7 Haziran seçimlerinden sonra siyasal görüşmeler biçimsel ilişkiler olarak sürdü. Ankara Garı vahşetinden sonra MHP dışında bir araya gelişler de bir yarar sağlamadı. Gerginlik, seçim atışmalarıyla sürüyor. Toplumsal barışın sözde kaldığı bir gerçek olduğu gibi Suriye olayları, göçme- sığınmacı barındırması ve özellikle arkası kesilmeyen PKK saldırıları açıkça ortada. İktidarın cumhurbaşkanına bağımlılığı doğal ve hukuksal olmasa da onun AKP üzerindeki egemenliğiyle sonuca ilişkin tek söz sahibi olduğunda da artık kuşku kalmadı. Gereksiz yeni seçim nedeniyle yine alanda.
Daha nice aksaklık ve aykırılığın yaşandığı ortamda sorunlara ilişkin kendi kendine söyleşi insanın çözüm arama, neden bulma, kanıya varma yöntemine dönüştü. Hukuk devletiyle ilişkisiz durumlar, olaylar geleceğe ilişkin istenmeyen olasılıkları çağrıştırıyor.
BÖYLE OLMAZ
Özenle uymak, korumak, güçlendirmek ve benimsetmekle görevli olduğu ilkelere, uygulamak ve uygulatmak zorunda olduğu kurallara, bağlı kalmakla yükümlü bulunduğu andına aykırı söylem ve eylemleriyle bir devlet yöneticisi olabilir mi, yerinde kalabilir mi?
Anayasa'ya uymayan, Anayasa'yı tanımadığını söyleyen, kendini kurallara değil de kuralları kendine bağlı sayan kimse devlet yöneticiliğini sürdürebilir mi?
Vatan kurtaran, devlet kuran kimseyi yadsımak, anmamak bir yana ona saldıran devlet temsilcisi alkışlanır mı?
Ulusu particilikle ayrıştırıp seçim afişlerine “Sen ben yok, biz varız” şaşırtması yazanlara inanılır mı?
Kendileri gibi düşünüp davranmayanlara düşman gözüyle bakan, yandaşlarına belirgin ayrıcalıklar tanıyan yönetici olur mu?
İnanç sömürüsünü seçim aracı kılan, sorumlu olduğu devlet ilkelerine karşı çıkan, Anayasa'nın değiştirilmesi önerilemez kurallarını koruyacağını söyleyemeyen siyasetçiye güvenilir mi?
Dün söylediğinin bugün tersini söyleyen kimse desteklenir mi?
Yolsuzluk ve rüşvetle ünlenircesine adından söz edilen, edinimleri değişik söylentilerle tartışılan, yurttaşlarına saldıran, yakışmayan sözler söyleyen, yakın çevresinin yoğun tepkiler aldığı kimselere görev verilir, makamlar teslim edilir, devleti, ulusu temsil etmelerine katlanılır mı?
İnsanlıkla bağdaşmayan durumların dindarlıkla bağdaşmayacağı gerçeğine karşın ilkellik, bağnazlık ve sapkınlığı yeğlemenin anlaşılır yanı var mı?
IŞİD'i kimler, ne ile nasıl besledi, aydınlanıyor mu? Olumsuzluklar güçle, yetkiyle, maskeleniyor mu?
Yargı kararları uygulanıyor mu? “Çifte standart” eleştirileri duyuluyor mu?
7 Haziran sonrası koalisyon görüşmelerinde günümüz Başbakanı ağabeyi “günümüz cumhurbaşkanının söz konusu edilmemesini” isterken buyruklarındaki medyanın Atatürk ve İnönü saldırılarına hiç ses çıkarmamıştı. Bu ilgisizlik bir şeyler anlatmıyor mu? Şimdi de Ankara Garı vahşetinin oylarını artırdığını söylüyormuş.
Ne dersiniz?