İnsan elinden çıkan her şey bir kurgudur. Öyleyse siyaset, onun söylemi ve metinleri de asla ve kat’a bu ön kabulden azade değildir. Buna binaen, okuyucunun (ya da siyasi arenadaki karşılığı olan seçmenin) öncelikle önündeki yapının bir kurgu; yani, insan elinden çıkmış bir ürün olduğunun idrakine varması gerekir. Başka bir deyişle, bu ürün ne gökten zembille inmiştir, ne tek seçenektir, ne de hatasızdır.
Sonraki adım ise ya o kurguyu kabullenmektir -sorgulamayan çoğunluğun yaptığı budur- ya da bunun karşısına başka bir kurgu koymaktır; karşıtlarından da bu beklenir.
Ancak yinelemekte fayda var; öncelikle kurguyu anlamak, tespit etmek ve “gerçekliğini” kabul etmek gerekir. Bu durumda, öncelikle iktidarın ve onun bir numarasının kurgusunu irdelemekte, anlamaya çalışmakta ve hatta onu, zihinde yeniden inşa etmekte fayda var; zira ancak bu şekilde mevzu bahis kurgunun dokusuna nüfus edilebilir.


Kurgunun parametreleri
İktidarın yazarı, yani kurgusunun mimarı, öncelikle Siyasal İslam’ı ve onun kurgusunu (Sözüm ona “Dinsiz ve sömürgeci ‘Batı’ karşısında İslam’ın ‘onurlu’ davası”) kendisine şiar eylemiştir! Bu tercihin altında öyle çok idealist amaçlar aramanın gereği yok; nedeni zaten “muhafazakâr” olan Türkiye’de, siyasal İslam kurgusunun % 75’lik seçmen kesiminden öyle ya da böyle bir şekilde oy toplamasıdır. Böylece, “kendi zihnindekidemokrasi” kurgusunu, oy çokluğuyla zaman içinde elde etmiş olur. Bundan sonra her şeye hakkı vardır artık; ne de olsa “araç” olarak gördüğü “demokrasi”nin doğurduğu yeni kurgu olan “milli irade”arkasındadır.
Bunun ardından “yapılacak”lar da bir bir gelir ve başı sıkıştığında “milli irade”ye sığınır. (Buradaki “milli”de başlı başına bir kurgudur onun için.)
Kurgu, zaman içinde çeşitli nedenlerden dolayı zayıflayıp kan kaybedebilir (yolsuzluk iddiaları gibi); hatta akıl terazisi tartmayabilir zaman zaman (yeni Osmanlıcılık gibi); bu durumda daha sert söylemler gerekecektir. Böylece kurgunun içine “ötekiler” dâhil olur.
Ötekiler”yani nefret odakları olmadan kurgu kitleselleşemez. Bunun tarihteki en güzel örneği Mussolini İtalyası’yla, Nazi Almanyası’dır.


Gücün yeni modeli
Türkiye’deki hâkim siyasi kurgunun ötekisi ise kendisinden başka herkestir; her şeydir.
Hele bir de o “öteki” kitlesi kendisi için bir oy kaynağı değilse vay haline: İçki içen “alkolik” olur, mini etek giyen “ahlaksız”dır. Alevilik sadece “Ali’yi sevmektir”, laik “dinsiz”dir. Zira iktidar kurgusunun artık en ufak bir protestoya sabrı yoktur. Karşıt olmak bir yana, emre amade olmayanların tümü “vatan haini”dir (Merkez Bankası gibi).
Ayrıca bu kurgunun içinde; espri, komedi, taşlama, hicviye gibi sanata da yer yoktur. Çünkü bu kurgunun yazarı çok “ciddi bir dava adamı”dır. Hata yapma lüksü olamaz; insanüstüdür! (“Allah’ın bütün vasıflarını üzerinde taşıyan lider!”)
Her şeyi en iyi o bilir; bir misyonu vardır ve o olmadan bu “misyon”“yerle yeksan”olur. Başka bir deyişle “dava”ya ve “kavga”ya nefer olan herkes ona muhtaçtır.
Bu noktadan sonra din de bir söylem dayanağı olarak ona hizmet etmelidir. Artık kendi kurgusuna ait bir “ulema”sı vardır. Nihayetinde de “hükmü”altındaki tüm topraklar onun gözetiminde olmalıdır; ülke onun her an izlediği açık bir kamp yeridir adeta (henüz bir toplama kampı demeye dilim varmıyor; umarım hiçbir zaman da bu şekilde anmak zorunda kalmayız); hâlâ inanmıyorsunuz değil mi; buyurun size “iç güvenlik”kurgusu!
M. Foucault gelsin de “panopticon”nasıl olurmuş görsün!


Muhalefet hazır mı?
Karşı karşıya olduğumuz kurgu, genel hatlarıyla bu şekilde özetlenebilir.
Okuyucuya düşen iyi bir eleştirmen olup, bu kurguyu çözümlemek ve ne yapacağına bundan sonra karar vermektir.
Bu bir kurgu ise o zaman karşısına başka bir kurgu konulabilir; ötekisi olmayan,  özgürleştiren, insan aklını küçük görmeyen, toplumdaki çeşitlilikten korkmak yerine ondan mutluluk duyan, hükmetmek yerine ortakça yaşayan ve siyasetin aslında her şey olmadığının da farkında olan, kısaca “insanlığı”, “vatandaşlığı” öne çıkartan bir söylem.
Kurgu insan yapısıdır ve toplumsal boyutta tek bir yazarın iradesine bırakılırsa “kara ütopya”ya dönüşmesi muhtemeldir. Bu yüzden kitleler tarafından, çoğulculuk içinde kaleme alınması insanca olanı doğuracaktır.
İnsanımız “gerçeğe”susadı, peki sizin “kurgunuz” nedir muhalefet liderleri?
(“O güzel insanlar, o güzel atlara binip gittiler.”Nur içinde yat Yaşar Kemal)