New Scientist'te yer alan habere göre, Kanada'daki British Columbia Üniversitesi'nden antropolog Benjamin Purzycki'nin liderliğini yaptığı ekip, dünyanın farklı bölgelerinden olan Brezilya, Sibirya, Tanzanya, Fiji, Vanuatu, Mauritius'taki toplam 8 farklı topluluktan 591 dindar insanı incelemeye aldı.




[caption id="attachment_108778" align="aligncenter" width="670"] Fotoğraflar: Shutterstock[/caption]

Bu kişiler Hristiyanlık, Hinduizm, Budizm ve yerel geleneklerden olan animizm ile atalara tapınma gibi bir dizi inanca sahip olarak tasarlanan bir oyuna dahil edildi. Oyunda kendi topluluklarına finansal kayırmayı veya kendi dinine uzak kişiye tamamen tarafsız davranma opsiyonları tanındı.


Her bir katılımcıyla yapılan mülakatlarda, dini inançları, tanrısının veya tanrıçasının ne kadar ahlaka ve cezalandırmaya önem verdiği ve bu bilginin bireyin tanrısal bilgi etkisinde kalan davranışları ölçüldü.


Araştırmacılar, her şeyi bilen, cezalandırıcı tanrılara inananların, aynı inancı paylaşmadıkları insanlara daha çok para verdiklerini gözlemlediler.

'CEZALANDIRMA' İNSANLAR İÇİN İTİCİ BİR MOTİVASYON


Nature'da yayımlanan araştırmasını anlatan Benjamin Purzycki, gözetleyen, yargılayan ve cezalandıran bir tanrı inancına sahip insanların kayırmaktan çok adil davranmaya daha çok meyilli olduklarını belirtiyor. Purzycki'ye göre katılımcılar eğer adil ve işbirlikçi davranmazlarsa tanrısının onu cezalandıracağını düşünüyor.


Purzycki, insan doğası için ödüllendirilmekten ziyade cezalandırılma tehdidinin çok güçlü bir motivasyon kaynağı olduğunu belirtiyor ve ekliyor: "Sonuçta bizim de çok benzer anayasalarımız var; Ne zaman gözetlendiğimizi hissetsek veya bir cezalandırılma tehdidi farketsek, davranışımı değiştiriyoruz."

DAHA ÇOK ÇOCUĞU OLANLAR DAHA KAYIRMACI


Araştırmanın bir diğer ilginç çıkarımı da, daha fazla çocuk sahibi olanların daha çok kayırmacı davranmaya meyilli olduğunun ortaya çıkması oldu.

Araştırmacılar, benzersiz global bir kültür içinde yaşadığımızı düşünürsek, dindarlığın, benzer inançlara sahip yabancılara doğru işbirliği, adalet ve güven ilişkilerinin genişletebileceğini düşünüyor.


Din dışı normlara ve dini ritüellere ek olarak, polis, ekonomik piyasa ve mahkeme gibi kurumların günümüzde ahlaklı, bilgili ve cezalandırma rolüne üstlendiklerini belirten ekip, bu sayede sosyal toplulukların sınırlarını da genişlettiği görüşündeler.

TOPLUMSAL DAYANIŞMA 'KORKULAR' ÜZERİNE KURULUYOR


Putzycki, araştırmalarının sosyal dayanışmanın korkular üzerinden inşa edildiğine bir kanıt teşkil ettiği belirtirken Oxford Üniversitesi'nden evrimsel biyolog Dominic Johnson, bu görüşle aynı fikirde olduğunu söylüyor:


"Toplumu genişletmek, toplumların birbirleriyle kolayca ve sürdürülebilir bir işbirliğini geliştirmek ancak tanrıların yardımıyla başarılabilirdi."


Johnson, araştırmanın, ahlakçı tanrıların evrimde ve antropolojideki rolünü anlamada önemli katkı sağladığını belirtiyor.

ÇEVİRİ: REHA BAŞOĞUL