Başbakan Ahmet Davutoğlu, A Haber-ATV ortak canlı yayınında gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Davutoğlu bir gazetecinin, "Güvenlik zirvesinde ne kararlar alındı?" şeklindeki sorusu üzerine, Suriye ve Irak sınırında Türkiye'deki şartlardan bağımsız olarak gelişen dinamik bir durum olduğunu söyledi.

Irak'taki bu dinamizmin 1991 Körfez Savaşıyla başladığını ve değişik aşamalardan geçerek bugüne kadar geldiğini anlatan Davutoğlu, "Yani 2003 müdahalesi, Amerikan işgali, arkasından ortaya çıkan hükümetin istikrarı sağlamak ve içselleştirici bir politika yerine mezhepçi bir temayülü, ona doğan tepkiler ortaya çıktı ve bunun getirdiği bir güvensizlik ortamı sınırımızda yaklaşık 20 senedir, aslında 20 seneyi aşkın 24 senedir, Irak sınırımızda bir belirsizlik hali var" diye konuştu.

Suriye sınırının daha istikrarlı olduğunu söyleyen Davutoğlu, "Ancak Suriye rejiminin baskılarıyla, 250 bin insanın ölmesi, 4 milyona yakın insanın mülteci, 10 milyona yakın insanın da içeride yerinden edilmesiyle üzerimize gelen göç dalgası ve bu otorite boşluğundan doğan radikal gruplaşmalar, IŞİD gibi bir terör örgütü için uygun zemin oluştu. Şimdi Suriye sınırımızda da büyük bir istikrarsızlık var. Biz bunları Türkiye'nin iç huzurunu etkilemeden, demokratik sürecimizi ki bu arada biz iki seçim, hatta üç seçim, 2011 Haziranında da seçim yaparken Suriye'den göçler geliyordu, demokrasimizi de siyasi istikrarımızı da sürdürerek bu güven boşluğuyla ciddi şekilde mücadele yürütüyoruz" dedi.

"Bugün geldiğimiz noktada böyle bir tezkereye ihtiyaç vardı" ifadesini kullanan Başbakan Davutoğlu, "2007'den beri Irak tezkeresi çıkartıyoruz, Dağlıca baskını, terör saldırısı sonrasında 2012'den beri de Suriye ile ilgili Akçakale'ye dönük saldırılarla başlayan ve oradan beri de bir Suriye tezkeremiz vardı. Biz bu iki tezkereyi birleştirdik. Çünkü bir çok açıdan yeni bir durum sözkonusu ve bu iki tezkereyi birleştirmek suretiyle daha entegre bir strateji, hem Irak, hem Suriye sınırlarını gözeten bir strateji geliştirme ihtiyacını da ortaya koymuş olduk. Başta 'acaba hukuk tekniği itibarıyla ayrı mı düzenlesek' diye de düşündük" diye konuştu.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel'in Bakanlar Kurulu'na katıldığını ve bu durumun cumhuriyet tarihinde 2 kere olduğunu, daha önce İlker Başbuğ'un da bir bilgilendirme yaptığını hatırlatan Davutoğlu, bundan sonraki dönemde ihtiyaç doğdukça Genelkurmay Başkanının bilgilendirme yapacağını söyledi.

 "Yepyeni bir konjonktürle karşı karşıya kalıyor değiliz"

Davutoğlu, "Şimdi bu tezkere, bu çerçevede bizim olaya bakışımızı netleştiren, netleştirmenin ötesinde herhangi bir tehdit ve risk karşısında hükümetimizin ve silahlı kuvvetlerimizin çabuk, etkin ve ulusal güvenliğimizi koruyan tedbir alma kapasitesini yasal zemine kavuşturan bir durum oluştu. Zaten var olan tezkerelerdi bunlar yani olağanüstü bir durumla hemen bugü,n yepyeni bir konjonktürle karşı karşıya kalıyor değiliz, var olan tezkereler bugünkü konjonktüre uygun hale getirildi" ifadesini kullandı.

