Geçmiş dönemlere ait  yeni bilgilerin elde edilmesi ve tarihin aydınlatılması adına büyük öneme sahip olan gizli geçit ve insan iskeletinin görüntüleri de bir belgesel ile sunuldu. Alacahöyük'teki arkeolojik kazı çalışmaları sırasında arkeologların yaşadıkları, buluntuları nasıl değerlendirdikleri, Nuray Karadeniz'in çektiği “Tarihin İzinde” isimli belgesel ile anlatıldı. Belgesel çekimleri yapılırken yaklaşık 3 bin 300 yıllık gizli geçidin ve Hitit dönemine ait olduğu sanılan iskeletin görüntüleri de gözler önüne serildi.

Foto: İHA Foto: İHA


"KAZI ARKEOLOJİK AÇIDAN CİDDİ BİR ÖNEM TAŞIYOR"


Tarihin İzinde belgeselini diğer belgesellerden ayıran yönün kazı ekibinin dünyasını da anlatması olduğunu dile getiren Nuray Karadeniz, “Tarihin İzinde yirmi dakikalık bir belgeseldir. İlk bölümümüz olan Alacahöyük Türkiye’nin ilk milli kazı yapılan yeridir. Kazı ekibi orada gizli bir geçide ulaştı ve orada kazılar hala devam ediyor. Bu gizli geçidin üzerinde iskelete rastlanmış ve bizde bunu görüntüledik. Hitit Dönemi’ne ait herhangi bir iskelete rastlanmamış şu ana kadar Alacahöyük’te. Beylik Mezarları var ama onlar Hatti Dönemi’ne tarihleniyor. Hitit Dönemi’ne ait bu güne kadar iskelet bulunmadığı için bu kazı şuan arkeolojik açıdan ciddi bir önem taşıyor” diye konuştu.

Foto: İHA Foto: İHA


“ARKEOLOJİ TARİHİNDE YENİ BİR ÇIĞIR AÇACAK”

Alacahöyük’te bulunan gizli geçidin önemini vurgulayan Karadeniz, “İskeletten alınan örnekler şu an incelemeye gönderilmiş, eğer bu Hitit Dönemi’ne ait bir iskelet ise bu arkeoloji tarihinde yeni bir çığır açacak. Eğer bulunan gizli geçit arkeologların düşündüğü yönde ilerleyecekse bu da arkeoloji tarihinde bir çığır açacak. Tarihin İzinde belgeseli Hitit döneminin arkeolojik dünyasında değişime neden olabilecek bir buluntunun görüntülerini almış oluyor” dedi.

Kazı çalışmaları Kültür ve Turizm Bakanlığı adına Ankara Üniversitesi tarafından yürütülüyor. Keşfedilen gizli geçidin üstünde bulunan iskeletin Hitit dönemine ait olup olmadığına dair incelemeler devam ederken, arkeologların bölgedeki çalışma süreleri uzatıldı.

Alacahöyük'ün tarihçesi 

W.C. Hamilton 1835 yılında, Alaca Höyük'ü, o zamanki adıyla, İmat / Höyüğü bilim âlemine tanıtmıştı . 1835 yılından Theodore Macridy Bey'in 1907 yılında Alaca Höyük'te ilk bilimsel kazmayı vurmasına kadar, 72 yıl geçmiştir. 1861'de G. Perrot, 1881'de W. Ramsey, 1893'de E. Chantre, burayı gezmişler ve özellikle açıkta duran sfenksli kapı ile ilgilenerek, küçük çapta kazı çalışmalarında bulunmuşlardır.

Bu gezginlerin Alaca Höyük'ü tanıtmaları, birçok bilim insanının burayla ilgilenmesine neden olmuştur. Macridy Bey'in 1907 deki kazısını takiben, 1910'da R. C. Thompson, burada bulduğu taş baltayı yayınladı. Daha sonra, Höyük'ü ziyaret eden Chicago heyetinden H. H. Von der Osten, 1926'da bilimsel tanıtımı kapsamlı bir şekilde yapmıştır.

1907 yılında Macridy Bey özellikle, sfenksli kapı üzerinde ve kapı kuleleri önünde 15 gün kadar çalışmıştır. Araştırmaları sırasında, Alaca Höyük'teki poterni (Gizli yeraltı geçiti) görmüş ve Boğazköy'dekilerle benzerliğini vurgulamıştır . 1907 yılından 1935'e kadar Alaca Höyük'te çalışma yapılmamış ancak ünü, arkeoloji dünyasında yer etmeye başlamıştır.

1931 yılında Türk Tarih Kurumu'nu kuran Atatürk, Ankara'da Ahlatlıbel kazısını yaptırdıktan sonra, hiç görmediği ancak, kitaplardan tanıdığı Alaca Höyük'te kazı yapılmasını istemişti. O dönemde devletin bütçesini de dikkate alan Atatürk ilk kazı mevsiminde kendi cebinden 3000 lirayı Afet İnan'a vererek, kazı giderlerinin karşılanmasını sağlamıştır.

