Çarşı'yı müebbetle yargılayıp, susturmak istiyorlar.
Ama bilmiyorlar ki şövalye ruhlu bu semt çocukları, haksızlık karşısında asla susmaz.
Hiçbiri Hazreti Ali'nin “Haksızlık karşısında eğilmeyin. Aksi takdirde hakkınızla birlikte şerefinizi de kaybedersiniz” deyişini unutmaz.
Gezi'de tek yürek olan ve “Hepimiz Çarşı'yız” diye bağıran diğer kulüplerin taraftarları da onları yalnız bırakmaz.
* * * *
İyisi mi, şövalye ruhlu semt çocuklarını Gezi'nin tanıkları anlatsın, biz de okuyalım:
* * * *
“…Zaten göz gözü görmüyor bir yandan da pat pat sesleri yaklaşıyor, geliyorlar. Koşmayı geçtim, öksürmekten artık nefes alacak halim kalmamış. Akaretler'deki Migros'un orada bir yerde çöktük kaldık gazın ortasına, artık ne olacaksa olsun diye!.. Arkadaşım bana sarılmış ağlıyor, ben de artık buraya kadarmış diye düşünürken, o gazın dumanın arasından üç tane Beşiktaş formalı çocuk çıktı… O kargaşada bizi nasıl aldılar, oradan nasıl çıkarıp taaa Yıldız'a götürdüler, hâlâ bilmiyorum, ama o formayı görünce yaşadığım hissi hayatım boyunca unutmayacağım…”
Tüyleriniz diken diken oldu ve içinizden “Bravo bu çocuklara” dediniz, değil mi?
Çünkü bu satırları ilk kez okurken aynısı bende de oldu, hatta ağlamamak için kendimi zor tuttum.
* * * *
Şimdi de Çarşı'dan Yunus Emre'nin anlattıklarına kulak veriyoruz:
“Korkusuzlar çıktı sokağa, gençlik korkmaz, insanlar yaşlandıkça daha çok korkar. Sokaktakiler genç olduğu için planlar daha kısadır, daha dardır. Kısa plan yapan insanlar da biraz tehlikelidir. İşte o yüzden de tehlike oluştu. Ama bir yerde kontrol altına alındı. Bunun için de bu olaylar daha fazla kimseyi üzmesin diye uğraşan da Çarşı'ydı.”
Demek ki Çarşı kışkırtmamış, tam tersine, kimse üzülmesin diye olayları yatıştırmak da Çarşı'ya düşmüş…
* * * *
Sırada bir başka tanık, Cihan Aslan var:
“Bugün Beşiktaş'ta sağlık okuyan gençler sırtlarında çanta ile ilk yardıma koştu.
“Astımı olanlar var mı” diye bağıranlar vardı.
Bugün Beşiktaş'ta esnaf kapılarını halka açtı, çay ikram etti.
Bugün Beşiktaş'ta ailesine ulaşamayana telefonunu uzattı herkes.
Bugün Beşiktaş Çarşı'dan, Abbasağa'ya, Akaretler'den Ortaköy'e, Barbaros'tan Yıldız'a, her yerde direndi…”
Soruyorum.
Bir semtin esnafıyla, sakiniyle, erkeğiyle kadınıyla, yaşlısı ve genciyle dayanışması ve semtlerini sevmeleri suç mu?
* * * *
Bakın, Ankaralı Ayhan neler anlatıyor:
“Şöyle söyleyeyim sana; Bu bizim antrenmanımız, biz antrenmanlıyız. Halk bilmiyor, polisle karşı karşıya gelince, ne yapacağını bilmiyor. Biz yine antrenmanlıyız, maçlarda olsun, 1 Mayıs'ta olsun bunlar sayesinde antrenmanlıyız.
Gezi eylemlerinde de bizden satırla saldıran, döner bıçağıyla saldıran olmadı.
Biz sadece polisin, gazın, neyin nereye etki edeceğini bildiğimizden insanların biber gazından nasıl korunacağını gösterdik. Biz biber gazından korunmayı normal vatandaştan daha fazla biliyoruz. Çarşı'nın yaptığı da budur işte, fazla ileriye gitmeden geri planda kaldık.”
Yine soruyorum:
Delici, kesici alet kullanmamak, sadece biber gazından korunmak ve bunun yöntemini gaza maruz kalan yurttaşlara anlatmak suç mu?
* * * *
Burak Kuru'nun söylediklerine bakar mısınız?
“Çarşı'yı bu denli sıradışı yapan şey, polis şiddetine maruz kaldığı anda ‘Biber gazı oley' tezahüratını yapıyor oluşu bence.
Sorarım size… Gecenin bir vakti polis şiddetine saatlerce direnmişsiniz ve biber gazı bulutundan göz gözü görmüyor. O ortamda kalkıp ‘biber gazı oley' diye bağırmak nasıl bir meydan okumadır?”
Eee ne var bunda? “Biber gazı oley” diye bağırmak müebbetlik suç mu?
* * * *
Sevgili okurlarım,
Ağlamak güzeldir.
Çarşı efsanesini biraz daha yakından tanımak ve ağlamak isterseniz “Çarşı Geliyooor- Şövalye Ruhlu Semt Çocukları” kitabını mutlaka okumanızı öneririm.
Okuduktan sonra “Ben de Çarşılıyım” diyeceğinize bahse girerim.