Gaziantep'te konuşan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, ülkenin birlik ve beraberliği için Gaziantep'ten övgülerle bahsederek şöyle dedi:

"Bugün burada Gaziantep gibi sanayisiyle büyüyen ve güçlü ekonomisiyle, kültürel zenginliğiyle göz dolduran bir şehrin önemli sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri bulunuyor. Sivil toplum, demokrasi demektir, çok seslilik, çok kültürlülük, çoğulculuk demektir. Aslında siyasi partiler, sivil toplum örgütlerinin çok daha farklı teşkilatlanmış bir yapısıdır. Türkiye'de kendisini ifade etmek, fikirlerini inançlarını duymak isteyen herkes rahatlıkla bir sivil toplum kuruluşu kurabilir, bir derneğe vakfa üye olarak faaliyetlerde bulunabilir, herhangi bir siyasi partiye üye olarak faaliyetlerde bulunabilir. Sivil toplum kuruluşları özgürlüklerin, demokrasinin olduğu ortamlarda ülkelerde gelişir. Türkiye bugün sivil toplum kuruluşları bakımından tarihinin en zengin dönemini yaşıyor."

PARTİ KAPATMA SEÇİM ÖNCESİ İKTİDARA İFTİRA

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasında bazı partilerin kapatacağı yönündeki söylentilere sert bir dille tepki gösterdi, şöyle devam etti:

"Bu günlerde gündeme bir şey geliyor gerçekten rahatsız olmadım da diyemem. O da şu; 1-2 parti veya 3 parti neyse, kendilerinin kapatılmasına yönelik bazı operasyonların olduğundan bahsediyorlar. Çok çirkin buldum, ayıptır. Her şeyden önce Genel Başkan olduğum dönemde, 2010 senesi, hatırlayın parlamentoda siyasi partilerin kapatılmamasına yönelik Anayasa değişikliği yapalım istedik ve o Anayasa değişikliğini yapmak istediğimiz zaman birileri maalesef Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni terk etti, gittiler.

O madde ile ilgili olarak söylüyorum. Hatta bizim içimizden bazıları da ihanet etti ve o ihanet edenler de Meclisi terk edip gittiler ve 330'u yakalayamadığımız için partilerin kapatılması ile ilgili maddeyi getiremedik. Eğer o madde o gün geçmiş olsaydı, bugün siyasi partilerin kapatılıp kapatılmamasıyla ilgili böyle bir kargaşa olmayacaktı. Ben şimdi Cumhurbaşkanı olarak sesleniyorum.

Diyorum ki; bu ifadeyi kullananlar lütfen buyursunlar, şu anda parlamentoda bütün siyasi partiler ortada. Hazır mısınız bu işe? Uzun bir şey değil 3-5 maddelik bir şey, hemen gelin birlikte siyasi partilerin kapatılmasını ortadan kaldıracak yasal bir düzenleme yapın bu işi bitirin. Bu kadar açık. Ben inanıyorum ki iktidar partisi buna karşı çıkmayacaktır. Siz de gelin bu işe katkı verin ama mesele o değil, seçime gidiyor ya. Yine burada alavere dalavere. Yaptıkları iş bu. Artık bu işlere karnımız tok. Seçim geliyor diye bu tür iftiralarla kalkıp iktidar partisini, iktidarı köşeye sıkıştıralım, bunları artık kimse yutmuyor. Çünkü ben yaşadım, yaşadığım için biliyorum ve biliyorum ki bu iktidar partisi, parti kapatılmaya karşıdır. Çünkü bunun bedelini ödediler. Bunun bedelini ödeyen o partinin Genel Başkanıydım."