İlk milli kazı olan Alaca Höyük Kazısı, 1935 yılı 22 Ağustos günü başladığı zaman, Höyük Köyü ören yerinin üzerinde bulunuyordu . Bunu dikkate alan, Alaca Höyük Kazısı'nın ilk başkanı Remzi Oğuz Arık, araştırmalarına köy meydanında ve ören yerinin çevresinde başlayabilmişti. Kazının başlangıcından kısa bir süre sonra, Eski Tunç Çağı kral mezarlarından bazıları bulundu.

Atatürk'ün emriyle, bir yandan ören yeri üzerindeki Alaca Höyük Köyü ovaya taşınırken, 1936 yılından itibaren de ilk milli kazının başkanlığı, Dr Hamit Zübeyr Koşay'a verilmişti. Kazının ikinci yılından itibaren Alaca Höyük'ün tabakalaşması belirlenerek yayınlar buna göre yapılmaya başlanmıştır.

1935 yılında Eski Tunç Çağına tarihlenen üç krali mezara ilave olarak, 1936 yılında 3 krali mezar daha bulunmuştur. Ayrıca, 2. Kültür katı diye tanımladıkları Hitit Dönemine ait bol miktarda eser ele geçmiştir.

1937-1939 yılları arasında yapılan kazılarda ise, daha önce bulunan 6 kral mezarına, 7 kral mezarı daha eklenmiştir. Böylece bulunan Eski Tunç Çağı Kral mezarlarının sayısı 13'e yükselmiştir. Buna paralel olarak Alaca Höyük'teki kalıcı mimari eserlerden sfenksli kapı ve sfenksli kapı kule kabartmalarından sonra, mabet-saray diye anılan anıtsal bina, gün ışığına çıkartılmıştır.

Mezopotamya'daki Ur Kral mezarlarının çağdaşı olan Alaca Höyük Eski Tunç Çağ prens ve prenses mezarlarında açığa çıkartılan standartlar, güneş kursları, sisturumlar, altın, gümüş ve tunç kap kacaklar, takılar ve mobilya aksamları, bilim âlemi ve aydın kesimce çok iyi tanınmaktadır. Bunlar arasından özellikle standartlar/güneş kursları yanlış bir algılama ile "Hitit güneş kursları" olarak yaygın bir şekilde anılmaktadır. Hâlbuki bu eserler, Hititlerin Anadolu'ya gelişlerinden yaklaşık 300-350 yıl öncesine, Eski Tunç Dönemine, bir başka deyişle Hatti Çağına aittir. Büyük olasılıkla, Alaca Höyük krali mezarları, Alaca Höyüklü Hatti prens ve prenseslerine ait olmalıdır.

Bu standartlar/güneş kursları başta Ankara Üniversitesi olmak üzere, birçok kuruluşun simgesi haline gelmiştir. Kuzey Kıbrıs Cemaat Meclisi, bir zamanlar Kültür Bakanlığı, Ankara şehrinin mahkeme ile tescilli simgesi, Eti Bisküvileri, Hitit Gıda ve Hitit Seramik bunlardan birkaçıdır.

Bunların yanında yekpare, yirmi dört ayar altından, dövme yoluyla yapılmış testicikler, maşrapalar ve takılar, teknik açıdan dönemim eriştiği seviyeyi yansıtmaktadır. Altın ve gümüş takılar, kap ve kacaklar, ayrıca, dönemin sosyo-ekonomik yapısını da yansıtır. Alaca Höyük Eski Tunç Çağı Kral mezarlarının ölü hediyeleri, Troya Hazineleri ve Orta Anadolu'daki çağdaşı buluntular ele geçmeseydi, biz, Hatti Döneminin, Eski Tunç Çağında eriştiği yüksek seviyeyi, bilemeyecektik.

1940-1948 yılları arasında yine Türk Tarih Kurumu'nun desteğiyle Hamit Zübeyr Koşay ve Mahmut Akok, Alaca Höyük'te kazılara devam ettiler. Kazılarında, Frig ve Hitit Çağlarına ait küçük buluntular, bol miktarda ele geçmiştir. Mabet-saray binasını da bütünüyle açığa çıkartan araştırıcılar, ilk kez katmanlara göre kapsamlı bir yayın yapmışlardır.

Eski dönem kazılarının ören yerindeki en görkemli kalıcı eserlerinden birisi, işlevi açısından henüz tam karara varılamayan ve üzerinde tartışmalar, devam eden "Mabet-saray" binasıdır. Mabet-saray binası, bütünüyle, höyüğün Hitit Çağı'ndaki topografyasına uyarak, güneyden kuzeye doğru, kademeler oluşturacak şekilde inşa edilmiştir. Bu nedenle, yapının orta avlusu da kuzeyden güneye doğru meyillidir. Mabet-sarayın orta avlu çevresinde yer alan odalar ya da magazinler arasında da, Hitit mimarisinin özelliği olan asimetri vardır.

İHA