Foto: DHA


Demirtaş, Digitürk'ün yedi muhalif kanalı yayından kaldırmasına değindi ve “Basın üzerindeki baskı iç açıcı değil. Bugün 7 kanalın bir yayın portalı tarafından hukuksuz bir şekilde çıkarılmış olması yayın bir gerçeği yani iktidarın yıpranmış olduğunu, yalanlarını toplumdan saklamanın bir yöntemi olarak kullanılıyor.” ifadelerini kullandı.

Diyarbakır ve Cizre'deki sivil kayıplara dikkat çeken Demirtaş, bu ölümlerin bölgenin dışından gelen özel bir ekip eli ile yapıldığını iddia etti. “Dışarıdan kim olduğunu bilmediğimiz kişiler geliyor. Genelde aynı marka, siyah camlı araçlar. Bunlar kimdir? Kime bağlıdır? Devletin bilgisi dışında gerçekleşmiyor. Ama valilerin, kaymakamların haberi yok. Geliyorlar, gidiyorlar. Bunların gittiği yerlere bakıyoruz ki siviller ölmüş.” ifadelerini kullandı.
Demirtaş'ın açıklamaları özetle şöyle:

"İKTİDAR, KENDİSİNE ENGEL GÖRDÜĞÜ HERKES HEDEFİNDE"
“Basın özgürlüğü ve diğer özgürlükler açısından çok ileri aşamaya gelmiş bir ülke değiliz. Basın özgürlüğü Türkiye'de her zaman tartışılan bir konu oldu. Çok daha ağır bedellerin ödendiği günlerde oldu. Gazeteci cinayetleri, gazete binalarının bombalanması, çok sayıda gazetecinin toplu tutuklanmaları. Bunların hepsi belli bir amaca hizmet için; iktidar, devlet ve hükümet? merkezli yönetilen baskı yöntemi oldu. Bu dönemde iktidar ulaşmak istedikleri amaçlar açısından engel olarak gördüğü herkesi, her kesimi, her kişiyi ve her kurumu hedefe koydu. Basın çok özgün bir alan. Doğrudan ifade özgürlüğü, kişilerin kendi düşüncelerini toplumla buluşturma aracı ve mekanizmasıdır. Dolayısıyla siz medyayı sınırlandırma veya kısıtlama getirdiğiniz zaman sadece o medya grubuna veya basın mensubuna bir kısıtlama veya bir saldırı gerçekleştirmiyorsunuz. Bütün toplum bu saldırının mağduru haline geliyor.  Çünkü hak ve özgürlüklerin temel anası denilen ifade özgürlüğünü, ifadeyi yayma ve ulaştırma ağını engellemiş oluyorsunuz.

"YALANLARI TOPLUMDA SAKLAMAK İÇİN YAPILIYOR"
Hiçbir zaman merkez medya tarafından toleranslı yaklaşılan bir parti olmadık. Her zaman belli bir marj ve ambargo ile karşı karşıya kaldık. 7 Haziran öncesi ben partinin eş başkanı olarak sadece 4 televizyon programına çıkabildim. 7 Haziran seçimleri öncesi partimiz 276 yerde fiili saldırıya uğradı. Mitinglerimiz bombalandı, parti binalarımız bombalandı ve biz bu tür baskı altında seçime girdik. Hiçbir medya grubu bizi allayıp pullayıp da özel bir tolerans göstermedi. Bütün toplum bir karartma ile karşı karşıya. Yandaş bir medya grubun var. İstediklerini çalıp istediklerini söyleyebiliyorlar. Hakaretler gırla, yalanlar ve iftiralar gırla gidiyor o kanallarda. Buna karşı cevap verme hakkınız bile kullandırılmıyor. Basın üzerindeki baskı iç açıcı değil. Bugün 7 kanalın bir yayın portalı tarafından hukuksuz bir şekilde çıkarılmış olması yaygın bir gerçeği, yani iktidarın yıpranmış olduğunu ve yalanlarını toplumdan saklamanın bir yöntemi olarak kullanılıyor. Özgüveni olan bir iktidar, hodri meydan der. Hatta kanalları engellemek, programları yasaklamak veya genel yayın yönetmenlerini medya patronlarını arayıp şunu bunu çıkarmayacaksın demek yerine hodri meydan demesi lazım. Kendine güvenen bir cumhurbaşkanı veya bir başbakan ‘Ben yanlış yapmadım kardeşim, buyurun bütün parti liderleri ile canlı yayına tartışalım.' diyebilmeli. Neyi kimden saklamaya çalışıyorsunuz? Neyi kimden korumaya çalışıyorsunuz? Hangi yalanı, hangi iftirayı atarak acaba bütün bu gerçekleri örtmeye çalışıyorsunuz?

"BUNLAR DEVLETİN BİLGİSİ DAHİLİNDE"
Davutoğlu'nun sivil kayıp yok açıklamaları, doğruyu söylemiyorlar. Cizre'de bebekler defnedildi. Onlar da sivil değil miydi? Çocuklar var, 12 yaşındaki Cemile soğutucuda bekletildi. Böyle bir yalan olabilir mi? Dışarıdan kim olduğunu bilmediğimiz kişiler geliyor. Genelde aynı marka, siyah camlı araçlar. Bunlar kimdir? Kime bağlıdır? Devletin bilgisi dışında gerçekleşmiyor. Ama Valilerin, kaymakamların haberi yok. Geliyorlar, gidiyorlar. Bunların gittiği yerlere bakıyoruz ki siviller ölmüş.

