2000’li yıllarda FETÖ yargıyı ve orduyu ele geçirme planlarına hız vermişti. Engel olarak görülen isimlere ise kumpas kuruluyordu. Hedefteki ilk isim ise Feto’nun tutuklanmasını isteyen savcıydı…

Hakim ve savcılar, Fetullah Gülen cemaatinin yargıdaki gücünü görmeye başlamıştı. Ankara Adliyesinde hemen bütün yargı mensupları kendilerinin dinlendiğini biliyordu. Hakim ve savcıların odalarında, radyolar vardı. Odalarda radyolar açık olurdu. Bu dinlemelere karşı bir önlemdi. Konuşmaların anlaşılmaması amaçlanıyordu. Kimisinin odasında Türk Sanat Müziği, kimisinin odasından halk müziği yükseliyordu. Hele, bir savcı vardı ki ayarladığı radyo istasyonundan oyun havaları eksik olmazdı. Bu durum esprilere de yol açıyordu.

HÜKÜM ERTELENDİ AMA…

10 Mart 2003, kamuoyunun takip ettiği davanın karar günüydü. Feto, ABD’deki çiftliğinde verilecek kararın kendisine iletilmesini bekliyordu. Mahkeme başkanı “kesin hüküm verilmesinin ertelenmesi” kararını açıkladı. Ancak gerekçeli metinde kritik noktalara işaret ediliyordu. Bu karar metni, hem Gülen hakkındaki iddiaları hem de buna ilişkin olarak mahkemenin görüşünü ortaya koyuyordu.

BAKANDAN İTİRAF GELDİ

Dava esas no: 2000/124, karar no: 2003/20 ve C. Savcılık esas no: 2000/192 idi. Mahkeme Başkanı Hüseyin Eken’di. PKK’nın başı Abdullah Öcalan İmralı Adası’nda yargılandığında da üye olarak görev almıştı. Cumhuriyet Savcısı olarak Hamza Keleş iddia makamında bulunuyordu. İddianameyi dönemin DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel hazırlamıştı. İçişleri Bakanı Sadettin Tantan döneminde Türkiye’yi sarsan önemli operasyonlar yapılıyordu. Bakan, “Bazı hâkim ve savcılar baskı altında” dediğinde gazeteci şaşırmıştı. “Nasıl yani?” diye sordu. Bakan anlatmaya başladı: “Önemli bir soruşturma yürüten Cumhuriyet Savcısı, bir sabah geldiğinde masasının üzerinde birkaç gün önce yaptığı telefon konuşmasının çözümünü buluyor. Yani dinlendiğini görüyor. Mesleki açıdan böyle bir kasetin ortaya çıkmasının kendisi için ne kadar sakıncalı olacağını da biliyor. Birileri geliyor, o yürütülen soruşturmayla ilgili söyleyeceğini söylüyor. O soruşturma nasıl olur?”
Özellikle irticai faaliyetlerle ilgili soruşturmaları yürüten Cumhuriyet Savcısı Nuh Mete Yüksel’in bir bayanla görüntüleri ortaya çıkıyordu. Yüksel, DGM’deki görevinden alınıyor, bu görüntüleri çekenler ortaya çıkarılmıyordu. O günlerde bunun cemaat tarafından organize edildiği konuşuldu...
Savcı Nuh Mete Yüksel’in görüntülerinin çekildiği yer aslında bir avukatın bürosuydu. O akşam şarkılı türkülü bir akşam geçirilmişti. Yemekten sonra avukat bürosuna gelindiğinde, o hanım da gelmişti. Daha önce de birbirlerini tanıyorlardı. Üzerinde dekolte bir kıyafet vardı. Kadın, savcıyla baş başa kaldığında daha önceden yerleştirilen kameralar da kayıttaydı.

“GÜÇ BİZDE” MESAJI

Aradan yıllar geçti. Bu konuyu araştıran Emniyet mensubu, “Nuh Mete Yüksel’i en yakın arkadaşı olan avukat sattı. Hem de o zamanın 500 milyarına” dedi. Cemaat, avukatla anlaşmış, bürosuna kamera sistemini yerleştirmişti. Kadın getirilip görüntüleri kaydedildiğinde de parayı almıştı. Bu olay güçlü bir DGM Savcısı’nın görevden uzaklaştırılmasını sağlarken, diğer Cumhuriyet Savcılarına da “güç bizde” mesajı veriliyordu.

Savcı Nuh Mete Yüksel (sağda), yaşadıklarını Ankara Temsilcimiz Saygı Öztürk’e anlattı. Savcı Nuh Mete Yüksel (sağda), yaşadıklarını Ankara Temsilcimiz Saygı Öztürk’e anlattı.

