“Yaşananlar yönetimden kaynaklanan bir krizdir”
CHP’nin ekonomiden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Selin Sayek Böke Sözcü'ye çarpıcı açıklamalarda bulundu.

CHP'nin ekonomiden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Selin Sayek Böke, eskiden döviz piyasalarında ve faizde ani sıçramalar olduğu zaman buna kriz dendiğini belirterek, “Bir süredir böyle demediğimiz bir Türkiye'de yaşıyoruz. Ama bu durum bir iktisatçı olarak benim için krizdir. Daha fecisi; bu kriz yönetimden kaynaklanan bir krizdir” dedi.
Aktif siyasette 5 ayı geride bırakan ve milletvekilliği aday adaylığı için Bilkent Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekan Yardımcılığı görevinden istifa eden CHP Genel Başkan Yardımcısı Selin Sayek Böke, “ekonominin kurmayı” olmaya aday. Ama biz Böke ile CHP iktidarında ekonomi nasıl kurtuluru değil, Türkiye ekonomisinin tam da bugün itibarıyla nereye gittiğini konuştuk.
– Dolar 2.50 psikolojik sınırını aştı. Bir iktisatçı olarak doların seyrini siz nasıl yorumluyorsunuz?
Dolardaki bu yükseliş normal değil. Esasında bu önlenebilir bir şeydi. Ama önlenemedi. Çünkü Türkiye'nin bir siyasi riski var ve bu risk de cumhurbaşkanının kendisi. Dolayısıyla dövizdeki oynama da cumhurbaşkanının kendisinden ve ekonomi yönetiminden kaynaklanıyor.
“TÜRKİYE BÜYÜYEMİYOR”
-Yani Türkiye'de bir ekonomik sorun olduğu için dolar fırlamadı öyle mi?
Elbette ekonomide bir sorun var. Ama bir yandan da ekonomik olarak kötü yönetimden kaynaklı ciddi bir risk oluşmuş vaziyette. Ekonomik sorunların üzerine o risk binince, döviz böyle iki haftada 2.50'nin üzerine çıkabiliyor ve ne olacağını öngöremiyoruz. Çünkü cumhurbaşkanının ne diyeceğini bilmiyoruz. Biz ekonomideki somut veriler üzerinden bir ekonomik durum değerlendirmesi yapıyor olsak derim ki; şu anda Türkiye büyümediği için döviz kuruna baskı olması normal. Ama bunları tartışabileceğimiz bir ülke olmaktan çıktı Türkiye.
-Ne zaman çıktı?
Türkiye 2007'den beri büyüme anlamında ciddi biçimde yavaşladığı bir döneme girdi. İşsizlik zaten hiçbir zaman düşmemişti. Gelir dağılımındaki eşitsizlik daha da gözle görülür bir hale geldi. 2007 sonrasında yaşanmaya başlanan yalancı baharın da artık dibine gelindi. Ben bu durumu yavaş yavaş ölen kalp hastasının durumuna benzetiyorum. Ama buradan ameliyatla mı çıkacağız, yoksa stend takarak mı çıkacağız konusu hakikaten çok kritik.
“ARTAN DÖVİZ ENFLASYONA BASKI YAPIYOR”
-Bu tabloya bakarak soruyorum; tarih ekonomik krizlerle anılan 2001 ve 2008'den sonra 2015'i de yazacak mı?
Biz eskiden döviz piyasalarında ve faizde ani sıçramalar olduğu zaman buna kriz derdik. Bir süredir böyle demediğimiz bir Türkiye'de yaşıyoruz. Ama bu durum bir iktisatçı olarak benim için bir krizdir. Çünkü refah yaratımı durmuş, ekonomide bir reel aktivite görülmüyor, ya da çok zayıf, bununla birlikte fiyatlarda sıçramalar var. Eğer bu seçimlerde Türkiye aynı yönetim yapısı ile devam etmeye karar verirse, o zaman tarih 2015'i de kötü senaryo ile yazabilir. Eğer bu seçimlerde yeni bir ekonomik anlayış ve yeni bir zihniyet yönetime gelirse, o zaman yine zor bir sene olur, ama o zor seneyi açık kalp ameliyatı yerine stend takarak atlatabiliriz.
-Peki niye hiç kimse devalüasyondan söz etmiyor?