Diyarbakır'da, akşamüstü karanlık çöktüğünde çöp toplayan bir çocuk, polis aracının geldiğini görünce kaçmaya çalışmış. Hareket eden herkese veya her şeye ateş ettikleri için 15 yaşındaki çocuğu vurup gitmişler. Bugün havuz medyasına bakıyorsunuz, "Demirtaş terörist cenazesine katıldı" diyorlar. Orada yaşayan milyonlarca insan gerçeği biliyor, batıda yaşayanlar bu dramı görmezse, bizim çıkıp Diyarbakır'da kardeşlikten söz etmemiz zorlaşır. Diyarbakır halkının da bir haysiyeti var. "Bunca duruşumuza rağmen ülkenin batısı bizi anlamıyorsa, bizim başka bir şey düşünmemiz lazım" der insanlar.

"BEN ŞİDDET İSTİYORUM DİYEN BİZE OY VERMESİN"
Şiddetin panzehri demokrasidir. Biz demokrasiyi genişletelim. Şiddet şu ya da bu şekilde sona erecektir. Türkiye'de şiddet kullanan sadece PKK değil; şiddetin panzehri demokrasidir. Demokrasinin azaldığı yerde şiddet artıyor. Hükümetin tavrına bir bakın; PKK eylem yapıyor, HDP'yi lanetliyorlar. Hükümet olarak sizin yapmanız gereken şey HDP'nin 400 binasını yakmak değildir. Biz partimizi kapatıp gidelim, Türkiye sorunlarını nasıl çözecek? Kaç yüz bin evladımızı yitirmemiz lazım, demokrasiyle bu işi çözelim demek için. Bu noktaya gelmek için ne kadar kayıp gerekiyor. Ben şiddet istiyorum diyen bize oy vermesin, biz şiddet istemiyoruz, barış içerisinde çözüm istiyoruz diyenler bize oy versinler. 6 milyon oy alan bir partiye herkesin saygı duymasını beklerdik. Kendinizi savunun dedik insanlara, meşru müdafaa hakkınızı kullanın diyebildim bir tek; 400 iş yerimiz yakıldı, tek soruşturma var, benim hakkımda.

Önce bir ateşkes! 2,5 yıl ateşkes uygulanmadı mı? Bilemiyorum ben o dönemde silahlanıp silahlanmadıklarını, devlet öyle diyor. Tankla tüfekle üstlerine mi gideceksiniz, silahlara ihtiyaç olmayan bir zemin mi sunmak daha mantıklı. Panzerin arkasına bağladığınız her Kürt genci, başka Kürt gençlerinin silahlanmasına sebep oluyor.
 
"BİZ SİLAHLARIN SUSMASINI İSTİYORUZ"
PKK'ya da silahları bırakın diyoruz, çözüm masasına dönmelisiniz diyoruz. Mevzu sadece PKK mı? Biz çağrılar yaptığımızda MHP'nin CHP'nin AKP'nin çağrılarından çok daha etkilidir. Bizim çağrılarımız eminim ki ciddiye alınıyor ve biz buradan sonuç alacağımıza inanıyoruz. ‘PKK, HDP'yi zora sokmak için silah kullandı.' deniyor, sonra da ‘PKK HDP'ye oy toplamak için silah kullandı.'. Hangisi doğru? Bunu hükümet? aynı cümle içerisinde kullanıyor. Biz amasız, ancaksız, silahların susmasını istiyoruz.

Ben şehit cenazesine gittim efendim, provokasyonun olmayacağını bildiğim her yere gittim. Olmaması için dua ettim beraber. Başbakan'a sorun, ömrü hayatında bir kere PKK'linin ölümünden acı duyuyorum diyebilmiş mi? Bir Ermeni'nin acısını paylaşabilmiş mi! Cemevinde cenaze olmasın diye gitmiyorlar. Acılar arasına ayrım koyuyorlar.

"HÜKÜMET NİYE BENİ SUÇLAYIP DURUYOR"
Hükümet bunu siyasi rant aracı olarak kullanıyor, kolektif bir vicdan oluşmasına engel oluyorlar. Yasin Börü üzerinden beni, partimi vurmaya çalışıyorlar. Biz bu acıyı paylaşmaya çalışıyoruz, izin vermiyorlar, provokasyonu büyütmeye çalışıyorlar. Hala 6-8 Ekim olaylarında etkili bir soruşturma yürütmüyorlar. 44 HDP'li, 6 Hüda-PAR'lı katledildi. Diyoruz ki, bunları soruşturun. Arkasında ben varsam hesap vereyim. Bunun devletten bağımsız olup bitmesi mümkün müdür? Niye sürekli beni suçlayıp duruyor hükümet? Ben verdiysem bu emri, hakkımda düzenlenmiş tek bir fezleke yok, soruşturma yok; olamaz da! Ben bu kadar alçaksam, kendi vicdanımla kendimi cezalandırırdım.
 
"HİÇ Mİ KONUŞULMAZ İNSANLARIZ BİZ"
Bize sürekli parmak sallıyorsunuz dedim, yüz ifadesine bir bakın: Bizimle ilgili konuşurken inanılmaz bir kin, nefretle konuşuyor. Hiç mi konuşulamaz insanlarız biz. Velev ki seni başkan yaptırmadık, budur suçumuz herhalde. Putin'le cami açılışı yapıyorsun, geri dönüp bize parmak sallıyorsun. Rusya'ya kafa tutacak durumda değil, çünkü ilişkiler buna uygun değil. Sen kaynaklarını düzgün organize edemediğin için enerji açısından Rusya'ya bağımlısın. Suriye'de taraf tuttuğun, orayı karıştırdığın için orada etkisizsin. Türkiye en uzun kara sınırına sahip, her şey bizi ilgilendiriyor ama biz tarafız orada. Kimden tarafız, Selefilerden yana tarafız. En başından beri Türkiye, ÖSO, IŞİD; El Nusra'yı destekledi. İstihbarat desteği aldılar, yaralıları tedavi edildi.