DİKTATÖR YAFTASINI YAPIŞTIRANLAR KENDİ GİZLİ NİYETLERİNİ İFŞA ETTİLER

Türkiye'nin, tarihinin en özgürlükçü ve demokrasi bakımından en zengin döneminin keyfini çıkardığını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi:

"Birilerine ne şekilde ne yaparsa yapsın, ekranlarda köşelerde kürsülerde ne denirse densin, Türkiye tarihinin en özgürlükçü, demokrasi bakımından en zengin döneminin keyfini çıkartıyor. Medyada, sivil toplum platformlarında, siyasi mecralarda herkes dilediği görüşü, dilediği fikri rahatlıkla savunabiliyor. Peki burada ölçü. Bir; faaliyetlerinizi Anayasa yasalara mevzuata uygun şekilde yürüteceksiniz. İki, kimsenin hakkına, hukukuna kişisel özgürlüklerine, inancına yönelik tacizde, hakarette, saldırıda bulunmayacaksınız. Buradan Gaziantep'ten soruyorum. Ülkemizde bu şekilde faaliyet gösterdiği halde herhangi bir şekilde baskıya maruz kalan, hukuksuz bir eyleme maruz kalan, herhangi bir kurum, kuruluş var mıdır? Varsa hakkını herkesten önce ben savunacağım. Bu kadar açık söylüyorum, velev ki şahsıma karşı olsun, bana muhalefet ediyor olsun, fark etmez. Bana diktatör yaftasını yapıştıranlar veya benzeri ithamlarda bulunanlar aslında kendi gizli niyetlerini ifşa ettiler. Sen hem karşındaki insanı her türlü edep, ahlak, nezaket sınırlarını zorlayarak, istediğin gibi hakaret edeceksin, hem de bu ülkede özgürlük yok diyeceksin. Daha ne olacak ya. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı'na hakaret ediyorsun, bu ülkenin Başbakanı'na hakaret ediyorsun daha ne olacak. Sen kalk da bunu bir Amerika'da yap bakalım, kalk sen bunu Bat'ıda yap bakalım. Anında bütün imkanlarını belli yerlere sevk ederler. Hiç bu işin şakası yok. Gülerler adama gülerler."

SANKİ ÜLKEDE DARBE KANUNU ÇIKARTILIYOR?

Konuşmasında İç Güvenlik Paketi'ne karşı çıkanlara da tepki gösteren Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle dedi:

"Bir başka mesele özgürlük adına, demokrasi adına taşla, sopayla, molotofla, maskeyle sokakları terörize etmeye teşebbüs edenler çıkmışlar özgürlükten bahsediyorlar. Bu nasıl iştir ya? Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde maske takıyorlar ondan sonra özgürlükten bahsediyorlar. Özgür insan niye maske taksın, niye kendini gizliyorsun, niye kendini saklıyorsun ve molotofla özgürlük diye sokakta dolaşanlar da Allah aşkına demokrasi adına konuşmak böyle bir şey olabilir mi? Düşünebiliyor musunuz? Molotofa özgürlük istiyor, havai fişeklere özgürlük istiyor. Çünkü havai fişeğin nerede kullanıldığı önemli, ne için kullanıldığı önemli. Hani düğünde, şurada, burada ayrı mesele. Fakat şimdi bu iş öyle bir hal aldı ki hani düğünlerde Anadolu'da eskiden biliyorsunuz bol bol silah kullanılırdı ama sonra ne oldu? İnsanlar ölmeye başlayınca bu yasaklama yoluna gidildi. Çünkü ortada maalesef o düğünlerde atılan silahlar sebebiyle ölenler oldu. Şimdi havai fişekleri maalesef farklı niyetlerle başladı, ama şimdi bu iş aynen katilin elindeki bıçağı döndü. Her zaman söylerim bıçak doktorun elinde neşter olur hayat kurtarır, ama bıçak katilin elinde can alır. Bunu birbirinden ayırt etmemiz lazım. Bunlara karşı etkin önlem alınabilmesi için Meclisteki İç Güvenlik Paketi'nde ortaya çıkan kargaşayı, birbirine girmeyi görüyorsunuz. Sanki ülkede darbe kanunu çıkartılıyor? Böyle bir yaklaşım olabilir mi? Bir direniş, bir muhalefet; istediklerine bu kanun çıkmasın. Memleketi, sokakları terörize etmek isteyenler ellerini kollarını istedikleri gibi sallayarak öyle dolaşsın, işte biz buna müsaade edemeyiz. Demokratik özgürlük çerçevesinde gösteri yapabilirsin, tepkini ortaya koyabilirsin ama bu milletin huzurunu bozamazsın. Mesela yasal çalışmalar yaptık, dedik ki şu şu şu noktalar miting için, gösteri için uygundur. Buralarda bunu yapabilirsin ne dediler, hayır dediler. Biz nerede istersek orada yaparız. Arkadaş nereye istersen orada yapamazsın. Bu ülke bir hukuk devletidir. Hukuk devletinin içerisinde her şeyin bir nizama intizama bağlanmıştır. Bu hem o mitinge katılanların güvencesini sağlamak için bu tedbirler alınmıştır, hem de çevredeki insanlara zarar vermemek için bu tedbirler alınmıştır. Yoksa ben istediğim yerde bunu yaparım dersen orada birçok canın yanabilir ve bu daha sonra kime fatura edilir; yönetenlere. Geçmişte 12 yıllık Başbakanlık döneminde Türkiye'yi yönetilemez ülkeyi yapmak için, istikrarı, güveni, huzuru bozmak için çok çaba gösterdiler. Biz bunların hepsinin de karşısında dimdik durduk."

