Ayla ÖZDEMİR / ayla@sozcu.com.tr

Nevruz Bayramı ya da kısaca Nevruz, birçok kültür tarafından kutlanan geleneksel yeni yıl ya da doğanın uyanışı ve bahar bayramı olarak adlandırılır. 2010'dan başlayarak Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 21 Mart'ı "Dünya Nevruz Bayramı" olarak kabul etmektedir. Ülkemizde her yıl Nevruz yaklaşınca akla gelen "Nevruz kimin bayramı?" sorusunu Cumhuriyet'in asırlık çınarı ünlü Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ şöyle cevaplıyor: Nevruz, tüm toplumlara Sümer'den yayılmıştır.

Nevruz kimin bayramıdır? Nevruz'da neden ateş yakılır? Cumhuriyet asırlık çınarı ünlü Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ yanıtladı. FOTO: DEPOPHOTOS


Asya halkları tarafından paylaşılamayan bir gün Nevruz ( yeni gün = yeniden doğuş) şenlikleri ve hepsi bunun kendi kültüründen kaynaklandığını öne sürüyor.

Ülkemizde her yıl Nevruz yaklaşınca akla gelen "Nevruz kimin bayramı?" sorusunu Cumhuriyet'in asırlık çınarı ünlü Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ şöyle cevaplıyor:
Nevruz bir Sümer inanışıdır ve tüm toplumlara da Sümer'den yayılmıştır.

"BATI NE BİLİYORSA ÖNCE DOĞUDAN ÖĞRENMİŞ"

Ünlü Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ, 'Sümerliler Türklerin Bir Koludur : Sumer-Türk Kültür Bağları' adlı çalışmasında, Türkler ile Sümerliler arasındaki kültür ve dil bağlantılarını bir araya getirerek “Sümerliler Türklerin Bir Koludur” diyor.

Batı ne biliyorsa önce doğudan öğrenmiş. daha sonra yine Türkler’in adeti olan ateş kültü eklenmiş diyen Muazzez İlmiye Çığ'ın Nevruz'a yönelik açıklamaları şöyle: 

"Nevruz ve Sumer Bereket Kültü Ayni Kaynak Değil mi? Bakalım sizler buna ne diyeceksiniz?"

Sumer’in aşk tanrıçası İnanna Çoban tanrısı Dumuzi ile evlenir. Bir süre sonra tanrıça, kız kardeşi yeraltı tanrıçası Ereşkigal’i ziyarete gider. Yeraltına giden, kurala göre yeryüzüne çıkamaz. Tanrıça bunun kendisine uygulanacağını düşünemez ama yine her ihtimale karşı vezirine “eğer üç gün içinde dönemeyecek olursa tanrılar meclisine gidip kendisini kurtarmaları için yalvarmasını “ söyler.

Geçekten tanrıça geri dönmeyince veziri söyleneni yapar ve bilgelik tanrısı Enki’nin yardımı ile yeraltından çıkabilir, fakat tanrıça’nın, yerine birini bırakması gerek. Tanrıça ve yerine birini götürmek üzere gelen yeraltı cinleriyle, yerine gönderecek kişiyi bulmak için çıktıkları yeryüzünde dolaşmaya başlarlar. Tanrıçanın kaybolmasından bütün tanrılar çok üzgündür, kimseyi kıyamaz vermeye tanrıça. Kocasının bulunduğu yere geldiklerinde, Dumuzi’nin karısının yokluğundan hiç etkilenmemiş olarak tahtında yan gelip oturduğunu gören tanrıça, büyük bir kızgınlıkla “alın götürün bunu” der. Cinler yaka paça, vura döve tanrıyı götürürler yeraltına. Tanrı oradan çıkmak için bir hayli uğraşır ama bir türlü başaramaz. En sonunda Dumuzi’nin kız kardeşi rüya tanrıçası tanrılar meclisine giderek kardeşi yerine yarım yıl yer altında kalmayı kabul eder ve böylece Dumuzi yarım yıl için yeryüzüne çıkar ve karısı ile birleşir. Bu birleşmeden yeryüzüne büyük bolluk gelir. Tahıllar büyür, hayvanlar yumurtlar, doğurur. Bu tam baharın başladığı gün ve gecenin ayni uzunlukta olduğu günlere rastlar. Bu birleşmeyi zamanın kralı ile bir baş rahibeyi evlendirerek büyük şenliklerle kutlar Sumerliler. Bu şenlikte Sumer ozanları, müzisyenleri tanrının ağzından tanrıçaya, tanrıçanın ağzından tanrıya, onların yerine kral ve rahibenin birbirlerine çeşitli sazlar eşliğinde açık saçık şiirler, şarkılar söylemişler.