Şöyle söyleyeyim, şu andaki durumumuz eski bildiğimiz krizlere en yakın olduğumuz durum. Döviz kuru bu kadar sıçradığında önce enflasyona baskı yapıyor. Yani Türk lirasının her yüzde 10'luk değer kaybı, enflasyonu 1,5 puan arttırıyor. Bununla beraber şirketlerin durumu da iç açıcı değil. Şu anda özel sektördeki şirketlerin 179 milyar dolar açık pozisyonu var. Dövizdeki her oynama, bu şirketlerin varlıklarının eriyor olması anlamına geliyor. Yani döviz piyasasındaki bu sıkışıklık ve sıkıntı, reel sektörün borç yükünü artırıyor. Bu durum tüketicinin gelirini kısıtlamaya başlarsa, ki gördüğümüz şey tam da bu. İşte o zaman sadece fiyat değişikliği olmaz, günlük hayatımızda iş bulmamızdan, aş bulmamıza, dolayısıyla yarına dair umut beslememize de engel oluşturur. Bu bir krizdir. Daha da fecisi; bu bir yönetim krizinden kaynaklanan bir krizdir ki, Türkiye'de şu anda yaşanan da aslında tam manasıyla budur.
“Çiller'le sadece fiziğimiz benziyor”
Eski Başbakanlardan Tansu Çiller'e benzerliği ile ilgili Selin Sayek Böke, “Sadece fiziğimiz benziyor. Siyaseten hemfikir olmadığım çok yönü var. Ama bir yandan da Türki-ye'de kadınların belli statülere gelmesi anlamında önemli kapılar açmış bir isim
Tansu Çiller” dedi.
-Merkez Bankası Başkanı'nın duruşunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Merkez Bankası kurum olarak, yani kişiden bağımsız olarak Türkiye'de en yüksek kredibilite kazanmış olan ekonomik kurumlardan bir tanesiydi. Piyasa oyuncularına sorduğunuzda ve genel algıya baktığınızda insanlar Merkez Bankası'na güveniyorlardı. Fakat bir süredir bu duruşunda ciddi olarak uğradığı erozyona kendisi sebep oldu. Yani, cumhurbaşkanı “yap” diye bastırdığı zaman, “yapmayacağım” diye ekonomik olarak diretmediği için ve erken bir şekilde faizi düşürmeye başladığı için, her ne kadar kredibilite kaybını cumhurbaşkanı yaratmış gibi gözükse de, Merkez Bankası Başkanı'nın tercihi de bu siyasi yapının isteğine göz yummak oldu. Dolayısıyla Sayın Başçı'nın şu andaki duruşu bana bir şey ifade etmiyor. Ortada kaybedilmiş bir kredibilite var.
-Küçük yatırımcıya küçük bir tüyo istesem…
İktisatçılar bunları bilmez. Biz somut verilerle yol gösterici bilgiyi ortaya çıkarabiliyoruz. Ama özellikle bu derece belirsiz piyasalarda doğrusunu isterseniz ben hiçbir yönergeye güvenerek bakmam.
-Eldekini avuçtakini yastık altında mı saklayalım?
(Gülüyor) Galiba en garantisi o. Bir de bu dönemde borçlanmamak gerekiyor.
-Siz tasarruflarınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben şu dönemde ne olduğunu bir iktisatçı olarak net bir şekilde anlayamıyorum. Dolayısıyla yaşanan bu belirsiz ortamda hiçbir alanda büyük değişiklik yapmam. Çünkü
ben bile finansal yatırım olarak ne yapacağımı bilmiyorum. Bekle ve gör diyorum kendi kendime.
-Ali Babacan ve Mehmet Şimşek üzerinden AKP iktidarının ekonomideki en büyük başarısı ve başarısızlığı sizce nedir?
Bu soruya bugünden geriye doğru giderek yanıt vermek en doğrusu. Şu andaki suskunluk ve kabullenmişliklerini çok yadırgıyorum. Türkiye'de her şey tıkanmış, ekonomi batmış gidiyor, onun dümeninde oturan iki kişi de sessizce bunu izliyor. Bir de bize kendi kendilerini şikayet ediyorlar! Ali Babacan'ın çıkıp, “Hukukun üstünlüğü gereklidir” demesini açıkçası ben yadırgıyorum. 2001'den 2007'ye kadar bir önceki o beğenmedikleri koalisyon hükümetinin var olan ekonomik programını uygulamış ve bu uygulamaları başarı hanelerine yazılmış olan bu isimlerin, bugün dönüp yapması gereken, “Burada bir sorun var” demekti. Bunu demedikleri gibi, yeni bir program da üretemediler.