Nuray Mert TRT’ye 17 bölüm program yaptı, bölüm başına 33 bin TL’dan toplam 561 bin TL aldı.

Kısa süre önce elinde zafer işaretiyle BDP otobüsüne çıkıp poz veren Nuray Mert şimdi o otobüsten inip, AKP otobüsüne binmeye hazırlanıyor sanki. 7 Haziran’dan beri AK-CHP koalisyonunun en büyük destekçilerinden biri. Üstelik bu işi Erdoğan’ı dışlamadan yapmak gerektiğinden söz ediyor. Onu Lahey’de falan yargılama hayallerine kapılmayın, diye akıl öğretiyor.
Üstelik de bunu yazmaya başladığı ilk günden beri okuruyla kavga ettiği Cumhuriyet’te yapıyor. Hürriyet’te AKP diye yazardı, Cumhuriyet’te tepkilere rağmen AK Parti diye yazıyor inatla. Son yazısında “AK Partisi” diye bir şey uydurmuş, bir tür hibrit çözüm herhalde. Zira CH Partisi, MH Partisi diye yazmıyor.
Dün başörtüsüne, Osmanlıca dersine destek veren Nuray Mert tabii ki bugün Erdoğan’ı dışlamayalım diye yazacak. Yavaş yavaş aynı mahalleden benzer sesler çıkıp tersine göçün başlayacağını tahmin ediyorum.
Çünkü bütün bu arkadaşlar, medyadaki zafer yanılsamasına karşı Erdoğan’ın henüz bitmediğini biliyor ve sinsice pozisyon alıyorlar.
AK-CHP hükümeti hem yandaş, hem muhalif olmak için müthiş fırsat.
TRT’deki programı bitince muhalif olan Derya Sazak 700 bin dolarlık villasını “O günlerde medyada iyi para kazanılıyordu” diye açıklamıştı ya... Kilit cümle bu işte.
Nuray Mert, yeni iktidara “Beni görün, beni seçin” diye hevesle ilk el kaldıran oldu. Belki yeniden AKP kurucusu Ayşe Böhürler’in şirketi üzerinden TRT’ye gezi programı yapmak istiyor.
Belli ki liberallerin en az bir dört yıl daha Erdoğan’la mücadele edip, dışlanmayı göze alacak sabır ve dirençleri yok. Gördüler ki, muhalif olmak az maaşa talim etmek, sermayesi sınırlı küçük gazetelerde ya da bedavaya web sitelerinde yazmaya eşdeğer. Televizyonlara da çağrılmıyorlar, etkileri de kalmadı...
Hem para... Hem ego...
Oysa şimdi yeni bir medya düzeni kuruluyor, yeni sözleşmeler, yeni paylaşımlar kapıda.
Cengiz Çandar ve Hasan Cemal de bir dilim istemez mi?
Zaten AKP’yi bugünlere taşıyan liberallerin sonradan muhalif olma nedeni ilkesel farklılıklar değil, para musluklarının kesilmesiydi öncelikle. Üstelik, başından beri muhalif gibi görünenleri bile en kritik anda öyle bir destek verdi ki, iktidar nezdinde en büyük yandaşın sadakatinden daha makbule geçti.
Yetmez ama evet’çilik, başörtüsü, dinin kamusal alana yayılması, yargı bağımsızlığının yok edilmesi... Hepsini kabul edip iktidarı eleştiriyormuş gibi yaptı kullanışlı muhalifler.
Şahsi bedeli onlar için ağır oldu tabii.
Yoksa sokağa çıkamaz, denize bile giremez hale geldiler zamanla. Hasan Cemal bir gün Bodrum’da plajdan kovuldu! Roni Marguiles’in kafasına Asmalımescit’te yeşil boya dökülmesi hepsini korkuttu, eve kapandılar. Canan Barlas artık Otağtepe’deki evinin bahçesine bile çıkamıyor, komşuları nefret ediyor. İktidara ve cemaate çıkar karşılığında destek olmak ailelerinden, yakın dostlarından büyük tepkilere neden oldu.
Bir gün baktım Emre Aköz bile hükümeti eleştirmeye başlamış. Tanıdıklara sordum, “Roboski olayından sonra o da artık tahammül edememeye başladı” diyormuş eşi.
Önce Roboski, ardından Gezi zamanında AKP’yi meşrulaştıran liberallerin çıkış bahanesi oldu. Daha doğrusu, başkalarının acıları üzerinden kendini temize çekme sahtekarlığıydı.
Hafızasız bir toplum olduğumuz için kendi adlarını temize çektiler bir şekilde. Vicdanları varmış, dedirttiler. Günahlarını unutturdular, sokağa yeniden çıkabildiler ama bu sefer de maddi bedeli ağır oldu: TRT’deki programlar kalktı, sözleşmeler feshedildi, köşesiz ve maaşsız kalındı.
İkisi birden olmuyormuş...
Kimileri yüzbinlerce dolarlık bonus’lar, evler, şoförlü arabalar, yatlar, business class uçak biletlerinden feragat etmek zorunda kaldı. Herhalde maddi kayıplarının telafi edilmesini isteyecekler şimdi.
Bizler aptal olduğumuz için yeni sözleşmeler yapılırken, pastadan pay dağıtılırken, yeni kontratları eski liberaller imzalarken kendi kendimizi “Koalisyon geldi basın özgürleşti” diye kandıracağız.

