Gelecek seçim iş ve aş üzerinedir. İşimiz, aşımız yabancı paraya bağlıdır.
Keşke olmasa, ama maalesef öyle. Mesela İstanbul Borsa’sına bakalım.
Hisselerin üçte ikisi yabancının.
İç borcun en az yarısı da yabancıya. O sebeple her seçim öncesinde...
Yabancı fonlar Türkiye’ye akın eder.
Bilgi, dedikodu toplar, senaryo yazar.
Paranın efendileri tek senaryo ile yetinmez.
İhtimallere dayalı birkaç senaryo ister. Madem öyle...
Yazalım...

* * * *

İlk senaryomuz; mevcut halin devamıdır.
Türkiye’nin 11 Eylül kulvarında kalmasıdır.
Büyük Ortadoğu Projesi...
Yeşil kuşak, ılımlı islam modeli. Adına ne derseniz deyin, özü aynıdır.
Avrupa’da 20 milyon Müslüman’a, dünyada islama örnek gösterilen Türkiye.
Müslüman, demokrat ve laik tek ülke.
Ama sorun şu ki; bu batılı ceket, artık Cumhurbaşkanı’na dar geliyor.
Son oniki yılda dış algısı çok değişti.
Otoriterden diktatöre, en sonunda neredeyse halifeye evrildi.
Öyle ki Paris söyleminde bile...
Kurbanlarla dayanışmadan çok, İslam’a haksızlık vurgusu öne çıktı.
O zaman makul şüphe sorusu bellidir:
Gelecek seçimde Türkiye değişmezse, hatta Tayyip Erdoğan daha da güçlenirse,
Türkiye Batı ve Avrupa ile yakınlaşır mı?
Çok zor...
Aksi istikamet daha güçlü ihtimal.

* * * *

İkinci senaryomuz;
Batı’nın karar değiştirmesidir.
Bugüne kadar Türkiye’yi, İslam dünyasından ayrı tutan batılı karar verici, son gelişmelerle fikir değiştirip, Ankara ile ittifakı bozup, çatışmayı seçerse...
Gelecek seçimden sonra, Türkiye’ye oluk oluk para akar mı?
Batı Türkiye’nin güçlenmesini mi, yoksa tam aksini mi ister?
Para trafiği tersine döner mi?

* * *

Üçüncü senaryomuz; makulu bulan Türkiye’dir.
Yani seçim sonucunda, Erdoğan’ın yetkileri aynı kalır.
Parlamento yeniden çalışır, güçler ayrılığı hatırlanır.
Özetle ülke normalleşir.
Bu durumda para muslukları, iç siyasetten bağımsız, küresel gidişata göre akar.

* * * *

İhtimal hesaplarına bakarsak...
1) Siyaset evreninde, Cumhurbaşkanı’nın güçleneceği, Batı düşmanlığının tırmanışa geçtiği, ve fakat Türkiye’ye para akışının sürdüğü senaryo akla en uzak ihtimaldir.
Haydi diyelim, yüzde 20 olasılıktır.
2) Batı’nın milyar dolarlık yatırımını, NATO ittifakını, Ortadoğu petrolünü, bir anda unutup, Türkiye’yi silmesi ne kolaydır, ne de olası.
Bu senaryo da, yüzde 20’den fazla etmez.
3) Mevcut Anayasa ve parlamenter sistemle, yoluna devam edecek.
Türkiye’nin silueti, zaten anketlerde de belirdi.
O yüzden bu senaryoya, yüzde 60 olasılık tanıyoruz.
Yani diğer iki senaryonun toplamından daha fazla...

* * * *

Karl Popper mealen ne der?
“Bütün kuğuların beyaz
olduğunu kabul ederim...
Tek bir siyah kuğu görene kadar!”
Çok haklı...
O zaman aynı yöntemle, bu senaryolar ne zaman çuvallar, kriterini peşinen ilan lazım.
Eğer HDP’nin seçime parti olarak girmesi kesinleşirse, birinci ve üçüncü senaryo çöpe gider.
Çünkü HDP baraj altında kalır, Meclis başkanlığa geçit verirse, mevcut kulvardan çıkılır, makul yol seçeneği kalmaz.
Peki ne olur?
Türkiye batıdan uzaklaşır.
Bölgesel Kürt Meclisi kurulur.
Merkez kaç kuvveti, sadece etnik değil, belki de mezhepsel kırılma yaratır.
İktisadi sonucu:
Siyasi risk katlanır, yabancı fonlar kurur.

* * * *

Peki herhalde şu soru da aklınıza geldi:
Yüzde 80 olasılık taşıyan, ilk ve son senaryo, hem Türkiye’yi normalleştirecek, hem de Batılı sermayeyi rahatlacaksa, neden Kürtler aksi yönde hareket etsin?
Veya düzelterek soralım...
Aksi istikameti kim ister?
Ve istese de başarılı olabilir mi?

DİPNOT:


Charlie Hebdo baskını ve nedenlerini tartışırken odağı kaçırmamak lazım.
Mesele insanların kimliğine, inanç ve imanına hakaretse tabii ki demokrasi
çerçevesinde karşı çıkılır.
Kimse nefret söylemine prim vermez.
Amma ve lakin hükümetin politikası o noktayıçoktan aştı, geçti.
Her durumdan bir “hassasiyet” çıkarılarak, bu ülkede ne tartışılır, hangi mecrada ne yayımlanır, ne konuşulur, hepsine AKP olarak biz karar veririz diyorlarsa...
Hele orada bir dursunlar, bir zahmet.
Daha Cumhuriyet ölmedi!