'Yaratıcılık' insana ait olan en önemli özelliklerden biri. Yaratıcılığın ve estetiğin normları ise günümüzde hala tartışılıyor. Ancak bir eserin yaratıcı olduğunu kanıtlayan 2 faktör üzerinde uzlaşı sağlanmış durumda. Bunlardan ilki eserin özgün ve alışılmışın dışında olması, diğeri ise etkileyici olması.

Sanat tarihi, özgünlüğü ile döneminde çığır açan ve büyük kitleleri etkileyen eserlerle dolu. Leonardo Da Vinci'nin 1469 tarihli "Madonna and child with a pomegranate" adlı tablosu,  Francisco de Goya'nın "Christ crucified" adlı tablosu ve Claude Monet'in 1865 tarihli "Haystacks at Chailly at sunrise" adlı tablosu bu eserlere birkaç örnek... Adı geçen yaratıcı eserlerden sonra yapılan her tablo, esas olanla benzerlik gösterdiği için yaratıcı olmaktan uzak olarak değerlendiriliyor.

Leonardo Da Vinci'nin 1469 tarihli "Madonna and child with a pomegranate" adlı tablosu


Bu noktada sanat tarihçilerini zorlu bir görev bekliyor. Çünkü hangi eserin "yaratıcılık" çerçevesinde değerlendirilebileceğine karar vermek kronolojik ve kıyasa dayalı bir çalışma gerektiriyor. Tarihçilerinin, sanat tarihinde köşe taşı oluşturan 'özgün' ve bir sonraki eserlerin oluşmasına zemin hazırlaması bakımından 'etkileyici' olduklarına karar vermeleri gerekiyor.

Ancak bu önemli görev artık 'zor' olmaktan çıkacak. Çünkü günümüz ileri teknolojileriyle, bu zorlu işi kolayca çözebilecek bir makine geliştirildi. ABD'nin New Jersey eyaletinde yer alan Rutgers Üniversitesi'nden Ahmed Elgammal ve Babak Saleh, sadece sanat eserlerini 'yaratıcılık' kriterlerine göre kıyaslayabilen bir makine geliştirdi.

Makinenin veri tabanına 62 bin adet sanat çalışması yükleyen araştırmacılar, programlanan kriterlerle tarihteki en yaratıcı sanat eserlerini bulmayı hedefliyor. Sonuçlar, sanat tarihinde 'yaratıcılığın' rolünü de ortaya koyacak.

Francisco de Goya'nın "Christ crucified" tablosu


Makine ayrıca, veri tabanındaki resimleri içerdikleri 'görsel konseptlere' ve eserlerin yapısındaki belirli 'kopuşlara' göre de sınıflandıracak.

Eseri belirleyen görsel konseptlerden bazıları, renk, doku ve resimlerde yer alan ev, kilise ya da samanlık gibi basit objeler iken, resimdeki hareketler ya da durumlar gibi önemli özellikler de 'classemes' adı verilen kategorileri belirlemeye yardımcı olacak.

Yaklaşık  2,559'a kadar çıkabilen bu kategoriler, görsel algoritmalarla eseri analiz ediyor ve çalışmayı tanımlayarak sınıflandırıyor.



Makine aynı zamanda, yeni üretilen eserleri veri tabanına kayıtlı eserler ile karşılaştırarak 'maddi değerlerini' saptayabilecek. Tarihteki önemli eserlerle birlikte bu resimlerin analizleri, Wikiart adlı websitesi üzerinden de ilgililere sunulacak. Çalışma, sanat tarihi alanında teorik çalışmalara da katkı sağlayacak.

Araştırmacılar Elgammal ve Saleh, 'ağ bilimi' (network science) problemine de bilimsel bir yaklaşımda bulunduğunu belirtiyor. İkili, sanat tarihine bir 'ağ bütünü' olarak yaklaşıyor ve hangi sanatçının hangi eseriyle bir öncekilerden etkilendiğini ve bir sonrakileri etkilediğini ortaya koymaya çalışıyor.

Ağ teorisinin en büyük sorunu olan 'referans noktası' konusu, Elgammal ve Saleh tarafından ilk kez 'yaratıcılık ağı'na uygulandı.

Albrecht Dürer'in 1514 tarihli karakalem çalışması "Barbara Durer"


Araştırmanın sonuçları ise ilgi çekici! Örneğin, Goya’nın 'Christ crucified' tablosu,  Monet’nin 'Haystacks at Chailly at sunrise' tablosu ve Munch’un 'The Scream' tablosu sisteme göre 'yaratıcı' olarak değerlendirilirken, Rodin’in 1889 tarihli heykeli "Danaid", Durer’in 1514 tarihli karakalem çalışması "Barbara Durer" ise 'yaratıcı' olarak değerlendirilmedi.

Elbette ki bu değerlendirmeleri bir makinenin belli başlı verilerle 'otomatik' olarak yaptığı gözardı edilmemeli. Eserlerin otomatize edilmiş kriterlere göre değerlendirilmesi büyük bir sorun. Sanat tarihçilerinin, yaratıcılık kriterleri üzerinde uzlaşmamış olduğu da bilinen bir gerçek. Geliştirilen sistem ise, üzerinde en geniş kapsamlı olarak uzlaşılan kriterlerle bir 'yaratıcılık' tanımı ve sınıflandırması yaptığını iddia ediyor.

Elgammal ve Saleh bu yöntemin sadece güzel sanatlarla sınırlandırılamayacağını ve edebiyatta, heykelde ve bilimde de bu yöntemin kullanılabileceğinin altını çiziyor.