Avrupa, II. Dünya Savaşı'ndan sonraki en büyük mülteci kriziyle karşı karşıya. Her geçen gün sayısı gittikçe artan mültecilere, şiddeti gittikçe artan zorlu göç yolculukları ve güvenlik önlemleri ekleniyor. Her gün en az bir tane göçmen teknesinin battığı haberine şahit oluyoruz. İşin kötüsü, bir önlem alınmadığı sürece her birimiz bu hikayelere alışıyor ve bu durumu normal olarak kabul etmeye başlıyoruz.


Geçtiğimiz hafta İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde gerçekleşen Uluslararası Sosyal İlerleme Paneli (IPSP) kapsamında Türkiye'ye gelen Columbia Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Küresel Düşünceler Komitesi Başkanı Prof. Saskia Sassen, son günlerde dramatik şekilde artan uluslararası göç ile ilgili SÖZCÜ'ye özel açıklamarda bulundu. Küreselleşme, kent sosyolojisi ve göç üzerine çalışmaları bulunan Prof. Sassen, "yepyeni bir sürecin başlangıcı" olarak tanımladığı göç dalgasında, yeni nesil göçmenlerin artık geriye dönecekleri bir yurtlarının olmadığının altını çiziyor.


-Öncelikle isterseniz son dönemdeki ‘göçmen krizi’yle başlayalım Sizce bir ‘göçmen krizi’ var mı? Yoksa bu bir ‘yönetim krizi’ mi?


Bu soruyu sorduğun için çok teşekkür ederim. Şu an Akdeniz’de olanlar çok görünür. Dünya genelinde Orta Amerika, Meksika, Honduras, El Salvador gibi ülkelerde, özellikle çocuk ve genç göçmenlere baktığımızda, tüm veriler gösteriyor ki bu insanlar ‘şiddet’ yüzünden kaçıyor. Güneydoğu Asya’da da aynı şekilde Rohingyalılar (Arakan Müslümanları) botlarla Tayland’a geçmeye çalışıyorlar ve bu yolda yüzlerce insan hayatını kaybediyor.

YEPYENİ BİR SÜRECİN BAŞLANGICI


Bu insanların geride hiçbir şeyleri yok ve bu akılalmaz bir durum. Bunu Güneydoğu Asya’daki, Avrupa’daki ya da Amerika’daki ülkeler biliyor. Tacirlerin bu insanları tehlikeye attığını biliyor. Benim esas sorunum, bugüne kadar kullanılan ‘göç’ literatürü çünkü şu an kullandığımız kalıplar günümüzde olan biteni açıklamakta yetersiz kalıyor. Yaşananlar, tarihteki yepyeni bir sürecin başlangıcı ve bu durum gün geçtikçe artacak.


SADECE YAŞAMAK İÇİN GÖÇ EDİYORLAR


-'Yeni' olarak nitelendirdiğiniz şeyler nedir?


'Yeni’ olarak gördüğüm şey, bugün göç eden insanların artık yaşayacak yerlerinin olmaması. Yaşayacak yerleri dememden kasıt yaşam alanlarının, yani habitatlarının yok olmuş olması. Yani bu insanlar eskiden olduğu gibi ‘daha iyi bir yaşam’ (better life) için göç etmiyor ‘yaşamak’ (bare life) için göç ediyor. ‘Göçmen’ dediğimizde bu kişiler bizim alışık olduğumuz anlamdaki göçmenleri ifade etmiyor. İşte tam da bu yüzden yeni bir dil kullanmamız şart.


YENİ GÖÇMENLER 'ŞİDDETTEN' KAÇIYOR


Habitatları, yaşam alanları yok olan bu kişiler yer değiştiriyor. Geldikleri ülkelerde en belirgin şey ise bir savaşın olması. Ancak bunlar da klasik anlamda bildiğimiz savaşlardan farklı. Bu savaşlar sonu kestirilemeyen korkunç savaşlar. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’nda güçlü taraflar vardı ve bir aktörler bir masanın etrafında oturup savaşı bitirmekle ilgili pazarlık yapabiliyorlardı. Ateşkes ilan ediyorlardı. Bosna savaşında bile bu böyleydi. Ancak bahsettiğim savaşlarda ateşkes imzalamak imkansız. Aktörler çok fazla ve çeşitli. Asimetrik bir savaş yürütülüyor. Peki bu savaşlar nereden çıkıyor, o da karmaşık. Modernizm bunları hayatımıza getirdi ancak hiçbir zaman bu kadar küçük ve farklı grup bu ölçekte bir araya gelmemişti. ABD hepsini tek tek yok edebileceğini düşünüyor ancak hepsi bir araya geldiğinde bu durum zorlaşıyor.


