Bir tarafta “Çözüm süreci” denilen garabet, bir tarafta IŞİD terör örgütü, bir tarafta PKK…
Haziran 2015'te yapılacak genel seçimler yaklaşırken, iktidar, kendi geleceğinden başka bir şey düşünmüyor!
Ülkede karanlık olaylar yaşanmakta ve Türk milleti açıkça kandırılmakta…
Ülke sorunlarını yakından takip eden ve istihbaratı güçlü olan eski İçişleri Bakanı ve Yurt Partisi lideri SadettinTantan
anlatıyor:
* * * * *
“Türkiye ve Kuzey Irak'ta örgütlenen özel bir şirketin, PKK'yı tekrar eğitmeye başladığı konuşuluyor. Terör örgütü, hem askeri, hem entelektüel, hem de ekonomik anlamda sıkı bir eğitime tabi tutulmuş durumda. Biz, takip ediyor ve uyarıyoruz:
O özel şirket, istihbarat, bilgi toplama, tespit ve planlama, teknik destek ve kurtarma alanlarında PKK'lıları (Türkiye'ye daha çok bela olacak şekilde) eğitiyor.”
* * * * * *
“Bizim, dikkati çekmek istediğimiz konu, Türkiye içerisinde IŞİD, PKK ve Suriye'nin uyuyan örgütlerinin nasıl harekete geçtiğidir. IŞİD ve PKK teröristleri topraklarımızda ve hatta İstanbul'un göbeğinde savaşıyor. Bir yandan da Suriye İstihbarat Örgütü faaliyetlerini sürdürüyor. Öyle ki, Türkiye'de Sünni-Şii çatışması çıkartmak için de birileri dört gözle bekliyor.”
* * * * * *
“Diyarbakır'da istihbaratçı bir polisimiz şehit edildi. Terör örgütü kalleşçe vurdu onu… Bu cinayet gün gibi ortadayken, kirli ve kimliksiz siyasetten hâlâ açıklama yok! Bir başsağlığı
bile yok!
Tutturmuşlar bir ‘paralel'… Nedir bu paralel? Kimdir
bunlar?”
* * * * * *
Biz hep söyledik: Devlet içinde devlet olmaz! Fakat, devleti de yabancı istihbarat servisleri dinleyemez! Dinlerse, senin artık yok hükmünde olduğun ortaya çıkar!
Bu ülkenin Cumhurbaşkanı ‘Büyük devletler dinler' diyerek Alman basınında çıkan ve Alman devletinin bile kabul ettiği dinlemelere karşı kuzu gibi!
Acaba Türkiye'yi dinleyenler hangi bilgilere ulaştılar da, ülkenin siyasi iktidarı sessiz?
Türkiye'nin, siyasi bakımdan tutsaklığı kırılmadan bu millet gerçek anlamda özgür olamaz!”
Kaç kişinin ölmesi lâzım?
Bakar mısınız şu garabete?
Büyük ihmaller zinciri sonunda gökdelenin asansörünün yere çakılıp 10 zavallı işçinin feci şekilde can vermesi, devleti yönetenleri pek etkilememiş görünüyor.
Peki, onların görevleri ne?
Önlemlerini arttırmak, iş kazalarını önleyerek can güvenliğini sağlamak, sorumluları bulup yargı önüne çıkartmak değil mi?
Herhalde değil ki, Başbakan da Bakanlar da başka telden çalıyorlar.
Başbakan “Onlar artık bizim şehitlerimizdir” diye hamaset yaparken Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da “Fazla büyütülecek bir şey değil. İş kazalarına baktığımızda feryat edecek çok büyük şey yok!” diyebiliyor.
Bülent Arınç beyefendinin yüreği mi nasırlaşmış acaba?
Facianın büyük olması için kaç kişinin ölmesi gerekiyor?
* * * * *
Olay günü can veren işçilere ilk yardıma koşanlardan biri olan Maruf Eren diyor ki:
“Asansör, kaza günü yine sabah 10 sıralarında bozulmuştu. Arıza geçici olarak giderildi. En az on yıllık kullanılmış asansördü. Aynı asansör daha önce de düşme tehlikesi atlatmış, fakat ‘paraşüt' denilen sistem açılıp fren yaptığı için kaza son anda önlenmişti. O asansördeki arkadaşımız psikolojik tedavi gördü ve işi bıraktı. Bütün bu yaşananları patron Aziz Torun dahil, herkes biliyor!”
Neyse… Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç “Feryat edecek çok büyük bir şey yok” diyor.
Ondan iyi bilecek değiliz ya!
10 garip işçi ölmüş, devletlilerin umurunda mı?
Tebessüm
“Çalıyor ama çalışıyor!”
Devlet kasası, her devirde soyulur…
İktidara “Harun gibi gelenler, çok geçmeden Karun gibi zengin olur.”
“Devlet malı deniz, yemeyen domuz!” sözü buradan çıkmıştır.
Nedense devletin kaz gibi yolunmasına halkın pek tepkisi olmaz. “Adamlar çalıyor ama çalışıyor birader” diyenler çoktur.
Şair Eşref (1848-1911) insanların bu çarpıklığını şu dizelerle hicvetmiştir:
“Bir soğan soyulunca yaşarıyor da gözler,
Bir hazine soyuluyor aldırmıyor öküzler!”
Günün Sözü
Hayatta en karanlık
saat bile 60 dakikadan fazla sürmez!