Sevgili okuyucularım, Cumhuriyet tarihinin tartışmasız en kritik seçimine bir aydan az bir zaman kaldı...
Ve ne yazık ki seçim öncesinde bazı “İlk”ler yaşıyoruz.
Bugüne kadar hiç görülmemiş bir biçimde, cumhurbaşkanlığı makamında oturmakta olan şahıs çeşitli bahaneler altında seçim meydanlarında boy gösteriyor, nutuk atıyor, doğrudan ve dolaylı yollarla kendi partisine oy istiyor.
Üstelik muhalefet partilerini boy hedefi yapıyor, partilere ve liderlerine en ağır sözleri söylüyor.
Toplu açılış töreni bahanesi altında ve devlet parasıyla düzenlenen parti mitingleri, çeşitli kurum ve kuruluşların toplantıları, kaçak sarayda görkemli yemek sofralarında ağırladığı birilerine hitaben yaptığı konuşmalar...
Sözleriyle toplumu geriyor, incitiyor, kitleleri birbirine düşman ediyor.
Hem de o makama seçildiğinde Meclis kürsüsüne çıkmış, “Tarafsız (!)” kalacağı konusunda namusu ve şerefi üzerine yemin etmiş bir şahıs!
Türkiye bugüne kadar böylesini görmedi, duymadı, böyle bir vurdumduymazlığa ve anayasanın çiğnenmesine tanık olmadı.
Bu nasıl iştir?..
Hukuk devleti (!) olduğu iddia edilen bir ülkede bu olanlara “Dur” diyecek bir kurum, kuruluş vesaire yok mudur?

* * *

Vardır ve adı Yüksek Seçim Kurulu’dur.
Anayasa uyarınca seçimlerin “Dürüstlük” içinde yapılmasını sağlamakla yükümlü olan tek kuruluştur.
Ama gelin görün ki bu Kurul’dan bu konuda bir karar çıkmaz... Muhalefet partileri tarafından verilen yakınma dilekçelerini sürekli reddeder!..
Gerekçesi de hep aynıdır:
“Bizim cumhurbaşkanına karışma, faaliyetlerini inceleme ve durdurma yetkimiz yoktur!”
Yüksek Seçim Kurulu yedi asil üyeden oluşuyor ve tümü yüksek yargı üyesi.
Dördü Yargıtay, üçü Danıştay tarafından seçiliyor.
O hakimlerin bu olanları bilmemesi asla mümkün değil.
O halde neden korkuyorlar?
İşte onu bilemiyoruz.

* * *

Binali Yıldırım hem AKP milletvekili, hem de Tayyip’in sarayında başdanışman. Geçenlerde İzmir’de konuştu:
“Cumhurbaşkanının sokağa inmesinden vatandaş rahatsız değil. Onun sokakta olması partiye (AKP’ye) bir destektir, katkıdır. Doğal lider olarak görevini yapıyor.”
Adam her şeyi itiraf ediyor, daha ne desin!..
Ama gelin görün ki, Yüksek Seçim Kurulu bu olanları görmezden ve duymazdan geliyor.

* * *

İşin dahası var... Tayyip elinde Kürtçe Kur’an’la kürsülere çıkıp din sömürüsü yapmaya başladı.
Yaptığı tümüyle yakışıksızdır, hele seçim öncesinde kesinlikle yasaktır.
Her fırsatta, her ortamda konuşup birilerine bindiriyor.
Ağzından çıkan her söz canlı yayınlarda veriliyor.
TRT ve bütün yandaş kanallar kendisinin emri altında.
YSK’dan yine tık yok.
Bizim Yüksek Seçim Kurulu şu aralar herhalde başka bir gezegende yaşıyor olmalı ki, bu olanları görmüyor...
Görse bile tepki veremiyor.

* * *

Bilebildiğim kadarıyla Tayyip seçim sürecinin başlamasından bu yana ülkenin çeşitli yerlerinde “Toplu açılış törenleri” adı altında halka açık 12 miting, 50 dolaylarında toplantı gerçekleştirdi.
AKP için 400 milletvekili istedi, muhalefet partilerini kastederek “Milletimiz bunlara cevabını 7 Haziran günü sandıkta verecektir” diye bağırıp çağırdı, kutsal din duygularını sömürdü, bazı partileri yuhalattı, bir sürü suçlayıcı, karalayıcı ifadeler kullandı.
Seçime az kaldı...
Bu süreci devam ettirecek ve daha nelere tanık olacağız...
Ve Yüksek Seçim Kurulu seyretmekle yetinecek!

* * *

Anayasa’nın 79. maddesi seçimlerin başlamasından bitimine kadar seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ilkesini öngörmüş ve bunu sağlama görevini Yüksek Seçim Kurulu’na vermiştir.
Eğer Türkiye bir hukuk devleti ise, YSK bu gidişe derhal son vermekle yükümlüdür.
Her türlü yetkiyle donatılmıştır.
Anayasa ve yasaların hiçbir yerinde, hiçbir maddesinde veya cümlesinde “Bunlar cumhurbaşkanı için geçerli değildir” hükmü yoktur.
Tarafsızlığı anayasal bir zorunluluk olan cumhurbaşkanı eğer bu ilkeyi “Sorumsuzluk” kılıfının ardına sığınıp çiğnemeye kalkışıyorsa, işte orada hukukun devreye girmesi gerekir.
Eğer bir cumhurbaşkanı bu alanda YSK’nın ürkekliğinden ve neden olduğu boşluktan yararlanıyorsa, o seçimlerin dürüstlüğünden söz etmek artık asla mümkün olmayacaktır...
Ve bunun sorumlusu ne yazık ki Yüksek Seçim Kurulu olacaktır.

* * *

Cuma günkü yazımda da yazmıştım, bir kez daha ve önemle vurguluyorum:
Hiç kimse YSK’dan Tayyip’in bu gezilerini, mitinglerini, nutuklarını vesairesini zabıta kuvvetiyle falan durdurmasını istemiyor. Böyle bir şey elbette mümkün değil.
İstenen şudur:
Kamuoyuna hitaben bir duyuru yayınlayın ve Tayyip’in anayasa uyarınca ettiği
yemine sadık kalması gerektiğini...
Seçim öncesinde taraf olma hakkı olmadığını, böyle bir davranışın ettiği yemine aykırı olduğunu ve anayasayı çiğneme anlamına geleceğini açıklayın ve tarihe bir not düşün...
Bu Kurul’un çok sayın ve muhterem başkan ve üyelerine akıl verip yol göstermek bizim haddimizi elbette çok aşar!
Ama durum ortada ve onların da gözlerinin önünde.
Tayyip resmen particilik yapıyor, anayasa ve yasaları paspas gibi çiğniyor.
Bu işin şakası kalmadı.
Aksi takdirde Yüksek Seçim Kurulu bütün saygınlığını, kendi pasifliği ve bürünmüş olduğu bu anlamsız kuzuların sessizliği nedeniyle yitirecektir.
Sonra da bu yazının başlığındaki cümle sık sık kullanılır olacaktır!