Nil SOYSAL
- Doris biz seni “The squatgirl”diye tanıdık. Aslında kimsin? Bize kendini nasıl anlatırsın?
İsviçreliyim ben. Esas mesleğim gazetecilik. İsviçre’de 5 yıl gazeteci olarak çalıştım.11 yıl önce aşkın peşinden koşup, Türkiye’ye geldim. Çünkü bir Türk’e aşık oldum. Sonra boşandık. Ama yeniden bir Türk’e aşık oldum ve burada kaldım. İki çocuğum var. Kızım Zoe 8.5, oğlum Noah da 5.5 yaşında...
- Sen de 40 yaşındasın, ama 20 gösteriyorsun. Bu kadar fit olmayı nasıl başardın?
Doğru spor, sağlıklı beslenme ve mutluluk. Bu üçü bir araya geldiğinde herkes başarabilir. Mesela ben spora ikinci doğumdan sonra başladım. İki ay içinde farkı gördüm ve devam ettim. Şu anda gerçekten de 20 yaşıma göre çok daha fitim...
DOĞUMDAN SONRA BÖYLE BİR KARAR ALDIM
Spora başlama nedenin doğum sonrası aldığın kilolar mıydı sadece?
Hayır. Ben aslında genetik olarak hep formdaydım. Yani önce ve sonra diye bir hikayem yok. Hep inceydim. 20 yaşımdan beri haftada 3 gün spor salonuna gidip, 2 saat çalışıyordum. Ama bugünkü kadar fit bir görüntüm yoktu. Doğumdan sonra sadece kendime bir iyilik yapmak istedim ve bir spor salonunda spor hocasıyla çalışmaya başladım.
‘HER GÜN DELi GiBi SPOR YAPMAM!’
Yani yıllarca hep yanlış spor mu yapmışsın?
Aynen öyle. Yıllarca hep çalıştım, ama yanlış çalışmışım, bunu fark ettim. Spor hocasıyla 2 ay içinde aldığım sonucu, 20 senede alamadığımı gördüm. Yani mesele çok spor yapmak değil, doğru spor yapmak. Şu anda da mesela her gün deli gibi spor yapmıyorum. Buna hiç gerek yok.
HERKES SORUYORDU...
- Sporun eğitmenlik tarafına nasıl geçtin?
Aslında bunda esas mesleğim olan gazeteciliğin etkisi oldu. Türkiye’ye gelince burada gazetecilik yapamazdım ve yapmadım da. Bir süre reklam sektöründe çalıştım. O sırada bir yandan da spor yaptığım için, bu fit görüntüm herkesin dikkatini çekiyordu. İnsanlar sürekli; “Ne yapıyorsun, ne yiyorsun” diye soruyorlardı. İş öyle bir noktaya geldi ki, hep aynı sorular ve ben de hep aynı şeyleri anlatıyorum. Bir de gazeteci olarak yazmayı çok özlemiştim. Dedim ki; ben blog yazayım. Herkes yazıyor, ben de yazayım ve orada anlatayım. The squatgirl.com’u kurdum. Baktım ki çok okunuyor. Bunun üzerine dedim ki; ben eğitim alayım. İleride kimse benim karşıma çıkıp; senin bilgin yok, bunları anlatmaya hakkın yok demesin. Eğitim alıp, spor hocası oldum.
‘ÇOCUKLARIMI DAMBIL OLARAK KULLANDIM’
Spora başlamanın yaşı var mı?
Öyle bir kural yok. Ben hiç kimseye, çocuklarınızı şu yaşta spora başlatın diye bir tavsiyede bulunmak istemem. Ama kendi çocuklarımdan örnek verebilirim. Onlar hep sporun içindeydiler. Mesela ben Noah ve Zoe’yi dambıl olarak kullanıyordum. Çünkü doğumdan sonra birinci haftada sık sık emzirmem gerektiği için spor salonuna gidemezdim. Ama bir yandan da spor yapmak istiyordum. O nedenle de evde çalışıyordum. Çocuklarımı da dambıl yaptım kendime. Onların da çok hoşuna gidiyordu. Hâlâ evde onlarla birlikte spor yapıyoruz. Beni izliyorlar, sonra aynısını onlar da tekrarlıyorlar.
- Sporun dallarında kız çocuk, erkek çocuk fark ediyor mu? Yoksa her sporu, herkes yapabilir mi?
Her çocuk, her sporu yapabilir. Ama önemli olan, çocuğu sizin istediğiniz, sizin sevdiğiniz spor dalına değil, kendi seveceği spor dalına yönlendirmek. Türkiye’de anne-babalar, çocuklarını bazen proje olarak görüyorlar. Bu yanlış.
KUVVET ANTRENMANI RİSKLİ
- Çocuklar aynı anda yüzmeden, tenis ve basketbola kadar pek çok spor yapabilirler mi?
Yapabilirler. Her çocuk, aynı anda pek çok sporu yapabilir. Kuvvet antrenmanını ise 6-7 yaşından önce önermem.
‘TÜRKiYE’DE SALATALAR ÇOK SIKICI’
- Doris sen aynı zamanda sağlıklı beslenme konusunda da uzman bir isimsin. Fit kalabilmek için nasıl bir beslenme biçimi önerirsin?
Bir kere sağlıklı beslenmek demek aç kalmak demek değil. İnsanlar ilk önce bunu bilsinler. Ben sağlıklı beslenmek isteyen ve bunu uygulayan biri olarak her şey yiyorum. Ama makarna ve pizzayı her gün yemiyorum. Kızartma yemiyorum, sevmiyorum da. Zaten sporcu olduktan sonra bu tür besinleri vücudunuz da istemiyor. Salatayı çok seviyorum. Ama Türkiye’de problem şu; salatalar hem çok sıkıcı, hem de porsiyonları çok ufak. Mesela ben bir restorana gidip, kendime salata söylediğim zaman, o salatayla asla doymam. Onun için ya iki tane söylemem gerekiyor, ya da eve gidip, bir daha yemem gerekiyor.
DORİS HOFER’İN MUTFAĞINDAN YABANi PiRiNÇ SALATASI
Malzemeler: - 2 fincan yaban pirinci, paketin üzerindeki tarife göre pişirilmiş - 2 fincan roka - 1 fincan ayıklanmış nar - 8 kuru incir - 1 çay kaşığı taze zencefil rendesi - 3 yemek kaşığı nar ekşisi - 3 yemek kaşığı zeytinyağı - 2 yemek kaşığı taze limon suyu - 1 çay kaşığı tuz - 1 tutan taze çekilmiş karabiber - Yarım fincan küçük parçalara ayrılmış kavrulmuş badem içi
Hazırlanışı:
Pişirdiğiniz pirinci bir kâseye alın ve narı ayıklayın. Rokaları yıkayın ve ince bir şekilde kıymadan önce iyice kurulayın. Kuru incirleri küçük parçalar halinde kesin ve taze zencefili rendeledikten sonra ikisini de pirincin olduğu kâseye alın. Nar ekşisi, zeytinyağı, limon suyu, tuz ve karabiberi bir kabın içinde iyice karıştırın. Salatanın üzerinde dökün ve sosu emmesi için salatayı altüst edin. Badem içlerini bir pişirme kâğıdına yayın ve 350 derecelik fırında ara sıra karıştırarak hafif kavrulup kahverengileşinceye kadar 10 dakika pişirin. Salatanızı hemen yiyebilirsiniz ya da ertesi gün ofise götürmek üzere bir kavanozda saklayabilirsiniz. Salatayı servis etmeden önce bademlerle süslemeyi unutmayın.