1910’lu yıllarda Osmanlının dört cephede savaştığı güçsüz bir dönemde İngiltere, Fransa, Rusya gibi emperyalist güçler “bağımsız bir Ermenistan” kurdurmak amacıyla Ermenileri silahlandırıp, Osmanlıya karşı isyana teşvik ediyor.
Sonuçta iki tarafın da verdiği zayiatlarla tarihin en büyük katliamlarından birine neden olunuyor.
Aynı mihraklar 1925’te bu kez Şeyh Sait önderliğinde Kürtleri Doğu ve Güneydoğu’da bağımsız bir Kürt devleti kurdurtmak amacıyla yeni doğmuş Türkiye Cumhuriyetine isyan ettiriyor.
Atatürk bunların haddini bildirince tam 60 yıl, sesleri, solukları çıkmıyor. 1980’li
yıllarda Türkiye’nin güçsüz kaldığına inanan aynı emperyalist güçler bu kez PKK terör
örgütüyle Doğu ve Güneydoğu’da kendi çıkarlarına hizmet edecek bir “Kürt devletini amaçlayan” isyan, “iç savaş” başlatıyorlar.
Amerikalı senatör Rand Paul Doğu ve Güneydoğu’yu içine alacak bağımsız bir Kürt devletinin sınırlarını ellerimizle çizdik diyor.
Bizim Kürt kökenli vatandaşlar da “Amerika’nın, karakaş, kara gözleri için” kendilerine destek ve yardım ettiklerini sanıyor.
Bu hainlik Türkiye’ye 40 bin kişinin ölümü ve 350 milyar dolara mal oluyor.
Ayrıca, Rusya’da 3 milyonluk Çeçenler, “200 milyonluk dev Rusya’ya” karşı “isyan ve savaşa” kışkırtılıyor. Türkiye’den de Ruslarla savaşmak üzere Çeçenistan’a gönüllü cihatçı militanlar gidiyor.
Bu iç savaş Çeçenlerin yarısının hayatına mal oluyor. Başta ABD, kimsenin umurunda olmuyor.
Libya, Irak, Suriye’de sahnelenen olaylar da aynı emperyalist güçlerin çıkarları
uğruna tezgahlanan oyunlardır.
Şimdi aynı senaryo “Çin Sincan Uygur soydaşlar” için uygulanıyor.
Gören de sanır ki “Amerika, Uygurları o kadar seviyor ve düşünüyor ki sırf onların özgürlük ve mutluluğu için onları örgütlüyor, destekliyor ve bağımsızlıklarını elde etmek için her türlü fedakarlığı yapıyor.”
Adama “hadi canım sen de” derler.
Son günlerde Çin yönetiminin Uygur Türklerine insanlık dışı bir vahşet uygulandığı şeklindeki propagandalar sosyal medya ve ABD güdümlü El Cezire TV’siyle dünyaya yayınlanıyor.
Oysa “oruçla ilgili yasağın” sadece kamu personeline münhasır devlet işlerinin aksatılmaması nedeniyle alındığı öğreniliyor.
“Vahşice çocuk dövme olayı” Uygur bölgesinde değil, başka bir yerde geçiyor. Çocuğa saldıran akıl hastası yakalanıyor.
“Köprüye asılan Uygur anne ve çocukları” olayının ise Çin’de değil, Hindistan da geçtiği açıklanıyor.
Anadolu Ajansı Urumçi’den,”Uygurlara yönelik üretilen haberlerin gerçeği yansıtmadığını bildiriyor.”

* * *

MHP lideri Bahçeli, “ülkücüler Uygur konusunda hassastır”diyor. Akabinde İstanbul’da Tayland Başkonsolosluğu basılıp, enkaz haline getiriliyor.
Bahçeli ve ülkücülerin “Suriye ve Iraklı Türkmenlere yapılan insanlık dışı zulümlere, 2 milyon Suriyeliyi kabul edip, 10 bin Türkmen’e sınırda yapılan melanetlere karşı” aynı hassasiyet ve ilgiyi göstermemeleri manidar karşılanıyor.
Başbuğ Bahçeli’nin! “hassasiyetiyle!” insanlar sokaklara dökülüp, “Doğu Türkistan’a bağımsızlık” sloganlarıyla çekik gözlü kim varsa tartaklamaya kalkıyor. İstanbul’da “çekik gözlü Güney Koreli iki genç kız”, “Ankara’da çekik gözlü bir kadın turist Çinli sanılıp” linç edilmekten zor kurtarılıyor. Bu ne biçim devlet adamlığı ve milliyetçiliktir? Bu ilkellikler Türk imajına yapılmış en büyük kötülük oluyor.
Güneydoğu’da fiili bir PKK Kürt devleti hüküm sürüyor, ülkücü geçlerin kılı kıpırdamıyor.
“Bağımsız Doğu Türkistan” diyerek el aleme de “bağımsız Kürdistan” deme fırsatı veriyorlar.
Dünyada hiçbir ülke “kendi milli sınırları içindeki azınlıklara” “bağımsız devlet kurma” izni vermez.
Türkiye’yi bu olaylara müdahil etmek isteyenler “dünyada dostu kalmamış Türkiye’yi Çin’e de düşman edip, dünyadan dışlanmasını arzu edenlerdir.”
Çin Halk Cumhuriyeti’yle diplomatik ve ekonomik ilişkilerimiz hayati önem arz ediyor.
Bu ilişkilerden en fazla nemalanması gerekenler yatırımcı, ihracatçı, ticari ve turizm kuruluşlarıdır. Bu nedenle Türk-Çin ilişkilerinin zedelenmemesine en fazla duyarlılık göstermesi gerekenler bunlardır. Ancak, ülkücü gençleri en çok bu örgütler tahrik ediyor.
Şu anda Türkiye’ye yılda 200 bine yakın Çinli turist geliyor. Önümüzdeki yıllarda
1,4 milyarlık Çin’den birkaç milyon turist gelmesi planlanıyor.
Türkiye ile Çin arasında imzalanan 40 milyar dolarlık ekonomik proje paketleri peyderpey hayata geçirilmeyi bekliyor.
Eğer Uygurlara şiddete başvurun, dünya devi bir ülkeye başkaldırın, savaşın deniyorsa bu (Çeçenlerde olduğu gibi) hem Uygurlara hem de Türkiye çıkarlarına yapılmış en büyük kötülük olur.
Sonuç:
Uygur soydaş sorunlarıyla ilgilenme “terör, şiddet kullanarak ya da sokakta Çinli turist kovalayıp, tartaklayarak değil”, diplomatik yollardan “yurtta barış, dünyada barış” ilkesiyle olmalıdır.
Keskin sirke küpüne zarar verir.