HER DARBE, HER VESAYET GİRİŞİMİ ÖNCELİKLE ELİNİ VATANDAŞIN CEBİNE ATAR

Erdoğan kriz çığırtkanlığı yaparak, faizi yüksek tutarak, milletin cebindeki paraya, birikimi başkalarının cebine konulmak istendiğini ifade ederek, "Milletimizin yıllar sonra kavuştuğu istikrarı, refahı, huzuru, kimsenin bozmasına müsaade etmedik. Türkiye büyüdükçe, ekonomide demokraside standartlarını yükselttikçe, aradığı istikrar, refah ortamına kavuştukça birileri sokakları karıştırmaktan medet umuyor. Lütfen dikkat edin, geçmişte rahmetli Menderes'e, rahmetli Özal'a, rahmetli Erbakan hocamıza da aynı senaryo ile hücum etmişlerdi. İşte geçtiğimiz hafta 28 Şubat'ın yıldönümüydü. Bu darbe ile onlarca vakıf dernek kapatıldı, mallarına el konuldu, sesleri kesildi. Ama o vakıflar, el konulan mallarını bizim iktidarımız döneminde kendilerine tekrar ne yaptık, iade ettik. Bugün medya özgürlüğü yok diyenler o gün alkışlanıyor. Fikirlerini rahatlıkla yazamıyorlar diye şimdi bakıyorsunuz aynı kişiler neredeyse 28 Şubat'a düzenleme yapıyor o düzenlemede hararetine karşı çıkıyor. Anlamak mümkün değil? Aslında işin gerisindeki oyun başka. Biliyorsunuz her darbe, her vesayet girişimi öncelikle elini vatandaşın cebine atar. Darbeler, ekonomik krizler ve gelir milletin ekonomi memleketin kaynaklarını birilerine sorgusuz sualsiz peşkeş çeker. Bir kitapçık krizi ile bu millet bir gecede fakirleştirilmiş milyar dolarlar parmaklarını dahi oynatmadan birilerinin cebine girmiştir. 40 milyar dolar fazlası var azı yok bugün de aynısını istiyorlar. Bugün de spekülasyonlarla kriz çığırtkanlığı yaparak, faizi yüksek tutarak bu milletin kazancını, birikimini, umudunu, emeğini, birilerine aktarmak, peşkeş çekmek istiyorlar. Bu iradenin karşısında aklın karşısında dün nasıl dimdik durduysak, bugün de aynı kararlılıkla durmaya devam edeceğiz" diye konuştu.

ADETA DOLAR ZENGİNLERİ ÜRETMEK İSTİYORLAR

Erdoğan, zengin olma hayaliyle dolar almak isteyenleri de uyararak kafalarını duvara çarpacaklarını söyleyerek şöyle konuştu:

