Suçlusunuz!
Acı ve hüzün kalemle ne kadar anlatılır, bilmiyorum…
Ama aşağıdaki fotoğraf, bir annenin en saf duyguları içindeki çaresizliğini ve bir o kadar da yüceliğini resmediyor.
Kim bilir yaşadığı acılarla kaç parçaya bölündü o yürek?
Ama durmuyor, daha doğrusu duramıyor; ne yapabilirimin derdine düşmüş.
Tırnaklarıyla kazıdığı toprağın seviyesini düşürmeye çalışıyor ki borudaki suyun akışı hızlansın. Hızlansın da yerin altındaki “ciğerparesi” kurtulsun.
Ah çileli kadınım benim.
Ah yüreği yanık analarım.
Bekleyişlerinizi düşündükçe beynim zonkluyor.
Ne zor bir durum ya Rabbi…

İşte Ermenek’teki acının fotoğrafı…
Bir lokma ekmek için tüm bu çileler.
İnsanlık çöküyor, değerler bir bir elimizden kayıyor... Hangi birimiz masumuz?
Ey doymak bilmeyenler, ey yalnızca kendi geleceği üzerine hesaplar yapıp, çalıştırdığı işçinin kanıyla büyüyenler; evet sizler daha da iyi bakın bu fotoğrafa!
Lütfen bir an için: O bekleyen anneniz olsun, mesela. Ya da yerin altındakiler evladınız…
Ne hissederdiniz acaba; tahayyülü bile zor değil mi?
Allah kimseye göstermesin elbette; ateş düştüğü yeri yakıp geçiyor.
Bir lokma ekmek için bu annelerin ıstırapları.
Yüzünde; yorgunluğun, yoksulluğun, çilenin, kıt kanaat geçinmenin en derin çizgilerini gördüğümüz, ya o Ayşe annenin söylediği sözler: “Oğlum yüzme de bilmezdi, suyun içinde ne yaptı? Geceleri uyuyamıyorum, ‘ocağa gitme artık' dememe rağmen, beni dinlemedi”
Merhametten, adaletten, hakkaniyetten yoksun yürekler, ey ihmali olan yetkililer, sizlere sesleniyorum: Suçlusunuz!
Vicdanınızın sesi yakanızı bırakmasın.
Bir lokma ekmek için tüm bu ölümler.
Öksüz kalan çocukların bükülen boyunları, dul kalan kadınların çığlıkları, anaların bedduaları sizi uyutmasın.
Bu millet çabuk unutuyor.
Ama siz unutmayın!
Daha dün değil miydi, Soma'da yitirdiğimiz 301 can?
Ne oldu, hangi önlemler alındı?
Değişen ne var?
Gayretullaha dokunur…
İnsanın isyan edesi geliyor:
Nasıl etmezsiniz ki?
Osmanlı saraylarını ve hatta dünyadaki gelişmiş ülkelerdeki pek çok sarayı gölgede bırakan Atatürk Orman Ciftliği'nde yapılan “Bin odalı Saray”a, mahkeme kararlarına rağmen, on binlerce ağaç kesilip, harcanan para bir milyarı aşmışken,
Kamu arazileri ve ormanlar talan edilip dururken,
Dolar milyarderi sayısı rekor seviyede artış gösterirken,
Köşk'ün dev bütçesi yüzde 100 artış gösterirken,
Milletvekilleri maaşlarına verilen zam, bir aylık işçi maaşına denk düşerken,
Siyasetlerine destek amaçlı, sözüm ona “vakıf” adı altındaki kurumlara -yoksa rüşvet mi demeliydim- oluk oluk yardımlar akıtılırken…
Nüfusun yüzde 63'ü yoksulluk sınırının altında yaşıyor.
Yüzde 9'u ise açlık sınırına bile ulaşamamış.
11 milyon işsiz, umutsuzca iş arıyor.
Çok daha acısı, bir dilim ekmek uğruna insanlar, ölüme mahkum ediliyor.
Bu mu insanlık?
Bu mu dindarlık?
Bu mu sosyal devlet anlayışı?
Bu mu adalet, bu mu hakkaniyet?
Bu biganeliğe, bu vurdumduymazlığa, bu annelerin feryatlarına sessiz kalanlara diyorum ki:
Gayretullaha dokunur bu!
Dokunacaktır da…
Siz milletvekilleri…
Evet, gidişattan hepimiz sorumluyuz. Evet, toplum bilincimiz masaya yatırılmalı… Fakat memlekette hiçbir olumsuzluk yokmuş, her şey sütlimanmış gibi, sokaklarda anarşi-terör yokmuş gibi, şehit haberleri gelmiyormuş gibi, yerin 350 metre altında hayatını kaybetmiş olanların acısı hissedilmiyormuş gibi davranıp da hafta sonunu “istişare toplantısı” adı altında beş yıldızlı otellerde termal su ile geçirenler daha da suçlu.
Şimdi soruyorum vekillere, özellikle de iktidardakilerine:
Sigortasız, sendikasız, iş güvencesi olmayan kölelik şartlarında çalışanların durumlarında en ufak bir iyileştirme yapılmıyorsa
İş kazaları yüzde 92 oranında artmışsa
Taşeron sistemi zulme dönüşmüşse
Bazı sermaye sahipleri kana doymaz vampir gibi işçinin kanını emerek büyüyor ve işçilerin payına ölüm, acı, yoksulluk düşüyorsa
Bunları dile getirmek, çözümler aramak, gerekli yasaları çıkarttırmak, aksamalar veya ihmaller varsa yapılması için millet adına bağırmak sizin göreviniz değil mi?
Sahi siz kimin vekilisiniz?
“Önümüzdeki hafta pazar günü (9 Kasım 2014 saat:14.00) İstanbul Tüyap Kitap Fuarında (Arıtan Yayınevi Standı) olacağım.”