15 Temmuz darbe girişimi akşamı kendisinden uzun süre haber alınamayan Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bülent Bostanoğlu'nun kalkışmadan haberdar olmasıyla birlikte bulunduğu düğünden yanındaki korumaları almadan çıktığı ortaya çıktı. Gece boyunca “komutanım neredesiniz, size almaya gelelim” diyerek kendisine ulaşmaya çalışan korumalarında kaçmaya çalıştığı belirtildi. Bostanoğlu'nun yanında bulunan iş adamı Esat Ulu, Bostanoğlu'nun darbecilere karşı mücadele verdiğini belirterek "Komutan sürekli telefonla konuşuyor; denize açılan bir gemiyi uzun uğraşlardan sonra geri döndürdü, sonra uzun süre Sahil Güvenlik’le uğraştı" dedi.

Hürriyet'ten Turan Yılmaz'ın haberine göre, 15 Temmuz Cuma günü öğle saatlerinde Heybeliada Deniz Lisesi’nde son sınıfların mezuniyet törenine katılan Bostanoğlu, aynı akşam da Yeşilköy’deki Çınar Oteli’nde bir akrabasının düğününe gitti. Yanında eşi de bulunan Bostanoğlu, cumartesi günü de Adik Tersanesi’nde yapımı tamamlanan bir geminin denize indirilmesi törenine katılmayı planlıyordu. Ancak, gece darbe girişiminden haberdar olunca düğünden, yanında korumaları olmadan sadece emir subayı ile astsubay olan şoförünü alarak ayrıldı.

'İSTANBUL SOKAKLARINDA DOLAŞTI'


Yakın çevresinin anlatımına göre, bu saatten itibaren de güvenlik nedeniyle aracıyla İstanbul sokaklarında dolaştı. Gece boyunca “Komutanım neredesiniz, size almaya gelelim” diyerek kendisine ulaşmaya çalışan korumalarıyla köşe kapmaca oynayan Bostanoğlu, bu takipten kurtulmak için de zaman zaman cep telefonunu da kapattı.

İstanbullu iş adamı Esat Ulu’nun anlatımına göre, sabaha karşı ise Bostanoğlu’nun yolu o bölgede darbe girişimine karşı sokağa çıkan ‘sivil kuvvetler’ ile kesişti. Esat Ulu, şunları anlattı: “Akşam Bakırköy Emniyet Müdürümüz Murat Çetiner ve bir savcı beyle birlikte yemek yiyorduk. Akşam 20.30 sıralarında Murat Bey’e, ‘Boğaz’a tanklar indiriliyor’ diye bir haber geldi. Murat Bey olayı araştırmaya başlarken ben de AKP Milletvekili Feyzullah Kıyıklık’ı aradım, ‘Abi Boğaz’a tanklar indirdiler’ dedim. Bana, ‘Boğaz’da tankın ne işi var’ diye karşılık verdi. ‘Abi ihtilal oluyor’ dedim, ‘Yok evladım öyle şey olur mu’ dedi, ama birazdan tekrar aradı. ‘Emin misin’ dedi. Ben de ‘Abi kimi biliyorsan ara ihtilal oluyor’ dedim.

Harp Okulu’nda sıkıntı olduğu söylenince hemen gençlerle birlikte polise yardımcı olmak için oraya gittik, iki helikopterin aküsünü söküp, okulun içine de çok sayıda sivil araç soktuk. Sabaha karşı 05.00 gibi komutanın geldiği söylendi, biz de Murat Bey’le birlikte hemen karakola gittik. ‘Evladım benim hemen Ankara’ya gitmem lazım, bana eskort verin’ dedi. Biz de, ‘Komutanım güvenliğinizi sağlayamayız, 20 arabayla bile yola çıksak uçaklar gelip vurur, sizi uçağa bindirelim’ dedik.
"Böyle saçma şey mi olur"

O sırada komutan sürekli telefonla konuşuyor; denize açılan bir gemiyi uzun uğraşlardan sonra geri döndürdü, sonra uzun süre Sahil Güvenlik’le uğraştı. Kendisine, ‘Emir komuta zinciri koptu’ diyorlar o da ‘Hayır kesinlikle öyle bir şey yok, Başkomutan da bizler de yerimizdeyiz, Ankara’dan gelen talimatlara kesinlikle uymayacaksınız’ diyor. Sabah 06.30 gibi de kendisine bir liste okudular, Deniz’de herkese birer ikişer rütbe verip üst görevlere getirmişler, telefonda dinlerken ‘Böyle saçma şey olur mu, bu akıl dışı’ diye tepki gösterdi. Eşi ise Genelkurmay Başkanı konusunda çok endişeliyli, sürekli televizyondan haberleri izliyordu.

"Saat 10.30 gibi de hep birlikte yola çıkıp Cumhurbaşkanımızın ve o sırada Genelkurmay Başkanlığına vekalet eden 1. Ordu Komutanımızın bulunduğu havaalanına gittik. Orada görüşmeler yaptı, çıktığında oğlu ve kızı da gelmişti, çok duygusal anlar yaşandı tabii. Komutan Ankara’ya gitmek için uçak arayışına girdi. Ben kendisini tanıdığım için THY Genel Müdürü Temel Kotil’i aradım, Ankara’ya hâlâ uçak indirilemediğini, öğle saatlerinde bir uçağın gönderilebileceğini söyledi. Biz de komutanla eşine veda ederek ayrıldık. Ayrılırken komutan, ‘Evladım senin görevin ne, istihbaratçı mısın, polis misin’ diye sordu. Ben de ‘Hayır, ben hiçbir şey değilim, bildiğin düz vatandaşım. Ama bizim kaderimiz birleşti, gelseler bile ölmeden sizi kimseye teslim etmezdik’ dedim. Alnımızdan öpüp ayrıldılar.”

Hava yolunun güvenli olmaması nedeniyle Bostanoğlu'nun daha sonra kara yoluyla Ankara’ya döndüğü öğrenildi.