ABD tarihiyle yüzleşiyor

Bayrak tartışmasını anlama kılavuzu


Güney Carolina Valisi Niki Haley kölelik tarihi ve ırkçılıkla özdeş bayrağın indirilmesinden yana.

Siyah kiliselerinin önemi: ABD’nin yüzyıllar süren kölelik tarihinde siyahların gittikleri kiliseler beyaz adamın baskının hissedilmediği yegane yerlerdi. Köleliğin kaldırılmasından sonra Amerika’da ayrıştırıcı bir yaklaşım benimsendi, beyazlarla siyahlar
‘bir arada ama ayrı’ yaşamaya mahkum edildi. Bu kiliseler siyahlar için birlikteliğin, cemaat olmanın, dayanışmanın merkezi oldular ve olmaya devam ediyorlar. Bu yüzden de tarih boyunca ırkçıların bir numaralı hedefiydi. Kundaklandılar, saldırıya uğradılar. Güney Carolina Eyaleti’ndeki bireysel terör saldırısı gösterdi ki siyah kiliseler hâlâ ırkçı nefretin hedefi.
Bayrak neden mesele?: Amerikan İç Savaşı, Lincoln’ün seçilmesinden sonra patlak verdi. Güney eyaletleri birleşip ayrılmak istedi. Başlıca amaçları kölelik düzeninin devam etmesiydi. Lincoln ise köleliği kaldırmayı planlıyordu. Güney eyaletleri “Konfedere Devletler” adı altında toplanıp kendilerine bugün tartışmalara neden olan bayrağı üç ayrı denemeden sonra benimsediler. İç Savaş’ın başladığı Güney Carolina’da, yıllar sonra ırkçı katliam yapan teröristin bu bayrakla çekilmiş fotoğrafları cinayetle bayrağı özdeşleştirdi.
Konfedere Devlet Bayrağı Amerikan İç Savaşı’nda Güney eyaletleri tarafından benimsendi.