SADECE HAYATTA KALMAK İSTİYORLAR


Son kitabımda da bahsettim. Kırsal alanlardan şehre doğru kitlesel bir akış var. Dünya ekonomisini idare eden yaklaşık 15 ülke ve yüzlerce şirket var. Bu devlet ve şirketler Afrika’dan Amerika’nın ve Asya’nın belli kısımlarına hakim. Tüm kırsal ekonomi şehirlere akıyor. Tüm çiftçiler ve yerel aktörler. Bunlar da göçmen. Ancak çevresel faktörler ya da savaşlar yüzünden insanların evlerinden olması başka bir durum. Bu ‘yuvanın yok olması’ demek. Bu yüzden bu insanlar daha iyi bir yaşam aramaktan çok sadece ve sadece hayatta kalmak istiyor.

Macaristan'da göçmen kampına gitmek istemeyen aile, kendini tren raylarına atmıştı... (Reuters)

YEPYENİ BİR TARİHİN BAŞLANGICI


Bu durum tarihte görülmemiş bir şey ve göçmenleri güçlü bir aktör haline getiriyor. Bahsettiğimiz göçmenler dünya nüfusunun yüzde 3 ila 5’ini oluşturuyor ve sürekli hareket halindeler. Ancak dünyanın büyük bir kısmı daha iyi bir yaşamı arzulayan göçmenlerle dolu. Buradan birçok soru ve cevap üretebiliriz. Daha iyi bir yaşam için evinden uzaklaşan göçmenlerin göç projesinde en önemli nokta her zaman dönebilecekleri bir evlerinin bulunması ve bir ‘geriye dönme’ planı yapmaları. Bu konu yaklaşık 200 yıldır özellikle Batı tarihinin bir parçası. (Asya daha farklı.) Ancak şu anki göç olgusunda bir ‘ev’den bahsetmek mümkün değil. Bu insanların evleri ya savaşlar yüzünden yok olmuş ya da kuraklık yüzünden toprakları ve su kaynakları artık kullanılamaz hale gelmiş. Yani ‘habitatın yok olması’ yeni göç akımının en önemli unsuru. Akdeniz bu olgunun en dramatik yaşandığı bölge. Orta Amerika’da da bu böyle. Benim esas olarak altını çizmek istediğim nokta şu an yaşananın yeni bir akım olduğu ve artık yok sayılamayacağı. Yaşananlar yeni bir tarihin başlangıcı olabilir.


EN BÜYÜK GÖÇMEN GRUBU SURİYELİLER


En büyük göçmen grubunu Suriye’den gelenler oluşturuyor. Bu sıralamayı Irak ve Afganistan’dan gelenler takip ediyor. Göç devam ettikçe arka bahçeler (hinterland) oluşuyor. Bu arka bahçeler, Avrupa'nın arka bahçeleri. Avrupa ise yaşananları görmek istemiyor. Avrupa acilen göç veren ülkelerle iş birliği yapmak ve bu konuda politika üretmek zorunda. Gelen göçmenler Avrupa'nın 'ortalama göçmeni'ne de hiç benzemiyor. Bu tamamen farklı bir hikaye. Gelen insanların artık geriye dönecek bir evi yok. Bu durum mültecilikten de farklı. Örneğin, ikinci jenerasyon Filistinli göçmenler evlerini yeniden inşa etmek üzere 'topraklarına' geri dönmek istiyor. Bu da onları mülteci kategorisinden çıkarıyor. Yeni tip göçmenler ise, akıllarında mültecilerde olduğu gibi bir 'ev' imgesi taşımıyor. Sadece hayatta kalmak için yola çıkıyorlar.

Yunanistan'ın Kos adasında kumsalda güneşlenen ve denizde yüzen turistler, plastik botlarla adaya gelen göçmenlere tanıklık ediyor.

GÖÇ ALAN VE GÖÇ VEREN ÜLKELER İŞBİRLİĞİ YAPMAK ZORUNDA


-Bu insanlar sadece hayatta kalmak istiyorlar ancak bu kez de yollarda ölüyorlar...


Foreign Policy için yazdığım makalede de şunu belirtmiştim: "Göç alan ve göç veren ülkeler işbirliği yapmak ve birlikte çalışmak zorunda!" Sadece göç alan ülkeden bu sorunu çözmesini beklemek adil olmaz. Afrika’daki gibi yaşam alanları tamamen yok olan insanlara yardım etmek ya da ABD gibi gidip bu ülkeleri bombalamak bir çözüm değil. Bildiğim şu ki yepyeni bir sürecin daha en başındayız. Bunun azalacağını da zannetmiyorum.