"Spekülasyonların, kan tüccarlarının, kavgadan medet umanları, milletin kaynaklarına göz dikenlerin her zaman birtakım aracıları yardımcıları, maşaları olmuştur. Şimdi ben bugün Gaziantep'te tüm sivil toplum kuruluşu temsilcileri ile yaptığım toplantıdan ülkemin bütün bankacılarına, finans sektöründe olanlarına sesleniyorum. Bakınız yatırımcılarımıza, işadamlarımıza yaptığınız uygulamalar bilesiniz ki size ters dönebilir. Bu geri çağırmalar, verdiğiniz kredilerden vesaire geri çağırmalar, kuralların dışına çıktığı anda bunun bedelini siz ödersiniz. Şu anda bir adeta parite krizi dünya yaşatıyor. Nedir o parite krizi? Dövizle euro arasındaki ilişki. Şu anda bu ilişkinin hesaplamasını yaptığınız anda 10 yıl öncesi ile TL noktasında çok fark yok. Ama burada adeta dolar zenginleri üretmek istiyorlar.Bunun gayreti içindeler.

MERKEZ BANKASINA ÇOK VURUYORSUN DİYORLAR

Fakat bir taraftan o da enteresan; Merkez Bankası'nı da köşeye sıkıştırmak istiyorlar. Şimdi bana diyorlar ki Merkez Bankası'na çok vuruyorsun filan. Şimdi Merkez Bankası da çıksın çözsün bu sorunu, ben mi çözeceğim? Ortada böyle bir vaka var. Olay parite meselesi. Buyurun şu anda euro 1,1 bugün zannediyorum o civarda. Buradaki dengesizlikten dolar zenginleri meydana getirmeye gayret ediyorlar. Başaramayacaklar. Sakın dolara yüklenerek, dolar alarak köşeyi döneriz diye bir şeyin içerisine girmeyin yanlış yaparsınız, duvara çarparsınız. Unutmayın tüm siyasi hayatımda, Başbakanlığım döneminde, şimdi Cumhurbaşkanlığı döneminde milletimle arama asla aracı koymadım. Her zaman yüz yüze, her zaman kalp kalbe bir ilişki kurmanın çabası içinde oldum. Hamdolsun milletle olan samimi ilişkimizin sonuçlarını da milletimin teveccühüyle, muhabbetiyle gördüm."

ONLARIN HEPSİ FAŞİZME DAHİ RAHMET OKUTACAK BİR BAĞNAZLIĞA SAHİPTİR

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gezi Parkı olaylarına da değinirken şunları söyledi:

"Türkiye'deki istikrar ve güven ortamında rahatsız olanlar kendilerince güç birliği ettiler. IMF'ye karşı borcumuzu ödemiş yeni Türkiye yolunda dev projeler açıklamışken, birden hatırlayın Gezi olayları çıktı. Ağaç diyerek sokakları karıştırdılar. 12 tane ağaç Taksim Parkı'ndan sökülüp, Hürriyet Tepesi'ne taşınıyor. Orada kıyameti kopardılar, kendileri Yalova'da, Sarıyer'de bırakın böyle 15-20 yaşındaki ağacı orada asırlık çınarların maalesef kestiler, doğradılar. Nerede o tencere, tavacılar, var mı? Yok. Bağlı oldukları siyasiler nerede? Taksim Meydanı'na yürüyüş yapmıştın, Kadıköy Meydanı'nda toplantı yapmıştın e şimdi Yalova'da nerdesin, Sarıyer'de nerdesin? Hesaba çektin mi? Adil olacağız, adil olmadan bu iş yürümez. Ağaç düşkünü, çevre düşkünü biziz ve sadece 600 bin yetişmiş ağaç dikmişliğimiz var. Olayı fidana götürdüğün zaman zaten 3 milyarı buluyor ve fidanlarla bunlar 3,6'yı buluyor. Böyle bir çalışmanın içerisinde olduk ve bundan sonra da yine Türkiye'mizi ağaçlandırmaya aynı şekilde devam edeceğiz. Gezi olaylarında ortaya koyduğumuz kararlı duruş karşısında bunlar amaçlarına ulaşamayınca ne yaptılar? 17-25 Aralık darbe teşebbüsünü gerçekleştirdiler. Eğer bu darbe girişiminde de biz sessiz kalsaydık, ona karşı kontra bir adım atmamış olsaydık, değerli kardeşlerim şu anda Türkiye'deki durum çok farklı olacaktı. Çünkü bunlar içeride ve dışarıda bir dayanışma ile Türkiye'nin kalkınmasına refahına, milletle aramızdaki o güven diline, aşka, muhabbete darbe vurmak istediler. Vurabildiler mi? Hayır. İnanın eğer bu iki girişimden biri başarıya ulaşsaydı Türkiye'nin geçtiğimiz 12 yıldaki tüm kazanımları bir çırpıda heba olacaktı. Gezide ve 17-25 Aralık girişiminden sonuç alsalardı muhtemelen buradaki derneklerin vakıfların önemli bölümü faaliyet gösteremiyor olacaktı. Bakmayın bize yönelttikleri ithamlara; sıfatları ne olursa olsun, onların hepsi faşizme dahi rahmet okutacak bir bağnazlığa sahiptir. Bugün de Çözüm Sürecinin tam ilerlemesine tahammül edemeyenler, barış ve kardeşlik iklimini kendilerine tehlike olarak görenler, ideolojileri farklı olsa da aynı çatı altında bakın toplandılar. Bu çevreler Türkiye'nin aleyhine ne varsa onu sahipleniyor, onu dillendiriyorlar, bebek katili Esad'a, meydanlarda gösteri yapanlara kurşun sıkan Mısır'daki darbe yönetimine, Türkmenlere yardım götüren MİT TIR'larını durduranlara sahip çıkmayı siyaset zannediyorlar. Türkiye'de bir ekonomik kriz çıksın diye dua eden, sokaklar karıştığında ellerini ovuşturan maalesef hala varlığını sürdürüyor."

