10 yıldır insanlara “artık bu kadarı da olmaz” dedirten akıl almaz rezaletler yaşanıyor. Türk halkının kılı kıpırdamıyor.
- “Hırsızlık babadan oğla geçer” dedi, bunu harfiyen gerçekleştirdiler.
- “Hırsızlıklara damardan gireceğiz” dedi, aort damarıyla götürdüler.
- “İmralı’yla görüştüğümüzü söyleyenler alçak, namussuzdur” dedi, İmralı canisinin önünde “resmi-tazim” eylediler.
- 17-25 Aralık dünyada eşi görülmemiş devlet soyguncularıyla ilgili suç kasetlerine önce montaj dedi, sonra gerçek olduğu anlaşılınca montajı ağızlarına almadı, “cemaat darbesi” dediler.
Yüzde 40 halkımız; tüm bu hayasızlıkları “günah işleme özgürlüğü” diye dinen de mubah görüp en ufak bir tepki göstermiyor.
Başta diyanet, din adamları “dinin cehennemlik suç saydığı” rüşvet ve hırsızlıkları lanetlemiyor. Din uleması TRT’de oral seksle ilgili programlar yaparak dinsel ve seksolojik vecibelerini yerine getiriyorlar.
Tarihe damgasını vurmuş, yüce kurtarıcı Atatürk’ün anıtlarına çelenk koymayı yasakladılar. Türkiye’de yer yerinden oynamadı.
“Kindar-dindar bir nesil”, “Türk yok Türkiyelilik var” dedi, “dindar-laik, Sünni-Alevi, Kürt-Türk, çatışmalarına neden oldu.
Milli birlik ve bütünlüğü berhava ettiler. Kimsenin gıkı çıkmadı.
Öte yandan ülkenin pırıl pırıl gençleri için “camiye girip içki içtiler, Kabataş’ta türbanlı bir genç kıza 80 kişi tacizde bulundu” diyecek kadar kontrolden çıkan,
Sokakta “vatandaş tokatlayan”, anamızı ağlattınız diyen çiftçiye “al ananı defol git” diyen bir Başbakanı, Tanrı yalnız bize nasip eyliyor.

NERON ROMA’YI, BUNLAR TÜRKİYE’Yİ YAKIYOR

PKK ve din yobazlığı gibi iki musibeti Türkiye’nin başına bela ettiler.
1) 2002’den sonra din istismarı ve oy uğruna Türkiye’de Cumhuriyet ve Atatürk’e yönelik yobaz, laiklik düşmanı zihniyeti hortlattı. Cemaat adı altında dini, devlete egemen kıldırdılar.
2) 2002’de PKK terörü sıfırlanmışken sırf “Kürt oyları uğruna” PKK’yı hortlattı, Güneydoğu’yu teröre kurban ettirdiler.
Başsavcısıyım dediği “Ergenekon adlı” düzmece bir dava ve “kendi güdümlerinde yapılan bir kumpasla” milli orduyu çökerttiler.
Güneydoğu’da PKK teröristlerini büyük kahramanlıklarla tesirsiz hale getiren Cemal Temizöz, Levent Göktaş gibi komutanların PKK’lı terörist öldürdükleri için (terörist gizli tanıklıklarıyla) 5,5 yıl hapislerde hayatları söndürüldü.
Şimdi aynı orduya “PKK ile savaşın, onları öldürün” emirleri veriliyor.
Ancak, bunun için Erdoğan’ın “Ergenekon melunluğuyla” ilgili “ordudan özür dilemesi” gerekiyor.
2002’de sıfırlanmış PKK örgütüne “barış süreci, analar ağlamasın (bir şer plan) yutturmasıyla” orduyu da kullanıp (babalarının çiftliği gibi) Güneydoğu’yu oy karşılığı kanlı terör örgütü PKK’ya peşkeş çektiler.
PKK’nın isteği üzerine her yerden “Ne mutlu Türküm diyene” yazılarını sildirdiler.
Tüm devlet kurumlarındaki TC levhalarını kaldırttı, Atatürk Türkiye’si ve laik Cumhuriyete ihanet ettiler.
21 Mart 2013 Nevruz’unda Öcalan imzalı PKK’nın silahları bırakıp, Türkiye topraklarından çekileceğine ilişkin Türkçe ve Kürtçe iki dilde bildiri yayınladılar.
Aradan 2,5 yıl geçmesine rağmen PKK ne silah bıraktı, ne de Türkiye’yi terk etti. Aksine bu süreç içinde Türk Ordusu’nun gözleri önünde Güneydoğu’da “fiili PKK Kürt devletinin” kurulmasına (bölgedeki Kürt oyları uğruna) izin verdiler.
Ancak, son seçimde Güneydoğu’da Kürtlerden gelen muhafazakar AKP oyları hezimete uğrayınca dananın kuyruğu kopuyor. “Kaçak saray” kendi akıbeti adına endişeleniyor. Eski oyları tekrar elde etmek için bu kez PKK’ya göstermelik hava operasyonları başlatılıyor.
Esad’ı devirmek için “dolaylı olarak” binlerce TIR dolusu ağır silahla donatılan ve Türkiye’de örgütlenmelerine göz yumulan IŞİD; “bizden aldığı silahları bize çevirmeye başlayınca” ismi var, cismi yok sözde operasyonlar onlara da yapılıyor.
Halkı kandırmak genlerine işliyor. Kimse “IŞİD gibiler sizin eseriniz. Türkiye’yi ateşe attınız” diye sorgu sual etmiyor.
Yani şimdi terör olaylarıyla verdiğimiz şehitlerin, Türkiye’nin değil, “kaçak saray çıkarları uğruna” yitirdiğimiz vatan evlatları olduğu sorgulanmıyor.
Bu manzara-i umumiye karşısında iktidardan düştüklerinde “The End” olacaklarını çok iyi bildikleri için Türkiye’yi bir “kan ve kaos ortamında” seçime götürerek, “alavere, dalavere” yöntemleriyle kaybettikleri iktidarı tekrar geri almayı düşlüyorlar.
Bu nedenle her türlü hile, desise ve YSK’ya bel bağlayıp, Melih Gökçek entrikalarından medet umarak tek başına iktidar hayali ile “kurtuluşu” bir erken seçimde buluyorlar.
Sonuç; Bir kişi Türkiye’yi parmağında oynatıyor. Operasyonlar, bombardımanlar her şey bir kişinin ikbal ve çıkarları üzerine kurgulanıyor.
Bu sorun hallolmadıkça Türkiye’nin huzur ve güvene kavuşması mümkün değildir.