"Bize dokunan da bir yılan var"

"Önümüzde 4 opsiyon var tabiri caizse, 4 senaryo veya 4 tavır alış sözkonusu olabilir" şeklinde konuşan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bütün bu gelişmeler yaşanırken ve bir de uluslararası bir koalisyon ilk defa Suriye ve Irak bağlamında oluşmuşken birincisi şunu diyebiliriz 'Ne biz müdahale edelim veya ne biz bu konuya müdahil olalım ne de uluslararası toplum. Bırakalım doğal seyrinde devam etsin.' Bunu dememiz çok büyük bir risk içerir. Bunu dediğiniz anda bundan sonra IŞİD'in bütün sınır kapılarını kontrol etmesi ya da rejimin hava saldırıları sonrasında Halep başta olmak üzere çok daha büyük göç dalgalarıyla uğraşmamız anlamına gelir. Dolayısıyla var olan statükoyu seyretmek, izlemek 'kendi doğal seyrine bırakalım, bize dokunmayan yılan bin yaşasın' mantığı ki burada bize dokunan da bir yılan var, bu sözkonusu değil."

İkinci olarak, "Biz karışmayalım uluslararası koalisyon ne yapıyorsa yapsın" şeklinde bir senaryonun düşünülebileceğini dile getiren Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Böyle dediğimiz anda da uluslararası koalisyon içinde bulunan hiçbir ülke, buna Amerika Birleşik Devletleri de dahil, bu olaydan bizim kadar etkilenmiyor ve hiçbir ülkede bu olayı Suriye'deki gelişmeleri, Irak'taki gelişmeleri bizim kadar etkileyebilecek, özellikle Suriye bağlamında, kapasiteye sahip değil. En çok etkilenen de biziz, en çok etkileyebilecek durumda olan da. Böyle bir şeyi Suriye gibi dost ve komşu ülkenin kaderini, Irak gibi dost ve komşu ülkenin kaderini ve hepsi akraba olan toplulukların kaderini uluslararası koalisyonun bizim olmadığımız karar mekanizmalarına bırakamayız. Üçüncü senaryo 'uluslararası koalisyon madem var, tezkere çıkardık, uluslararası koalisyon bizden ne talep ederse biz değerlendirelim uygun görürsek yapalım, uygun görmezsek yapmayalım', bu da çok edilgen bir tavırdır. Yani karar bir yerde alınacak, Suriye'nin kaderi bir yerde belirlenecek, Irak'ın kaderi bir yerde belirlenecek ve Türkiye'ye denecek ki mesela 'Bize şu destek ver' biz de 'evet' veya 'hayır' diyeceğiz. Biz bunu da kabul etmeyiz.

Dördüncü senaryo, tezkereyi, onun için açık söyleyeyim, kelime kelime, bazı yerlerde bizzat ben kaleme aldım, kelime kelime, virgül virgül titizlikle yazdık. Tehditleri açık tanımladık. Alınacak tedbirlerin, muhtemel bütün çerçevesini net olarak belirledik ve şunu demiş oluyoruz biz bu tezkereyle; bizim Suriye ve Irak ile ilgili komşu ülkeler olarak, bölgemizle ilgili bizim bölgemizle olarak, başkalarının değil bizim bölgemiz olarak, Türkiye'nin sınırlarıyla ilgili, bizim ülkemiz ve ulusal çıkarlarımız olarak, milli bir stratejimiz vardır. Bunun esaslarını da daha eskiden beri devam eden, ben Dışişleri Bakanıyken, Sayın Cumhurbaşkanımız Başbakanken 3 yıllık müktesebat var, Suriye konusunda. Bugün oturan heyet, bilmiyorum kaçıncı toplantısını yaptı, yani son üç dört sene içinde 20-30."

Başbakanlık görevine geldikten sonra da, iki ayrı karar alarak, "çözüm süreci" ve "ulusal güvenlik" mekanizmalarını kurduklarını, bu mekanizmaların her hafta düzenli olarak toplandığını anlatan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Birinde çözüm süreci, birinde ulusal güvenlik. Birbirleriyle irtibatlı olduğunda da birlikte topluyoruz. Sonuncusunu, Bakanlar Kurulunun arasında yaptık, çıktık tekrar yaptık, Bakanlar Kuruluna girdik. Hiç aksatmadan yaptık. İhtiyaç olduğunda da Cumhurbaşkanımız başkanlığında, biraz önce bir araya geldiğimiz gibi bir araya geliyoruz."

