Sevgili okuyucularım bir parti düşünün ki 2002 yılından beri iktidardadır...
Ve bir cemaat düşünün ki, o partinin kanatları altına sığınmış, büyümüş, ortak olmuş ve palazlanmayı başarmıştır.
AKP ile Fethullah cemaati el ele, kol kola, diz dize idi.
Hükümet, devletin ve milletin bütün maddi ve manevi olanaklarını onların emrine vermiş, gül gibi geçinip gidiyorlardı.
Sonra aralarında hırlaşma çıktı.
Hırlaşmanın nedeni pastadan alınacak pay idi.
Ortada bir kiloluk bir pasta olduğunu düşünün. AKP bunlara “Kardeş payı, yarısı senin
yarısı benim...” demişti.
İşler yıllarca iyi gitti...
Fakat cemaat sonunda uyandı ve bu kez hükümete çağrıda bulundu:
“Sana bu pastayı ben yaptırdım. 800 gramı benim, 200 gramı senin olacak!”
Böylece kapıştılar.
Kapışmanın perde arkasını bize dershane kavgası olarak gösterdiler ama öyle değildi.
İşin gerçeğinde her çeşit rant, para, avanta, çıkar ve siyasi güç kavgası vardı.

* * *

Aralarında hır çıkacağını anlayan hükümet yine de barıştan yana idi! Bu amaçla Fethullah’a en üst düzeyde adamlarını gönderip “Hocam bize anlayış göster, ne istersen vereceğiz” diye ricalarda bulundu.
Tayyip cemaate hitaben ne demişti!..
“Ne istediniz de vermedik!”
Hayatı boyunca ettiği çok az sayıda doğru söz vardır ve başta geleni budur...
Gerçekten de vermişlerdi.

* * *

Başbakanlık koltuğunda oturmakta olan Biji serok Ahmet’in bu konudaki itirafları, dün yandaş Milliyet gazetesinde yayınlandı.
Bu sözler Türk siyasi tarihine geçecek ibret belgeleridir.
(Aşağıda okuyacağınız siyah harfli bölümler Ahmet’e, beyaz harfli bölümler ise bendenize aittir.)
Onun sözlerinden anlıyoruz ki, Pensilvanya’da Fethullah’ı ziyaret edip elini öpen iktidar mensupları kervanına Ahmet de katılmış. Ahmet anlatıyor:
Ben Gülen’i Eylül 2013’te Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bilgileri dahilinde Pensilvanya’da ziyaret ettim.”
(Dikkat ediniz, o tarihte hükümet-cemaat kavgası henüz patlamamış, birbirleriyle papaz olmamışlar!)
“Elimizde istihbarat raporları vardı. Neyi hedeflediklerini görüyorduk. Dışarıda ne çevirdiğini de biliyorduk. Son bir hamle, son bir çağrı yapmak istedik. Fırtına gelir ya, hissedersiniz... Meşruiyet çizgisi içinde kalmasını ve Türkiye’ye dönmesini istedik.”
(Kendisi o sırada devletin Dışişleri Bakanı. Fethullah’a “Dön” çağrısı yapmak acaba onun işi ve görevi midir?)
“Elimizde istihbarat raporları vardı. Açık ve net mesajımızı onlara son bir kez vermek istedik. Birkaç saat konuştuk. Dışarıda ne çevirmekte olduğunu ve hangi yabancı unsurların tesirinde olduğunu bildiğimiz için Türkiye’ye gelsin istedik.”
(Devletin yarısını o sırada cemaate teslim etmişlerdi. Cemaati tetikçi, taşeron olarak kullanıyorlardı. Dolayısıyla bu ziyareti konusunda doğruyu söylemiyor...)
“Bu bir testti, sınavdı. Kendisi ‘Şimdi vakti değil’ dedi. Ama her ne surette olursa olsun hükümete karşı bir tavır içinde olmayacağını söyledi. AK Parti’ye karşı da bir tavır içinde olmayacağını söyledi.”
(Demek ki Ahmet Pensilvanya’ya pazarlık etmeye, Fethullah’tan güvence almaya gitmiş. Bunu kendisi itiraf ediyor.)
“Son derece saygılı karşıladılar.”
(Ne yapacaklardı? Kapıdan mı kovacaklardı, dövecekler miydi!)
“Yayın organlarınız Suriye konusunda bizi eleştiriyor. Başka ülkelerin devletlerine yakın tavır sergilemeyin dedim. Eğer o gün dediklerimizi dinleselerdi, kendi doğasında seyreden bir sivil toplum olsalardı ne devlet zarar görürdü, ne de bu gereksiz süreç yaşanırdı.”
(Evet!.. Rica etmeye, pazarlık etmeye gittiği bir kez daha kendi sözlerinden anlaşılıyor. Yaşananlardan pişmanlık duyduğu da belli.)
“Suriye Devleti’nin ağzıyla yayın yapıyorlardı.”
(Herkes sana mı soracak kimin ağzıyla yayın yapması gerektiğini?..
21. yüzyılda nasıl bir kafadır bu!)
“Biz şimdi devlet içinde bir cunta ile mücadele ediyoruz.”
(O cuntayı devletin içine sokan, yerleştiren ve her türlü yetkiyle donatan siz değil miydiniz?.. Fethullah ziyaretini de şöyle açıklıyor:)
“Bakın, ben hiçbir şeyi gizli yapmadım devletin gizli işleri hariç!..”
(Hepiniz tam kadro Pensilvanya’da Fethullah ziyaretlerine gidiyordunuz. Eylül 2013’te ziyaret etmişsin de, niçin bugün açıklamak zorunda kaldın?.. Çünkü bu ziyareti cemaat açıkladı.)
“Oraya Bülent Arınç da gitti.”
(Bu ayıbına Bülent’i de ortak etmek istiyor. Sadece Bülent değil daha niceleri gitti.)
“Cemaatin niyeti, aralık ayında darbe yapmaktı! Neredeyse Humeyni’nin İran’a döndüğü gibi Türkiye’ye dönecekti. Türkiye’ye dönmek için şimdi zamanı değil demekle, zamanı bekliyordu. Şimdiki yorumum bu.”
(Valla bu yoruma helal olsun!..Darbeyi acaba askerle mi yapacaktı, polisle mi! Bu kadar gülünç ifadelerin bir başbakan tarafından kullanılıyor olması ayıptır, yazıktır, onun zaten olmayan karizmasını daha da beter çizdirir.)

* * *

Sevgili okuyucularım, cemaat bu güce durduğu yerde kavuşmadı. Tayyip-Fethullah ikilisinin geçmişteki el ele kol kola fotoğrafları, Tayyip’in cemaate düzdüğü övgüler, Pensilvanya gezilerine çıkıp Fethullah’ın elini öpen, okuyup üflettikten sonra hayır duasını isteyen AKP’li bakanlar, hepsi ortada.
Bu kervana katıldığını şimdi Ahmet de itiraf etmek zorunda kaldı çünkü bu ziyareti cemaat açıkladı. Üstelik zamanında cemaatin Aksiyon isimli dergisinde yazılar yazan da bizim Ahmet’miş.
Onun da paralel olduğu böylece ortaya çıktı.
Ahhh!.. Cemaat bildiklerini ve elindeki belgeleri günün birinde açıklarsa, işte o zaman yandı gülüm keten helva!..
Allah’ım aklımızı sen koru...
Cumhuriyet Türkiyesi kimlerin eline kaldı!