Ta­rih: 28 Ocak 2004.
“Çi­çe­ği bur­nun­da­” Baş­ba­kan Er­do­ğan ile ABD Baş­ka­nı Ge­or­ge W. Bush, Be­yaz Sa­ra­y’­da bu­luş­tu.
2003 yı­lı Tür­ki­ye ve ABD için hay­li ha­re­ket­li geç­miş­ti; Irak Sa­va­şı, Ku­zey Ira­k’­ta Meh­met­çi­k’­in ba­şı­na çu­val ge­çi­ril­me­si ve İs­tan­bu­l’­da El Ka­ide’­nin bom­ba­lı sal­dı­rı­la­rı.
Oy­sa... Bus­h’­un elin­de­ki dos­ya­nın ko­nu­su baş­kay­dı: “Siz ne­den ül­ke­niz­de Car­gil­l’­e zor­luk çı­ka­rı­yor­su­nuz?”
İki gün son­ra...
Bi­zim med­ya gö­rüş­me­ye iliş­kin şu­nu yaz­dı. “ABD Baş­ka­nı Bush, Er­do­ğa­n’­a Türk eko­no­mi­si­ne iliş­kin öv­gü do­lu söz­ler söy­le­di. Be­yaz Sa­ra­y’­da ar­tık Türk eko­no­mi­si­nin faz­la ko­nu­şul­ma­dı­ğı­nı, bu ko­nu­da faz­la so­ru da gel­me­di­ği­ni be­lir­ten Bush, ‘Ön­ce­den çok kay­gı­la­nı­yor­duk. Ar­tık da­ha ra­ha­tız, en­di­şe­le­nip kay­gı­lan­mı­yo­ru­z’ de­di.”
Car­gill me­se­le­siy­le il­gi­li tek cüm­le yok­tu.
Pe­ki Car­gil­l’­in so­ru­nu ney­di?
ABD mer­kez­li çok ulus­lu şir­ket­ti. Tür­ki­ye­’nin de bu­lun­du­ğu 63 ül­ke­de fa­ali­yet gös­te­ri­yor­du.
Ta­hıl ti­ca­re­ti ala­nın­da dün­ya­nın 2. bü­yük şir­ke­tiy­di ve yıl­lık ge­li­ri yak­la­şık 150 mil­yar do­lar idi.
Tür­ki­ye­’de­ki so­ru­nu şuy­du; 1997’de Bur­sa/ Or­han­ga­zi­’de­ki İz­nik gö­lü ke­na­rı­na 90 mil­yon do­lar­lık fab­ri­ka kur­muş­tu; mı­sır ni­şas­ta­sın­dan şe­ker üre­ti­yor­du. Fa­kat Tür­ki­ye, ni­şas­ta baz­lı şe­ker üre­ti­mi­ni yüz­de 15 ko­tay­la sı­nır­la­mış­tı.
Bush ko­ta­nın kal­dı­rıl­ma­sı­nı is­ti­yor­du.
O gün­ler­de... Şe­ker pan­ca­rı üre­ti­ci­le­ri bu yüz­de 15 ko­ta­nın ken­di­le­ri­ni ko­ru­ya­ma­dı­ğı­nı, ta­ma­men kal­dı­rıl­ma­sı ta­lep edi­yor­du.
Er­do­ğan ko­ta­yı ön­ce 50 yap­tı; son­ra ta­ma­men kal­dır­dı ve tep­ki gös­te­ren köy­lü­ye “a­na­nı da al gi­t” de­di.
Bu ara­da... Car­gil­l’­in fab­ri­ka­sı da ka­çak­tı ve Er­do­ğan ya­sa de­ği­şik­li­ğiy­le bu so­ru­nu da hal­let­ti.
Kuş­ku­suz...
Car­gil­l’­in Tür­ki­ye pa­za­rın­da bu­lu­nan tek ürü­nü GDO­’lu mı­sır­dan el­de edi­len şe­ker de­ğil­di.

