Canlar ölesi değil. Allah Yaşar Kemal’i yarattı. Allah’ın yarattığı Yaşar Kemal öldü. Adana’da Toros Dağları’nın eteğinde Hemite Köyü’nden Kemal Sadık Göğceli, destan toplamaya sevdalandı, yazı emekçisi oldu, çok yol yürüdü, çok çalıştı, ona yol gösterecek bilgili, temiz yürekli insanlara rastladı, arkasında hep duran Tilda  adlı yiğit bir eş buldu; çok roman yazdı, öykü yazdı, şiir yazdı, gazete röportajı yazdı; yaza yaza Yaşar Kemal’i yarattı. Kemal Sadık Göğceli’nin yarattığı Yaşar Kemal ölesi değil.
Edebiyat eleştirmeni değilim.
Kitap kurdu da sayılmam.
Bana göre, Türk yazı hayatında 9 ölümsüz var:
Nazım Hikmet ölesi değil.
Sabahattin Ali ölesi değil.
Orhan Kemal ölesi değil.
Haldun Taner ölesi değil.
Aziz Nesin ölesi değil.
Tahsin Yücel ölesi değil.
Yakup Kadri ölesi değil.
Falih Rıfkı ölesi değil.
Yaşar Kemal ile 9 ediyor.

* * *
Yaşar Kemal ölesi değil çünkü 20 yıl sonra da 30 yıl sonra da 50 yıl ve 150 yıl sonra da bir genç üniversiteli; tarih öğrencisi, edebiyat öğrencisi, sosyoloji öğrencisi kim merak ederse o; 1800’lü yıllarda Toros Dağları eteklerinde keçi kılı kara çadırda yaşayan Avşar göçerler  Dadaloğlu’nun ağzından; “Hakkımızda devlet etmiş fermanı. Ferman Padişahın dağlar bizimdir“ türküsünü söyleyerek niçin isyan ettiklerini araştırmaya başladığında; mutlaka Yaşar Kemal’in yazdıklarına bakacaktır. Bakınca da görecektir ki Dadaloğlu’nun isyanı; pamuk üretimi için gerekli insan emeğinin Toroslar’daki Avşar göçerlerinin “padişah fermanı zoruyla“ Çukurova’nın sarı sıcağında ırgat yapılmasına başkaldırıdır. Yaşar Kemal’i ölümsüz yapan, Çukurova’da eşkıyalığın ağalığa, ağalığın pamuk tarlaları sahibi para babalığına, para babalığının “çiğit ve iplik fabrikası sahibi” tekstil işverenine dönüşürken; yanaşması, yarıcısı, tutması, elçisi, çiftçi başısı, ırgatı ve fabrika işçisini ortaya çıkaran geçiş dönemini, bütün gerçekliğiyle; öleniyle öldüreniyle, vuranıyla vurulanıyla, ezeniyle ezileniyle ve bunlarla birlikte; ağacı, otu, çiçeği, böceği, kurdu, kuşu, ırmağı, pınarı, yılanı, çıyanı, kartalı, ceylanıyla eğmeden bükmeden, yazabilmesiydi.
Çok samimi yazdı.
Ve ölümsüz oldu.
Yaşar Kemal ölesi değil.

* * *
İzin verin ukalalık edeyim: Romanlarında anlattığı dönemi tam olarak yerli yerine koyabilmek için mutlaka Yaşar Kemal ile Orhan Kemal’i, Nazım Hikmet’i, Sabahattin Ali’yi, Haldun Taner’i, Aziz Nesin’i, Tahsin Yücel’i,  Yakup Kadri ve Falih Rıfkı ile birlikte  okumalısınız. İşte o zaman; Sultan Abdülaziz döneminden Sultan Abdülhamit dönemine, oradan Cumhuriyet’e ve bugün “döneği bol bir karşı devrimci döneme” nasıl gelindiğini ve “düşmüşe tekme vuran, kalkmışa el pençe duran, gidene ağam diyen, gelene paşam diyen” tipleri üretip var eden kirli yapıyı daha iyi kavrayabilirsiniz.
Ölürse ten ölür.
9 can ölesi değil.

SÖYLEŞİ

Nobel’i niçin vermediler?

Yaşar Kemal, çok ödül aldı, Nobel’i alamadı. Daha doğrusu vermediler. Niçin? Onun yakınında bulunmuş, dostluğunu, arkadaşlığını, yoldaşlığını kazanmış birilerine mutlaka anlatmıştır, söylemiştir, belgelidir. Herhalde Yaşar Kemal’in yakın arkadaşlarından biri bir gün açıklayacaktır: Sovyetler Birliği çökmeden önce sosyalizm eleştirisi yapan Rus yazarı Soljenitsin’e (İlk Çember’in yazarı) Nobel’i verdiler. Fakat döneklik etmeyip sosyalizmi eleştirmeyen Yaşar Kemal’e Nobel’i vermediler. Stalin 6 milyon kişiyi öldürttü, ondan sonra gelenler de katildi deseydi Nobel’i alacaktı. Belgeleri birilerinde mutlaka vardır.