ÇÖZÜM SÜRECİNİN GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİNDE ANAHTARI GAZİANTEP'TE

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasının son bölümünde de muhalefet partilerini eleştirerek şunları söyledi:

"Türkiye'nin siyasetini Pensilvanya'dan emir almayan siyasetçilere ihtiyacı var. Türkiye'nin siyaseti iktidara hakaret etmek için değil, iktidara gelmek için yapan siyasetçilere ihtiyacı var. Muhalefeti, sadece iktidarın söylediklerine, yaptıklarına, laf yetiştirmek olarak değil, kendi projesini kendi, hedeflerini, vizyonunu ortaya koyan bir anlayışla yapan siyasetçilere ihtiyacı var. Yahu Allah aşkına bir de çıkın da şunu söyleyin; yahu ben şunu şunu şunu yapacağım, şu şu şu yatırımları gerçekleştireceğim, çıkın bunları söyleyin. Şu kadar okul, şu kadar hastane, bunu yapacağım, böyle yapacağım, bunları söyleyin. Biz siyasette yola çıktığımızda gücümüzü milletten, Anadolu'nun dört bir köşesindeki dilleri dualı insanlarımızdan almıştık, hala alıyoruz. İktidara gelmek isteyenler bu işin sırrını merak ediyorlarsa gelsinler Gaziantep'e, sizlerle birlikte otursunlar, konuşsunlar, bu kadarı bile yeter bunlara. Gaziantep artık Güneydoğu Anadolu'nun en modern kenti oldu. Herkes buradan örnek alacak ve artık Batı'nın şehirleri ile yarışır hale geldi Gaziantep. Şimdi de kadın eli değdi. Kadın eli dedikten sonra inşallah daha da farklı olacak ama onların böyle bir dertleri yok. Onların algısında güneydeki sevdikleri ülkeleri, Pensilvanya şer cephesi varsa; bizim de arkamızda milletimiz, gönlünü bize açan temiz kalpli insanlarımız var, sizler varsınız. Bize milletimiz yeter. Gaziantep buraya kadar üzerine düşeni layıkıyla yaptı ama bundan sonra da Gaziantep'e büyük görevler, büyük sorumluklar düşüyor. Önümüzde iki önemli mesele var; ikisinin de düğümü Gaziantep'in elinde. Bir tarafta Allah'ın emaneti olan misafirlerimiz, muhacirler, Suriyeli kardeşlerimiz var. Öteki tarafta Çözüm süreci var. Çözüm sürecinin özellikle Güneydoğu Anadolu bölgesinde anahtarı, kilidi, Gaziantep'te. Bunu özellikle söylüyorum."
Hasan KIRMIZITAŞ- Metin Faruk TAMER- Mehmet SEZGİN/GAZİANTEP, (DHA)