Bu törenlerin Filistin’e geçerek kral Süleyman zamanında kutlandığını, onun zamanında yazılan Sumer şiirlerine benzer şiirleri, Tevrat Neşideler Neşidesi Bab 2:5-6 de bulmamızdan anlıyoruz:

Kuru üzümle bana kuvvet verin, elma ile canlandırın!

Çünkü aşk hastasıyım ben,

Sol eli başımın altında olsun,

Sağ eli beni kucaklasın!

Sümer’de:

Sevgilim kalbimin adamı,

Sağ elini kadınlık organıma koydun,

Sol elin başımı okşadı,

Ağzımı ağzına dayadın,

Dudaklarımı başına bastırdın. (Bu şiirlerin daha fazlası için : Muazzez İlmiye Çığ. Kuran ,İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki kökeni s.71-73, Bereket Kültü ve Mabet Fahişeliği s.64 Süleyman’ın Şarkılar Şarkısı)

İşte Dumuzi’nin yer altından çıkışı, tanrıça İnanna ile birleşmesi, bunun sonucu ortalığa bereket gelmesi, bütün Asya halkları arasında “yeni bir gün” Nevruz olarak kutlanmış. Bu bir taraftan yeniden doğuşu, diğer taraftan bolluğu bereketi simgeliyor.

 


"HIDIRELLEZ ŞENLİKLERİ DE BUNA DAYANIYOR" 

Anadolu’da kırlarda, Tahtakuşlar köyünde mezarlıkta kutlanan Hıdırellez şenlikleri de buna dayanıyor. Hızır ile İlyas peygamberin birleşmesi olarak algılanan bu gecede iki yıldızın birleşmesi beklenir. Bu iki yıldız Dumuzi’yi simgeleyen çoban yıldızı ile Tanrıça İnanna’yı simgeleyen Venüs yıldızıdır. Bu şenlikler Avrupa’ya geçerek Anglosaksonlar arasında ilkbahar tanrıçası Estor bayramı olarak kutlanmış. Estor= İştar= İnanna. olarak Sumer bereket kültünün sürdüğünü görüyoruz. Saksonlarda bu tanrıçanın simgesi tavşan. Bu yüzden tavşan kutsal sayıldığı için bazı çevrelerde hala eti yenmiyor.

+325'de İznik’de toplanan konsülde Asya’dan gelen Türkler’in getirdiği ve Hristiyan olan halklar tarafından sürdürülen bu geleneği kaldıramıyorlar. Onun yerine Dumuzi’nin yeraltından çıkması “İsa'nın yeraltından çıkması” na döndürülerek Easter, Ostern Bayramı olarak boyalı yumurtalarla kutlanmaya başlanıyor. Dumuzi adı takvimimizde “Temmuz”, Türkmenistan’da yaz ayları Tomuz adı olarak sürüyor.

Nevruz’da Ateş yakmak da iki kaynaktan geliyor :

1- Vaktiyle İran kralı Cemşit =Mazenderan (aslı Türk) ormanda tavşan avlarken attığı oku bir taşa çarpar, çarpması ile taştan çıkan kıvılcımlar otları yakar. İlk gördükleri bu ateşten korkarlar ve ona saygı duyarlar.

2- Ön Türklerde halkına iyi hizmet etmiş bir bey= Buğ ölünce büyük bir ateş yakarak cesedi içine atıyorlar. İnançlarına göre yanan cesetten ruh çıkıyor ve tanrıya kavuşuyormuş.  Bu arada halk çeşitli yemekler yiyip müzik ve oyunlarla onu kutlarmış. İşte Nevruz'da ateş yakma bundan da gelebilirmiş.

Muazzez İlmiye Çığ, açıklamalarını şöyle noktalıyor:  "Bunu okuyan değerli! bilim adamlarımız yine bana, "Televole yapıyor" diyecekler ama gerçek bu. Onlar kafalarını değiştirerek biraz doğuya baksınlar. Çünkü Batı ne biliyorsa önce doğudan öğrenmiş. Daha sonra yine Türkler’in adeti olan ateş kültü eklenmiş."