Günümüz Cumhurbaşkanı 10 Kasım 2014 konuşmasının bir yerinde “Atatürk ve Atatürkçülük sömürüsü yapıldığını” söyledi. Hep “Gazi Mustafa Kemal” diyerek söz eden, “Atatürk” adını kullanmayan Bay RTE sanırız bir kez “Atatürk” adını ağzından kaçırdı. Biz, Atatürk ve laik cumhuriyet karşıtlarının bu tür eleştiriler ve “Eski Türkiye” nitelemeleriyle karalama ve suçlamalarını sürdürdükleri kanısındayız. Kendilerine gerekçe uydurarak bu konularda sömürü yapıldığı savlarına ağırlık veriyorlar. Gerçekte yok böyle bir şey.
Atatürk‘ü tanımayan ve anlamayanların, Atatürkçü geçinen değişkenlerin, yanar döner sözde Atatürkçüler asla Atatürkçü sayılmazlar ki onlara bakarak Atatürk ve Atatürkçülük eleştirilsin. Atatürkçülerin eleştirilecek yanları elbet var. Atatürkçüler elbet eleştirilir ama “Atatürk ve Atatürkçülük sömürüsü”yle değil. Atatürkçülükle bağdaşmayan tutum ve davranışları iktidarcıların gerekçe ve bahane yapması ciddiye alınamaz.
İktidar başının sözlerini ve eylemlerini doğrulamayı görev edinen, bilinen biri de “Günahıyla sevabıyla millete mal olmuş müşterek bir değerdir..” diyerek “Atatürk sömürüsü yapıldığına” ilişkin başladığı yazısında “Atatürk’ün arkasına saklanılarak popülist şirretlikler yapıldığını” ileri sürüyordu. “Yanlışları ve doğruları ile ..” deseydi daha uygun olur, saygı ve terbiye gereklerine uyardı. Atatürk‘e günah yüklemek kınanacak bir tutumdur.

Gerçek sömürü

Gerçek sömürü, değişik konularda iktidarcılardan gelmektedir. Kanımızca insanlığı ve islamiyeti sömürüyorlar. Demokrasiyi, insan haklarını ve özgürlükleri sömürüyorlar.
“Paralel..” savlarıyla yaptıkları sömürü, kendilerini aklayıp yaptıkları ve ortaklarıyla birlikte gerçekleştirdikleri tüm aykırılıkları eski ortaklarının üstüne yıkmak çabasıdır. Anlamını ve amacını kavrayamadıkları 28 Şubat’ı sömürmeyi de bir iş sanıyorlar. “Vesayet” sömürüsü de yapıyorlar.
17/25 Aralık 2013 için “Darbe” sömürüleri de böyledir.
Duygu sömürüsünde sınır tanımıyorlar. “Analar ağlamasın” diyerek güneydoğuda PKK egemenliğine neden oldular.
Suriye, Beşar Esad, Süleyman Şah Türbesi sömürüleriyle Uludere’yi ve Reyhanlı’yı unutturdular.
Apo’suz ve PKK’sız terörü çözemediklerinden, bu konuda başarısız ve beceriksiz olduklarından, ödünlerle çözdüklerini ya da çözeceklerini savunmak için “Demokratik açılım-Çözüm süreci” gibi sömürülerle yapaylıklarını sürdürüyorlar. “Asimilasyon” sömürüsü de böyle.
Gezi olaylarını, Valide Sultan Camii’ne sığınmayı sömürmeleri yetmiyormuş gibi “Sıkmabaşlı kadına saldırdılar” yalanıyla inanç sömürüsüne başvurdular. Aynı tür sömürüyü “Camiler ahır yapıldı” uydurmaları, imam hatip okulları furyası, yapılarda Osmanlı biçimleri, cuma namazı gösterileriyle yineliyorlar. İçtenliksiz sözlerle aleviliği sömürüyorlar.
En yeni sömürüleri, “Dersim-Kerbel” üzerinden yapılıyor. Çerkez Ethem‘in hain olmadığı savı da bunlardan biri. Önceleri Vahdettin‘in Mustafa Kemal‘e altınlar verdiği sömürüsü vardı. Daha neler neler...

Tuz-biber

Sömürüsüz gün geçmiyor. Gerçeklerden uzaklaşanların sömürülere dayanması her yerde, her zaman görülüyor. ATATÜRK ve İNÖNÜ konularında çirkin sömürüleriyle tanınan iktidarcılar, “Sömürü (Arapça kökenli istismar sözcüğünün Türkçesi) amaca uygun yorum, değerlendirme ve kullanım” tanımını “kötüye kullanım”a çevirme ustalıklarıyla unutulmayacaklar.
Ülkenin her yerini, her şeyini bozdular. Oynanmadık ve içi boşaltılmadık bir şey kalmadı. Sömürü yöntemleri, inanç ve soy alanında artan ibretlik yaklaşımlarla izleniyor. Başkalarını suçlamakla kendi suçlarını gizlemek, yararsız ve yakışıksız bir davranıştır. “Eski-Yeni Türkiye” sömürüsü de çirkin.
Taze Cumhurbaşkanı’nın Amerika karasını müslümanların keşfettiğine ve Küba’da bir cami yaptıklarına ilişkin konuşması sömürü örneklerinin tuzu-biberi oldu. Akılla, bilimle, tarihle, gerçekle bu ölçüde ters çıkışlar, inanç bağımlılığıyla amaç için her şeyi kullanmanın sakatlığıdır. Direniyor da.
Taze Başbakan’ın Suriye ve Esad konusunda Obama‘nın yaklaşımını abartması da bu izlenimi veriyor. CHP’li yapılan Sezgin Tanrıkulu‘nun “Dersim özrü” de iktidar sömürüsünün ekmeğine yağ sürmek olmuştur. “Tunceli” demekten kaçınmak ayrı bir sakıncadır.
Zaman her şeyi gösterecektir.