DÜNYA BU DURUMA HAZIRLIKSIZ YAKALANDI


-Bu süreçte neler yapılıyor ve yapılması gerekenler nelerdir?


Almanya 800 bin göçmen kabul edeceğini açıkladı. Merkel de sayının giderek artacağını açıkladı. Batı bu süreci anlamakta zorlanıyor. Dünya bu duruma hazır değildi ve şimdiye kadar sahip olduğumuz araçlar bu sorunu çözmek için yeterli değil. Eskisinden çok daha farklı bir durumla karşı karşıya olduğumuzu anlamalıyız, dersler almalıyız ve yaşanan süreci iyi analiz etmeliyiz. Geçmişe ait biri olarak birlikte yeni bir sürece şahitlik ediyor ve onu tanımlıyoruz. Tüm ölçekteki yerel, ulusal, uluslararası ve küresel tüm yönetimler yaşananlardan etkilenecek ve "Bu konuda bir şey yapmak zorundayız" diyecekler. Meksika, ABD, Orta Amerika ülkeleri, Avrupa ülkeleri, Türkiye... Hepsi buna dahil.


-Almanya Başbakanı Angela Merkel de, "Göçmen krizi 21. yüzyılın konusu olacak" demişti...


Merkel haklı. Ve birçok Alman yöneticiden daha öngörülü. Bence de öyle olacak.

HÜKÜMETLER NE YAPACAKLARINI BİLMEDİĞİ İÇİN OLANLARA GÖZ YUMUYOR


-Geçtiğimiz günlerde Avusturya'da bir tırın kasasında havasızlıktan boğulan 50 göçmen medyaya yansımıştı...


Evet. Muhtemelen 2 gün orada kaldılar. Göçmenlerin botlardaki görüntülerini Asya'da Tayland'a ulaşmaya çalışan göçmenlerde de görüyoruz. Birçok kişi bir bota istifleniyor. Bunu hükümetler de biliyor ancak ne yapacaklarını bilmedikleri için olanlara göz yumuyorlar. Sadece medyaya yansıyan birkaç durumda açıklama yapıyorlar.


-Peki hükümetler görmezden geldiğini inkar mı ediyor?


İnkar etmiyorlar ancak sadece bilmiyormuş gibi yapıyorlar. Göçmenler de "bizler geliyoruz" diye bağırmıyorlar. Onların botlarda hayatını kaybettiğini hepimiz biliyoruz. Hükümetlerin ne düşündüğünü bilmiyorum ancak burada neler olup bittiğini ortaya dahi koymayan bir edilgenlik mevcut.


GÖÇ EKONOMİSİNDEN BESLENEN GRUPLAR VAR


-Peki, hükümetlerin bir şey yapması gerekiyor mu? Çünkü uluslararası hukukta bu konuda devletleri yasalarla bağlayan bir düzenleme yok ve devletler keyfi davranabiliyor.


Bu insanlar Akdeniz'den geçmek için bedeller ödüyor. Hem tüm kaynaklarını hem de hayatlarını ortaya koyuyorlar. Buradaki ticaretten de kazanan birileri var. Parası olanlar, karşı kıyıya geçmek için binlerce dolar ödüyor. Parayı alan insan tacirleri ise yolculukla ilgili kısımda hiçbir şey yapmıyor ve çok sayıda insanı kaderlerine terk ediyor. Hükümetler bu kişiler için önlem aldıkça da taktikler değişiyor. Tacirlerin burada önemli bir alışverişi var ve bu sürekli değişiyor. Tacirler milyonlarca insanı soyuyor ve sonrasında neler olduğu umurlarında değil. Aslında tacirlerin istediği tek şey 'süreklilik'. Minimum seviyede de olsa 'devamlılık' onlar için olmazsa olmaz.

Suriye iç savaşı ve IŞİD zulmünden kaçmak için Suriye'nin Kobani kentinden ailesiyle birlikte çıktığı umut yolculuğunda hayatını kaybeden 3 yaşındaki Aylan'ın Bodrum sahiline vuran minik bedeni tüm dünyayı ayağa kaldırdı...