Soruşturma sürecinde kimseye güvenemedik


2013 yılında emekliye ayrılan Nuh Mete Yüksel’e, “Fetullah Gülen soruşturmasında neler yaşadınız?” diye soruyorum. İşte anlattıkları: “Gülen soruşturmasını, laik cumhuriyete ve Atatürk’e bağlılığım nedeniyle başlattım. Onun, yurtdışına çıktığını öğrenince, hakkında gıyabi tutuklama istemiyle mahkemeye başvurdum. Ankara 2 No.lu DGM kararıyla Fetullah Gülen hakkında gıyabi tutuklama kararı verildi. Karara, avukatları itiraz etti. DGM, yaklaşık bir hafta sonra gıyabi tutuklama kararını kaldıran kararını verdi. Bu kararı veren hakim kısa bir süre sonra Yargıtay üyesi oldu.”

SONUÇ AYNI OLURDU

Nuh Mete Yüksel’e, “Feto’yu gözaltına almış olsaydınız bugün değişen bir şey olur muydu?” diye soruyorum. Şunları söylüyor:
“Gülen’i eğer o zaman gözaltına almış olabilseydim, hakkında tutuklama kararı isteyecektim. Mahkeme, tutuklanmasına karar vermiş olsaydı bile bunun da gıyabi tutuklama kararının kaldırılması gibi, tutukluluğunun da kaldırılacağını tahmin ediyordum.”

KARAR ALINMIŞTI...

Savcı, Fetullah Gülen cemaati hakkında soruşturmayı yürüttüğünde ilginç olaylarla karşılaşıyor. Mahkemeden bazı kişilerle ilgili telefonlarının dinlenmesi yönünde kararlar aldırmıştı. İşin ilginç yönü, mahkemeden dinleme kararını alıp getiren emniyet görevlilerinin de FETÖ’cü olduğu ortaya çıkıyordu. Fetullahçı yapılanmanın ortaya çıkarılması için işler gittikçe çıkmaza giriyor, telefonlarının dinlenmesinde bile güvenilecek eleman bulunamıyordu. Yüksel’e, “Emniyet olmazsa, dinlemeler için Jandarmadan yardım alabilirsiniz” denildi.

JANDARMADAN YARDIM

Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman’ın o günkü konuğu Savcı Nuh Mete Yüksel’di. Savcı Yüksel, o günü şöyle anlatıyor: “Yalnız telefon dinlemekle yetinilmeyecek, Fetullahçı yapıyı iyice çözebilmek için aralarına eleman bile yerleştirecektim. Tam, örgüt mensuplarıyla ilgili soruşturmayı genişletmeye başladığım günlerde, görevden alındım.”

TSK’yı ele geçirebilmek için gizli plan yürüyordu


KAMU adına açılan davanın “sanık” bölümünde Fetullah Gülen’in ismi yer aldı. ABD’de olduğu için duruşmalara katılmayan Gülen’in, ifadesine göre vaizlik maaşı dışında geliri yoktu. Gülen, savunması için 10 avukata vekalet vermişti. Ve metnin “Suç” yazılı bölümün karşısında sanık Fetullah Gülen’e isnat edilen suç şöyle özetlendi:

TUTUKLANACAKTI AMA...

“Laik devlet yapısını değiştirerek yerine dini kurallara dayalı devlet kurmak amacıyla yasadışı örgüt kurup bu amaçla faaliyetlerde bulunmak. Suç tarihi: 21.03.1999 ve öncesi. Gıyabi tevkif tarihi: 11 Ağustos 2000.”
Yani bu tarihte Gülen Türk mahkemeleri emriyle tutuklanabilecekti. Oysa ABD’deydi. Ve etrafında onlarca korumayla ABD güvenlik birimlerinin sağladığı güvence altındaydı. Feto’nun ABD makamları tarafından iade amacıyla gözaltına alınması da mümkün değildi. Zaten, hakkındaki gıyabi tevkif kararı da 15 gün sonra, yani 28 Ağustos 2000 tarihinde kaldırıldı. Üç yıldır Ankara 2 No’lu DGM’de devam eden yargılamanın son günüydü.
Heyet “gereğini düşündü” ve kararını açıkladı: “Önünde tek engel olarak gördüğü TSK’ya sızma politikasını sessiz ve derinden devam ettiriyor. Subay ve astsubay çocuklarını kendi okullarına ve dershanelerine kaydettiriyor. Böylece yetiştirilen çocukları askeri okullara sokmaya çalışıyor.”

YARIN: Fetullah Gülen, nasıl beraat ettirildi?