Bayrak kalkmalı mı?: Kusursuz bir benzetme olmayacak ama şöyle açıklayayım: Hani Hürriyet’in logosunda “Türkiye Türklerindir” yazıyor ve yıllardır bunun kaldırılması tartışması var ya... İşte Konfedere Devletler Bayrağı da ABD’nin buna benzer bir tartışması. Hiç kimsenin gücü bu bayrağı silmeye, katlayıp müzeye kaldırmaya yetmiyordu. Son terör saldırısına kadar... Güney Carolina Valisi bu bayrağın kaldırılması gerektiğini söyledi. Ancak 3’te 2 yasal çoğunlukla kaldırılması kanunen zorunlu olduğu için henüz bu eyalette bir adım atılamadı. Cumhuriyetçiler’in eski başkan adayı Mitt Romney en sert açıklamayı yaptı bayrağa karşı. Apple, içinde bu bayrağın yer aldığı oyunları App. Store’dan kaldırdı. İki hafta önce hiç kimse ağzını açıp bu bayrak aleyhinde hiçbir şey söyleyemezdi oysa. Cumhuriyetçi olan Alabama Valisi ise bir günde emretti ve bayrak eyalet binasından indirildi: Demek ki oluyormuş...
Obama bile çaresiz: Kanye West son dünya turnesinin resmi kostümlerinden birinde pilot ceketine bu bayrağı işleyerek anlamını yeniden tanımlamaya çalıştı. Siyah bir hip-hop yıldızının köleliğin simgesini üzerinde taşıması tartışmalara neden oldu. Bayrağın anlamını politik pozisyonuna göre herkes farklı yorumluyor, oysa burada tek bir tarafın ne düşündüğü önemli: Siyahların. Zira bayrak da, İç Savaş da siyahların temel hak ve özgürlükleriyle ilgili. Ve bu bayrağı taşıyanlar özgürlüklere karşıydı. Eğer bu simgenin hedefindeki insanlar rencide oluyorsa bu bayrakta ısrar etmenin anlamı ne? Tabii ki bayrağı kaldırmak bir jest, göstermelik bir adım. Önemli olan beyinlerdeki ırkçılığı yok etmek. ABD’nin ne yazık ki hâlâ kaplumbağa hızıyla ilerlediği bir mesele bu... Üstelik siyah başkana rağmen. Güney Carolina’daki terör saldırısından sonra Barack Obama’nın sesine çaresizlik yansımıştı: Dünyanın en güçlü liderisin, silahların denetlenmesi konusunda onlarca açıklama yapmışsın ama elini kolunu bağlamışlar.

“Deyt” üzerine bir inceleme

Bir gece yatalım mı?




Komedyen Aziz Ansari günümüz kadın-erkek ilişkilerini inceliyor kitabında.