AKP’li Bakanı çizdiler

Sami Güçlü, 3 Kasım 2002’de AKP milletvekili seçildi. İki hafta sonra kurulan kabinede, Tarım ve Köyişleri Bakanı yapıldı. Ve...
Yerli üreticiyi korumak için 2004 yılında “yerli ürün alana ithalat izni” uygulamak istedi.
ABD, “uluslararası ticaret yasalarıyla uyuşmadığı” gerekçesiyle Türkiye’yi Dünya Ticaret Örgütü’ne şikayet etti ve dava açtı.
Sonuç?
Erdoğan kararı kaldırdı ve Bakan Sami Güçlü’yü koltuğundan aldı.
Erdoğan, ABD ile “başını belaya sokmayacak” Mehdi Eker’i Tarım ve Köyişleri Bakanı yaptı!
Bilmiyorlardı; ABD’den kurtulmak kolay değildi...
Tarih: 27 Mart 2006.
ABD Ticari Temsilcisi (ülkesinde ilk eşcinsel evliliği gerçekleştiren politikacılardandır) Rob Portman, dış ticaretten sorumlu Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen’in kapısını çaldı. Beyaz Saray’dan getirdiği mektubu uzattı; “pirinç ithalatındaki engelleri kaldırılın!”
Mehmet Mehdi Eker, ABD Büyükelçisi Ross Wilson’a “müjdeyi” verdi; AKP hükümeti pirinç ithalatında uyguladığı kontenjanını kaldırdı.
Bugün, dünyada en çok pirinç üreten ilk 15 ülke arasında ABD yoktur; ve fakat dünya pirinç ihracatı sıralamasında ABD 3. sıradadır!
Türkiye’nin 300 bin tonluk pirinç ithalatının başında ABD var.
ABD için Türkiye “tarım pazarı cenneti” idi; nasıl olmasın?
Tarih: 28 Kasım 2007.
Bakanlar Kurulu kararına göre; buğday ve çavdarda yüzde 130 olan gümrük vergisi oranı yüzde 8’e düşürdü. Mısır’da yüzde 130 olan gümrük vergisi yüzde 35’e düşürüldü. Arpada yüzde 100 olan oran sıfıra indirildi.
Bitmedi...

“Altın Pirinç”

Tarih: 31 Ekim 2006
AKP tarihinin en büyük günahını işledi; “Tohumculuk Yasası”nı çıkardı.
Böylece Türk köylüsü ürettiği tohum üzerindeki tüm hakkını kaybetti.
Çünkü artık GDO’lu “sertifikalı tohum” almak zorundaydı.
Neydi bu?
Öncelikle, “Reagan-Bush dönemi”nde geleneksel tarımın yaşadığı dönüşümü bilmemiz gerekiyor. 1980’li yıllarda Amerika’da tohumlara patent hakkı tanındı. Bir tohumda değişiklik yaratırsanız patent hakkı alabiliyorsunuz. İşte GDO böyle ortaya çıktı.
“Biz” dediler, “tohumun genetik yapısını değiştirdik ve böylece tohum artık orijinal tohum değildir, dolayısıyla patent hakkı elde ettik.”
Tohum patenti aldılar ve sıra da şimdi bunları dünya köylülerine satma planı vardı; nasıl olacaktı.
Yukarıda pirinci yazdım; pirinçten bir örnek vereyim.
Asya’da tam 140 bin çeşidi var. Rockefeller ve Ford vakıfları uluslararası Pirinç Biyoteknolojisi Programı (IPRB) aracılığıyla “Altın Pirinç” üretti.
Bunun satışı için şöyle dediler: “Azgelişmiş ülkelerde A vitamini eksikliği bebeklerde körlüğe ve ölümlere nerden olmaktadır. Biz genetiğini değiştirerek A vitaminli (beta-karotenli) pirinç ürettik. Hastalığı bu şekilde yendik!”
Geneteği oynandığı için rengi turuncu olunca, “Altın Pirinç” adı verildi; yani altın gibi değerliydi! Uluslararası Pirinç Araştırmaları Enstitüsü Başkanı Pinstripe Anderson, A vitaminli pirincin, Asya’daki yoksullar için gerekli olduğunu çünkü, “dünyada yetersiz beslenen insanların çok büyük bir çoğunluğuna ilaç götüremediklerini” ifade etti.
Bu büyük bir yalandı. A vitamini; karaciğer, yumurta sarısı, tavuk eti, süt ve tereyağından sağlanırdı. A vitamininin öncüsü olan beta-karoten, koyu yeşil yapraklı sebzelerden, ıspanaktan, havuçtan, kabaktan ve mangodan sağlanırdı.
Bilim bu yalanlara hep ortak edildi. Aksine “Altın Pirinç” bebeklerde beyin hasarına yol açıyordu!
Bugün Asya’da pirinç türü sayısı 6’ya kadar düşürüldü.
Dünyaya pazarlanan GDO’lu tohumların yüzde 99’unu ABD şirketleri üretiyor.
Türkiye’de 13 bin tohum çeşidi var ve bunun 3 bini Anadolu topraklarına özgü. Ancak bu tohumlar genetikleriyle oynanarak hızla küresel şirketlerin eline geçiyor.
Tohum önemli, yarın devam edeceğim...