlisi kendi içinde barışçı ve öbür partilerle dayanışma gerçekleştirerek gücünü göstermeli, iktidardan kurtarmayı başarmalıdır. Aslında iktidarın gücü yok. Devlet olanaklarına dayanan ve inanç sömürüsüyle aldanan- aldatılan kalabalıktan başka bir dayanağı da yok. Onun gücü, muhalefetin güçsüzlüğünden gelmektedir. Partilerin karışık yapısı halkın-seçmenin güvenini olumsuz etkileyen nedenlerin başında gelmektedir. Güç, vurma-kırma, sözle üstün çıkma değil, toplumu anlama ve topluma anlatma becerisidir.
Tanı yanlış konulduğu için reçete yanlış yazılmaktadır. Son gençlik olayları ayaklanma ya da terör değil kınama, tepki açılımı ve direnmedir. Demokrasi istemi ve çağrısıdır. Karşılığı ise devlet saldırısı ve eziyeti olmuştur. Aşırı-orantısız güç kullanan kolluk güçlerini Başbakan “Destan yazan kahraman” ilan etmiş dövülen, sakatlanan ve ölen yurttaşlarını unutmuştur. Bilmezlikten, görmezlikten gelmiştir. Siyasal ikilem, karşıtlığın kanıtıdır.
Dalkavukluğa dönüşen yandaşlıkla, düşmanlığa dönüşen karşıtlık toplumsal yaşamın depremidir.