"Genel çerçeve stratejik plan hazırladık"

Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında yapılan son Güvenlik Zirvesi'nde, Suriye ilgili 4. senaryonun mu ele alındığının sorulması üzerine de şöyle konuştu:

"Sayın Cumhurbaşkanımız daha New York'a gitmeden zaten benim başkanlığımda yapılan ulusal güvenlik mekanizmasında, biz Suriye'deki gelişmeler karşısında, IŞİD'in de karşı tutumu, PYD, Suriye rejimi, Özgür Suriye Ordusu, bütün bunları çerçeveleyip içerideki güvenlik tedbirleri, Suriye'de ve Irak'ta alınması gereken tedbirlerle ilgili bir genel çerçeve stratejik plan hazırladık. Cumhurbaşkanımız, New York'a gitmeden bazı şeyleri istişare ettik. O zaman rehine sorumuz da vardı. New York'ta BM Güvenlik Konseyi toplantıları devam ederken, Cumhurbaşkanımız Obama ile Biden ile görüşürken biz de Ankara'da Kobani'den gelen göç dalgası üzerine yine bir toplantı yaptık. Bu sefer Kobani de dahil olmak üzere neler yapabileceğimizi, içeride ve dışarıda ne yapabileceğimizi bir eylem planı üzerine oturttuk. Evvelsi gün Bakanlar kurulu içinde bunu daha da netleştirdik yani. O netleşmeye göre de tezkeremizin çerçevesini belirledik."

"Kılıçdaroğlu bugün, 'IŞİD'e de razı olalım' dedi"

Davutoğlu, muhalefetin kamuoyunda, tezkerenin IŞİD'e değil rejime karşı hazırlanmış gibi sunduğuna işaret ederek, şunları söyledi:

"Yani dün Kılıçdaroğlu'nun açıklamasını dinleyince gerçekten hayretler içinde kaldım. Aylarca bizi IŞİD'e karşı hareket etmemekle, hatta IŞİD'i terör örgütü olarak tanımlamamakla suçladı. Rehinelerimizin orada olmasına rağmen. Şimdi IŞİD tehdidini açıkça ifade eden bir tezkereye 'hayır' dediler. Niçin hayır dediler? Rejime karşıymış, tezkere. Yani açık bir şekilde 'Esad'ı Şam'da muhafaza edebilmek için IŞİD'e de razı olalım' dedi bugün Kılıçdaroğlu. Sırf Esad'ı korumak için. Hani milletvekilleri oraya kadar gittiler, Esad'ın ayağına. Bombalar atılırken, büyük bir zulüm işlenirken, şimdi bugün de tezkereye 'hayır' diyerek, 'aslında Esad kalabilecekse bu şekliyle, bu baskıcı, zulümle, kimyasal silah kullanan bir lider olarak biz de IŞİD'e razı oluruz' dedi, CHP bugün. Bu tarihe geçecek bir kayıttır. Bu öngörüsüzlük çok açık bir şekilde."

HDP'nin de TBMM'deki oylamada, tezkereye "hayır" dediğine dikkati çeken Başbakan Davutoğlu, "Günlerdir bize diyorlar ki, Kobani'ye destek olun. Peki biz hukuk devletiyiz. Nasıl destek olacağız? Elimizde bir tezkere olması lazım, bir araç, yasal zemin olması lazım. Bunu çıkartıyoruz, dün Demirtaş'a da söyledim" diye konuştu.

PYD'ye geçen sene, Özgür Suriye Ordusu ile birlikte hareket etmeleri gerektiğini söylediklerini dile getiren Davutoğlu, şöyle dedi:

"Bütün kuzey hattı birlikte tek bir çatı altında koruyun, dedik. Çözüm süreci de devam ettiği için, 'biz sizi düşman görmüyoruz', dedik. Fakat onlar ikircikli bir politikayla rejimle işbirliği yaptılar ve Özgür Suriye Ordusu'na rejimle birlikte saldırdılar. Bir taraftan da IŞİD saldırdı ılımlı muhalefete. Ilımlı muhalefet sıkışınca bu sefer IŞİD, PYD'ye yürüdü, Kobani'ye yürüdü, sınıra kadar." (AA)