AB­D’­de ya­şa­ya­rak öğ­ren­di­ğim şey­ler­den bi­ri ‘da­te­’e git­mek ol­du. Türk­çe­ye “çık­ma tek­lif et­me­k” di­ye çe­vir­me­ye ça­lı­şı­yo­rum, ama tam an­la­mıy­la kar­şı­la­mı­yor. O yüz­den ‘dey­t’ di­ye­lim.
Deyt bir Ame­ri­kan alış­kan­lı­ğı... Bir­bi­rin­den hoş­la­nan iki ki­şi­nin bir­kaç ke­re ye­me­ğe çık­ma­sı, bir­bi­ri­ni sev­me­si, se­viş­me­si de­ğil sa­de­ce. Da­ha çok pro­fes­yo­nel bir ele­me ve süz­me sü­re­ci.
Bir iş gö­rüş­me­si gi­bi...
Ge­nel­lik­le bir ka­deh iç­ki dey­t’­ine çı­kı­lı­yor. Ye­me­ğe çık­mak bir son­ra­ki aşa­ma ya da bü­yük bir öz­ve­ri.
Dey­t’­in en bü­yük ama­cı ev­le­ni­le­cek ide­al eş bul­mak. Bu yüz­den bir sa­at­lik dey­t’­te he­men bel­li kri­ter­ler test edi­li­yor. İşi gü­cü var mı, na­sıl, ai­le­si na­sıl bi­ri, kül­tür­lü mü... Ta­bi­i ço­ğu za­man ka­dın­lar da, er­kek­ler de tek bir dey­t’­e çı­kı­yor, tek bir dey­t’­e gö­re yar­gı­lı­yor kar­şı­sın­da­ki in­sa­nı. Ve yo­lu­na de­vam edi­yor...
Cid­di bir me­sa­i ge­re­ki­yor deyt işi­ne... NY’­da ar­ka ar­ka­ya deyt sı­ra­la­yan in­san­lar var, ço­ğu za­man ilk bu­luş­ma­nın de­va­mı gel­mi­yor...
On­li­ne ser­vis­ler, OK Cu­pid ya da Tin­der iş­le­rin bo­yu­tu­nu de­ğiş­ti­ri­yor: Hem ko­lay­laş­tı­rı­yor, hem kar­ma­şık­laş­tı­rı­yor.
Bu deyt me­se­le­si­ne epey za­man­dır ka­fa­yı tak­mış­tım, bir sos­yal fe­no­men ola­rak ne ol­du­ğu­nu an­la­ma­ya ça­lı­şı­yor­dum. İm­da­dı­ma ko­med­yen Aziz An­sa­ri­’nin “Mo­dern Ro­man­ce: An In­ves­ti­ga­ti­on” isim­li ki­ta­bı ye­tiş­ti.
“Parks and Rec­re­atio­n” di­zi­sin­den bil­di­ği­miz An­sa­ri cid­di bir in­ce­le­me ki­ta­bı yaz­mış, sos­yo­log Eric Kli­nen­ber­g’­le bir­lik­te. SMS me­saj­la­rı in­ce­le­miş­ler, Ka­ta­r’­dan Tok­yo­’ya fark­lı yer­le­re gi­dip baş­ka kül­tür­ler­de deyt iş na­sıl iş­li­yor, araş­tır­mış­lar.
Me­se­la Fran­sa­’da AB­D’­de­ki gi­bi bir deyt kül­tü­rü yok. Ki­tap­ta­ki ör­nek SMS’­ler­den bi­rin­de bir er­kek bir ka­dı­na “Bu ge­ce ya­ta­lım mı­” di­ye doğ­ru­dan so­ru­yor. Ka­dın da o ge­ce ha­va­sın­day­sa ona gö­re ya­nıt ve­re­ce­ği­ni an­la­tı­yor.
Aziz An­sa­ri­’nin tav­si­ye­si: Se­ri dey­t’­le­re çık­ma­yıp bir ki­şiy­le bir­den faz­la kez bu­lu­şun, bi­ri­ne da­ha faz­la şans ve­rin...
Bu ki­tap­tan da­ha faz­la bah­set­mek is­te­rim. Ama Tür­ki­ye­’ye bi­raz ya­ban­cı mı ka­çar? Tür­ki­ye­’de­ki deyt or­ta­mın­dan da­ha epey uzak­laş­tım. As­lın­da çok me­rak edi­yo­rum; bu ko­nu­da tec­rü­be­le­ri­ni­zi de öğ­ren­mek is­te­rim...
İs­ter­se­niz tar­tış­ma­yı ora­ye­gin.tumblr.co­m’­a ta­şı­ya­lım, ora­dan ko­nu­şa­lım.

İlhan Selçuk’a yapılır mı?

Affedilemez bir ayıp




İlhan Selçuk’un gözaltına alınacağını Fehmi Koru önceden yazmıştı.

Fehmi Koru yıllarca köşesinden Cumhuriyet gazetesini ve İlhan Selçuk’u hedef gösterdi...

İlhan Selçuk’un Ergenekoncu olduğunu yazdı... Tutuklanacağını yazdı...
Bunu yazdığı gün İlhan Selçuk gözaltına alındı. İlerleyen yaşına rağmen merdivenleri üçer-beşer çıkan İlhan Selçuk’un bu operasyonlardan sonra sağlığı bir daha hiç düzelmedi...
Şimdi Cumhuriyet kalkmış o Fehmi Koru’yla söyleşi yapmış, manşete çıkarmış. Üstelik Koru başka bir gazetenin yazarı, o kadar kıymetli fikirleri varsa kendi gazetesinde yazar zaten...
Yıllarca Fehmi Koru’nun gerçek yüzünü ifşa eden, Bahri Baba Parkı diye yazılar yazan Hikmet Çetinkaya... Bir satırla bile olsa insan itiraz eder, göstermelik bile olsa.
Bu ayıp hepinizin.

İletişim: Bana Twitter, Facebook ve Instagram’dan ulaşabilirsiniz: @orayegin.