YAŞANANLAR HERKESİN SORUNU


Bu, gelişmekte olan tarihin sadece bir boyutu. Sürecin diğer boyutları ise akışın çok şiddetli ve görünür olması. Bu sürecin birçok kurbanı var ve olmaya da devam edecek. Dediğim gibi bu sadece bir başlangıç ve rakamlar git gide artıyor. Öncelikle yapılması gereken şey olan durumu görmek ve "bu konuyu çözecek bir politikamız yok" diyebilmek. Ve bu sorun sadece uluslararası düzeyde değil, sadece ulusal ya da bölgesel düzeyde de değil, tüm yönetimlerin yer aldığı bir düzenlemeyle çözülmeli. Çünkü yaşananlar herkesin sorunu.

Yunanistan üzerinden Makedonya'ya geçmek isteyen göçmenlere, Makedonya polisi sert şekilde müdahale etti.

AVRUPA SINIRINDA SIKIŞAN İNSANLARIN KAÇACAK BİR YERİ DAHİ YOK


-Türkiye'nin uluslararası göç konusundaki 'açık kapı' politikasına karşı Avrupa Birliği kapılarını göçmenlere kapatıyor. Göçmenler özellikle de Makedonya ve Sırbistan gibi Balkan ülkelerinde sıkışıyor. Peki artık evi olmayan bu insanlar alınan yoğun güvenlik önlemleri karşısında nereye kaçacak?


Bu insanların kaçacak hiçbir yeri yok! Klasik anlamda 'göçmen' dedilen kişinin kaçacağı bir yeri vardır ama bu yeni bir süreç ve bu kişilerin kaçacak yeri dahi yok. Göç literatürü bu anlamda yetersiz kalıyor. Ben de göçmenim. Ailem İtalya'dan ABD'ye gelmişti ve 18 yaşında evden ayrıldım. Yapabildiğim tek iş temizlikçilikti. New York'ta bir süre kaçak çalıştım. Görüntüm çok 'kaçak' gibi görünmüyordu. Klasik anlamda göçmen dediğimiz kişi, yerel insanlardan bile güçlü biridir. Şu an yaşanan ise tamamen farklı bir süreç ve ortada bir trajedi var. Üzerinde acilen düşünülmesi gereken bir konu.

Makedonya'da sıkışan göçmenler, Sırbistan'a gitmek üzere trenlere bindirildi.

AVRUPA'DAKİ TERKEDİLMİŞ TOPRAKLAR KULLANIMA AÇILABİLİR


Almanya'nın kuzeyinde de böyle bölgeler var. Ve bir Alman televizyonuna verdiğim röportajda, "Neden bu bölgeleri göçmenlerin kullanımına açmıyorsunuz?" diye sormuştum. Çünkü onlar bu terkedilmiş bölgelere yaşam getirebilirler. Ve bence bunu yapmanın artık zamanı geldi.

-Son olarak neler eklemek istersiniz?


Tekrar altını çizmek istiyorum. Şu an yaşananlar, geçmişte yaşananların şiddetli hali değil tamamen yeni bir sürecin başlangıcı. Yaşam alanlarının artık olmaması ise bu yeni sürecin başlıca unsuru.

Yunanistan'ın Kos adasına deniz yoluyla ulaşan göçmenler...

RAKAMLARLA GÖÇMEN KRİZİ


*Uluslararası Göç Örgütü'nün 25 Ağustos'ta yayınladığı rapora göre, 2015'ten bu yana Avrupa'ya deniz yolundan geçmeye çalışan 2,373 kişi hayatını kaybetti.

*Son 1 yıl içinde ise İtalya, İspanya ve Yunanistan'a geçmeye çalışan 3,573 kişi hayatını kaybetti. Sadece geçtiğimiz haftasonu Sicilya Kanalı'nda tam 4,400 mülteci kurtarıldı.

*Örgütün verilerine göre, göçmenler Avrupa'ya geçişlerde 3 ana hattı kullanıyor: Kuzey Afrika'dan İtalya ve Malta'ya giden Merkez Hat, Türkiye'den Yunanistan'a giden Doğu Hattı ve Afrika'dan Kanarya Adaları da dahil İspanya'ya giden Batı Hattı.



*Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Suriyeli mültecilerin sayısının 4 milyon 13 bine ulaştığını, ülke içinde evleri bırakıp başka yere göç etmek zorunda kalanların sayısının ise 7,6 milyonu bulduğu açıkladı.

*Birleşmiş Milletler verileri, Türkiye'deki Suriyeli mülteci sayısının 1,8 milyonu aştığını ortaya koydu.

*Birleşmiş Milletler bunun yaklaşık son 25 yıldır yaşanan en büyük mülteci krizi olduğunu ve önümüzdeki aylarda daha da büyüyeceğini açıkladı.