Direnişin ölümsüzleşmesi için “Yırca” marka olmalıdır!
Önceki gece…
Halk Arenası bitmiş, vakit gece yarısını çoktan geçmiş.
Artık bir buçuk saatlik yolculukla geldiğimiz İzmir'e dönüş zamanı.
Ama zeytinlikte nöbet beklemekten uykusuzluğa alışmış köylüler bizi bırakmamakta kararlılar.
Köy meydanı, az ötedeki termik santralın küllüğünden gelen yoğun kömür dumanlarının genizlerimizi yakmasına, gözlerimizi yaşartmasına karşın, hıncahınç dolu.
Onları bırakıp gitmek bizim de içimize sinmiyor, bir süre daha kalıyoruz.
Yırca'daki tarihi zeytin direnişinin yiğit, cesur ama yasalara sonuna kadar saygılı uygar kadınları ve erkekleriyle bol bol anı fotoğrafları çektiriyoruz.
Kadınlar, erkekler ve o saate kadar uyumamakta direnen çocuklar, CHP Milletvekili Aykut Erdoğdu ve Özgür Özel‘e, kendilerine verdikleri destek nedeniyle teşekkür ediyor, hatta yaşça başça onlardan önde olan bazıları eğilip ellerini öpüyor.
Fotoğraf çekimi tamamlanınca dostum Atilla Sertel'le birlikte herkese veda edip arabalarımıza giderken, kadınlardan biri sessizce yanımıza yaklaşıyor.
“Ne olur gitmeyin. Sizi evimizde ağırlayıp hiç olmazsa bir çorba içirmek istiyoruz. Yoksa ailemizin aklı sizde kalacak” diyor.
Öylesine sıcak, öylesine içten bir davet ki, ne diyeceğimizi bilemiyor, en kısa zamanda konuk olma sözü vererek uzaklaşıyoruz.
İşte tam o sırada gözüm ağaç altındaki bir karaltıya takılıyor.
Dikkatlice bakınca, oracığa çökmüş kişinin, canlı yayında zeytin ağaçlarının katledildiği süreçte yaşadıklarını içimizi ürperterek anlatan köylülerden Mehmet Öksüz olduğunu görüyorum.
* * * *
İşçi Öksüz, kömür madeninde 3 yıl çalışmış.
Şirketi iflas edince işi bırakmak zorunda kalmış.
Geçim umudunu yer altında geçen yıllarının karşılığı olarak, 3.500 lira tutan kıdem tazminatına bağlayan gariban Öksüz, tahsilat sürecinde de ağır bir darbe yemiş.
Zira müflis şirket, senetlere bağladığı ödemeleri yapamamış.
Birçok Yırcalı gibi, ailesinin bazı bireylerinin, termik santraliın yarattığı çevre kirlenmesi nedeniyle kanserden öldüklerini öne süren Mehmet Öksüz, son umudu olan zeytin ağaçları da kesilince, kendisini yaşama bağlayan her şeyini yitirmiş.
Halk Arenası'nda çaresizliğini ve içinde bulunduğu ruh halini “Ya intihar edeceğim, ya da birilerini götüreceğim” diyerek haykırıyordu.
“Aman lütfen sakin olun, hakkınızı hukuk yoluyla arayın” deyip yatıştırmaya çalıştığım talihsiz köylüyü o ağacın altında gözyaşları içinde bırakarak, tarifsiz kederlerle yola koyulduk.
Kalbimizi “İşte Türk köylüsü budur” dedirten güzel ve örnek yurttaşlarla dopdolu Yırca'da bırakıp ayrıldık.
* * * *
Sevgili okurlarım,
AKP iktidarı IMF politikaları ve küresel dayatmalar doğrultusunda tarım ve hayvancılığı büyük ölçüde bitirdi.
Böylece maden işletmelerine yakın yörelerde yaşayan köylüler, insanlık dışı koşulların hakim olduğu bu ocaklarda “köle” gibi çalışmaya zorlandı.
İnsan hayatının değeri olmadığı için, ocaklarda ölmek bile doğal karşılanmaya başlandı.
Ama bu oyun Yırca'da sökmedi.
Yırcalılara yönelik yaftalamaları, “Bunlar enerji düşmanı, bunlar dış güçlerin maşası” gibi artık hiçbir inandırıcılığı kalmayan komik suçlamaları, Türkiye yutmadı.
O nedenle Yırcalıların zeytinlik direnişi tarihidir.
Hiçbir provokasyona gelmeyen, hukuk çizgisinden asla uzaklaşmayan, ama Anayasal güvence altındaki hak ve özgürlüklerini sonuna kadar kullanma kararlılığını gösteren bilinçli yurttaşların köyü Yırca'ya, tüm yurtseverler sahip çıkmalıdır.
Direnişin ölümsüzleşmesi için
Yırca mutlaka marka olmalıdır.