Bilimsiz din kördür!
Bazı düşünürler “kollektif şuurun temelini dinî inançlar oluşturmaktadır” der.
Bu tespit, toplumların din anlayışlarını sağlıklı bir temel üzerine oturtmadıkları takdirde, nasıl bir tehlikeyle karşılaşabileceklerini de içerir. Çünkü, doğru bir paradigma üzerinden anlaşılamadığı takdirde din, kavga ve ayrışmalara zemin teşkil eden bir bilinç de ortaya çıkartabilir.
Belki de bir dinin ne söylediğinden ziyade, toplumların ondan ne anladığı esas meseledir. Bu, şu gerçeği de açığa çıkartır: Bir öğreti; ister ilahi olsun, ister beşeri, muhataplarının donanımıyla anlam bulacaktır; ya da anlamsızlaşacaktır!
Tarih boyunca, toplulukların siyasi, sosyal ve kültürel yapıları, din anlayışlarındaki seviyeyi de gösterir. Burada belirleyici olan bilimdir. “Dinsiz bilim topal, bilimsiz din kördür” sözünü hatırlayalım.
Bu konuda Ali Şeraiti “Kendisi Olmayan İnsan” kitabında sosyal açıdan dinlerin tipolojisini ortaya koyarken, şöyle bir tasnif yapar:
– Bilim altı din (Taki ağanın dini)
– Bilim üstü din (insani din)
Toplumlarda büyük halk kitlelerinin dini anlayışı, “bilim altı”dır der Ali Şeraiti… Avam ve kitlelerin bilinçsiz ve kalıtımsal bir din anlayışına sahip olduklarına da dikkat çeker.
Entelektüel sınıfın içinden sıyrılan münferit kimselerden bahisle de, her dönemin sonuna doğru ortaya çıkan ve başka bir dönemden haber veren bu “yıldızlar” sayesinde ancak tarihsel dönüşümlerin gerçekleşebileceğini söyler.
Bu konuyu, hemen akla gelen; Galileler, Beconlar, Kopernikler ya da Farabi, Kindi, İbn-i Sina, İbn-i Arabi, İbn-i Rüşt, Ebu Hanife, Maturidi, Biruni, Harezmi vb. şahsiyetler üzerinden düşünelim. Bu isimler dönemlerinin yıldızlarıdır ve ortak özellikleri şunlardır:
– Statükoya direnmişlerdir.
– İktidar sahipleriyle başları hoş olmamıştır.
– Skolastik düşünceye karşı gelmişler ve “yeni düşünce” tarzı geliştirmişlerdir.
– Onları motive eden güç ise “ezeli
hikmet” duygusudur.
Günümüze gelirsek; yaşanılan problemlerle, yaşadıkları toplumda hükümran olan ruh ve düşünceye tabi olmuş entelektüeller arasında doğrudan bir ilişki söz konusudur. Bu noktada düşünce insanları, büyük sorumluluk taşımaktadırlar.
Dünya tarihsel bir süreçten geçiyor.
Küreselleşme tüm değerlerimizi, kimliklerimizi, inançlarımızı adeta bir sınava tabi tutuyor. Buna bir varoluş mücadelesi de diyebilirsiniz.
İslam dünyası ya “yıldız”larını çıkartacak ve yeni bir dönüşüm başlatacak.
Ya da içinde bulunduğu girdapta kendi yok oluşunu seyredecektir.
Diyanet İşleri Başkanı ve iktidara sorular
Hikâye bu ya: Bektaşi Mısır'a gitmiş. Üstü başı perişan, cepte dirhem yok.
Mısır'da gezinirken, bakmış ki sırmalı kaftanlarıyla, şatafatlı giyim kuşamlarıyla atlılar geçiyor. Sormuş: “Bunlar da kim?” Yanındaki: “Mehmet Ali Paşa'nın kulları” demiş.
Bektaşi yüzünü göğe çevirmiş: “Hey
Allah'ım, bir kendi kuluna bak, bir de Mehmet Ali Paşa'nın kullarına bak” deyivermiş.
İç içe girmiş yoksulluk ve ölüm fotoğraflarıyla; dünyanın konuştuğu Ak Saray fotoğrafları bana yukarıdaki kıssayı hatırlattı!
Sadece Ermenek'te ölen maden işçimizin babasının lastik ayakkabısı değil; orada yaşayan ailelerin hali ve feryatları, şehit düşen askerlerimizin baba ocakları, aslında Türkiye'deki ortalama yaşam koşullarının ne olduğunu ortaya koyuyor. Tepelerde ise; lüksün, debdebenin, ihtişamın görüntüleri, yenilenen köşkler, uçaklar, arabalar, bana şu soruyu sormamı zorunlu kılıyor: Sayın Cumhurbaşkanı, sayın Başbakan, sayın AKP'li vekiller ve Havuz medyasının değerli yazarları; aşağıda yazacağım ayetler sadece “teba” için mi geldi?
“Siz her tepeye, yol kavşaklarına, saraylar, köşkler, kaşaneler dikerek boş şeylerle mi oyalanıyorsunuz?” Şuara/128
“Yiyin için, fakat saçıp savurmayın. Çünkü O (Allah) israf edenleri sevmez.” Araf/31
“…halkın parasını haksızlıkla tüketmek için hukuki hilelere başvurmayın.” Bakara/188
Ya siz Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, hepimizin cebinden çıkan bu harcamalara ne diyorsunuz?
Yoksa sizi atayanlara şükranınız, görmenize mani mi?
Lütfen cevap verin, bunun adı “israf” değil de ne?
Bu ayetler, yalnızca, sade halkı mı ilgilendiriyor?
Milletin parasıyla bu saltanat helal mi?
Hadis profesörüsünüz; Hz. Peygamber'in bakışıyla örtüşüyor mu?
Ben konuşamam/koltuğumdan olamam diyorsanız; size, çok iyi bildiğiniz Ebu Hanife'yi ve O'nun onurlu mücadelesini hatırlatırım!
* 28 Kasım Cuma, 18.30'da Anadolu Gençlik Federasyonu'nda (ANGEF) gençlerle söyleşimiz olacak.