Yürüttükleri soruşturmaları elinden alınan cumhuriyet savcıları açığa alınır, büyük bir gizlilik içinde adli görevlerini yerine getiren emniyet mensupları ya cezaevine atılır ya da meslekten çıkarılırsa bu ülkede yolsuzlukla, rüşvetle, kara parayla mücadele edildiği söylenebilir mi? AKP’li siyasetçilere, siyasetçi yakınlarına, üst düzey bürokratlara dayanan rüşvet iddialarının kaldığı yerden soruşturulmasından çok, kapatılması için çaba gösterildiği yolunda kamuoyunda kanaat oluştu.
Bakanların telefonlarının dinlediği, onlar hakkında rapor yazdıkları gerekçe gösterilip tutuklanan, meslekten atılan, açığa alınanları zor bir hukuki süreç bekliyor. Çünkü, kendilerini anlatmakta hayli zorlanıyorlar.

BELGELERE NASIL ULAŞILDI?

Dönemin Mali Şube Müdür Yardımcısı Yasin Topçu, istifa ettirilen bakanlar Zafer Çağlayan, Muammer Güler ve Egemen Bağış hakkında rapor yazarak soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı Celal Kara‘ya göndermekle suçlanıyor. Topçu‘nun savunmasını okuyalım:
“İddia edildiği gibi, yasama dokunulmazlığı olan bakanlar aleyhinde direkt delil toplanmadı ve haklarında soruşturma yürütülmedi, dinleme ve izleme faaliyetleri gerçekleştirilmedi, temsil kabiliyetlerine halel getirecek hiçbir faaliyet icra edilmedi. Hakkında suç şüphesi sebebiyle mahkemeden alınan iletişimin tespiti ve teknik araçlarla izleme kararları bulunan başka şahısların takibi sırasında, bakanların suç ve suç grubuna temasları, yine adı geçen bakanlar açısından değil takibi yapılan Rıza Sarraf grubu açısından ele alındı.”
Veren ve alan açısından rüşvet tek bir suç olduğu için, rüşvet veren ile ilgili deliller, aynı zamanda rüşvet alanla da ilgilidir. Aynı şekilde rüşvete aracılık eden bir şüpheli ile ilgili deliller, hem rüşveti veren hem de rüşveti alan ile ilgilidir.

YAŞANANLARIN ŞEMASI

Konu çok çarptırılıyor. Bakanlarla ilgili rüşvet çarkını da şemayla anlatalım:


B, yasama dokunulmazlığına sahipse, bu durum A ve C hakkında yürütülen soruşturmayı etkilemez ve bunlara bir ayrıcalık tanımaz. A ve C’ye yönelik yapılan adli çalışmalar kapsamında toplanan aynı deliller, dokunulmazlığı bulunan B’nin de suçun bir tarafı olduğuna, yani rüşvet aldığına işaret ediyorsa, bu deliller ayrıca B’ye özel soruşturma ve kovuşturma yapacak mekanizmalara intikal ettirilir.
Suçun tipikliği gereği rüşvet, ancak iki tarafında oturanın bulunması ile çalışan bir tahterevalliye benzetilir. Rüşvet alan yok sayılarak, rüşvet veren suçlanamaz. Bu sebeple dokunulmazlığı olmayan A’ya, deliller ışığında rüşvet verme suçlamasında bulunabilmek için A’nın, dokunulmazlığı olan B’ye rüşvet verdiğini belirtmekten başka çare yoktur.

BAKANLAR NASIL GİRDİ?

Çağlayan, Güler ve Bağış‘ın bu rapora alınmasının sebebi, Rıza Sarraf grubunun takibinde bakanlara rüşvet verdiği iddialarından kaynaklandı. Rüşvet verme hareketine dair deliller aynı zamanda rüşvet almanın da kanıtı olarak gösterildi. Çok çarpıcı bir biçimde savunma devam ediyor:
“Bakanlardan ikisinin örgüt yöneticiliği, birisinin ise Sarraf‘ı yönlendirdiğine dair bulgular mevcut... Takibi yapılan şüphelinin örgüt içerisindeki konumunu belirlerken başka bir kişi için de (yani adı geçen bakanlar için de) örgüt yöneticiliğine işaret etmesi sebebiyle bu durum rapora yansıtılmıştır.”
Ama dosyalar şimdi kapatıldı. Siz öyle sanın. 7 Haziran’da yapılacak seçim öncesi “Bunun hesabını sormayan namerttir” diyecek siyasilerin iktidara gelebileceği ya da iktidar ortağı olabileceğini de unutmayalım. Hesap sorulmasını isteyen seçmene büyük görev düşüyor.