İnsan merkezci siyasi partilere inat 'hayvan merkezci' yaklaşımıyla yola çıkan ve Türkiye'de bir ilk olacak olan 'Hayvanlara Özgürlük Partisi' (HÖP) kuruluyor. Dünyada sayılı örnekleri bulunan parti, hayvan hakları ve özgürlüğü meselesini mücadelesinin merkezine alırken ulusal ve uluslararası birçok meselede politika yapmaya hazırlanıyor. Siyaset hayatında yerini almaya hazırlanan partinin kurucularından ve aynı zamanda hayvan özgürlüğü mücadelesinde Türkiye'nin önde gelen vegan aktivistlerinden Metin Kılıç, HÖP'ü ilk kez SÖZCÜ okurları için anlattı...

[caption id="attachment_1134699" align="aligncenter" width="620"] FOTOĞRAFLAR: GİZEM ÖZLEN[/caption]

Önce biraz kendinden bahseder misin? Hayvan özgürlüğü hareketi içine nasıl dahil oldun? Hayvan hakları aktivistliğine nasıl başladın?


Metin Kılıç ben. Vegan aktivistim. Yani hayvan hakları savunucusu ve hayvan özgürlükçüsüyüm. Tabi savunucu olunca aynı zamanda ‘vegan’ olmak gerekiyor. Herkes hayvansever olabilir. Örneğin güvercin, kanarya, kedi ya da köpek sevebilirsiniz. Ancak bu canlıların haklarını savunmak ayrı bir şey. Benim de bu konunun farkına varmam yaklaşık 20 yıl önce oldu. Başlarda sokaklarda öldürülen kedi ve köpekleri görerek çıktım yola. Belediyelerin zehirlediği hayvanlar vardı. Geçmiş tarihlerde hayvanları silahla öldürüyorlardı. Bu durum beni çok etkilemişti. Sonraki yıllarda Ankara’da Mamak katliamı oldu. Hayvanları çöplere gömüyorlardı. O dönem bunların farkına vardığımda, ben de Van kedisi ya da Sibirya kurdu seven sıradan bir hayvanseverdim.

Bir süre sonra bazı aktivistlerle ve hayvan hakları savunucularıyla tanıştım, diğer şehirlerde yapılan etkinliklere katıldım. Zaten onların sürekli toplantıları oluyormuş. Ben de bu etkinliklere daha sık katılmaya başladım. Bu süreç kademe kademe gerçekleşiyor. Önce hayvansever oluyorsunuz, sonra vejetaryen, ardından vegan…

TÜRKİYE'DE HAYVAN HAKLARI YOK


Türkiye’de hayvan hakları konusunda çok uzun yıllar çalışmış birisin. Neredeyse hayvan özgürlüğü hareketinin en başlarında yer aldın. Peki, Türkiye’de "hayvan hakları ve özgürlüğünden" bahsetmek mümkün mü?


Türkiye’de hayvan hakları var diyemeyiz. Diyebilmemiz için öncelikle kanunlarda değişiklikler yapılması gerekir. Anayasada hayvan hakları yer almalı. Hayvanların alınıp-satılabilen bir meta olmadığı, aynı insanlar gibi birer sinir sistemlerinin olduğu, ailelerinin olduğu, canlı olduğu kabul edilmeli. Bunu herkese hatırlatmak ve duyurmak için bu konunun kesinlikle yasalarla güvence altına alınması lazım. Tabi yasalarda da göstermelik olarak değil, uygulamaya da geçirilmesi lazım. O zaman “Evet, hayvan hakları var” diyebiliriz. Ancak şu an Türkiye’de böyle bir şey yok.

[caption id="attachment_1134700" align="aligncenter" width="620"] Metin Kılıç'ın da içinde olduğu Vegan Özgürlük Hareketi üyeleri, geçtiğimiz yıl başında hindi katliamı için Taksim'de çıplak protesto gösterisi düzenledi.[/caption]

TÜRKİYE'DE KAPALI BİR ALANDA SİGARA İÇMEKLE HAYVANA TECAVÜZ ETMENİN CEZASI AYNI


Bunun için Türkiye'de neler yapıyorsunuz?


Hayvan hakları konusunda hala bir Ortadoğu ülkesiyiz. Amerika’ya ya da Avrupa’ya bu konuda ne yazık ki henüz yaklaşamadık. Biz çeşitli kampanyalarla hayvan haklarına dikkat çekmeye çalışıyoruz. 5199 sayılı bir kanun var. Bunu defalarca dile getirdik, hayvana kötü muamele ve işkence "kabahatler kanununda" yer alıyor ve ülkemizde hala bir suç değil. Yani bu kanun hiçbir işe yaramıyor. Sadece Avrupa Birliği’ne uyum çerçevesinde göstermelik olarak çıkarılmış bir kanun. Ha kapalı bir yerde birisi sigara içti ha birisi gelip senin kedini, köpeğini, eşeğini, atını öldürdü aynı şey…

Hayvan hakları konusunda bir Amerika, bir Avrupa, bir İsrail, bir İngiltere, bir Almanya kadar değiliz. Ancak Türkiye’de hayvan haklarının var olabilmesi için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. Siyasi alana yöneliyoruz. Bu konuyu sosyal sorumluluk projelerinin içine sokuyoruz, ciddi çalışan dernekleri destekliyoruz. Kısacası, dili olup da derdini anlatamayan hayvanların ‘gönüllü avukatlığını’ yapıyoruz.


'BAYRAMA EVET, KURBANA HAYIR'


Peki Türkiye’deki dernekler arasında nasıl bir ilişki var? Birbirinden farklı birçok dernekler var...


Türkiye’deki dernekler arasında iletişim yok ve bir rekabet var. Önce kendimize bir özeleştiri yapalım. Bırakın hayvanseverler derneklerini, biz veganlar arasında bile birçok görüş ayrılığı var ve birlik yok. 5-10 tane derneğin bir araya gelip federasyon, konfederasyon kurup birleşmesi de bir işe yaramıyor. Önemli olan yapılan iş, verilen kuru mesajlar değil.

Örneğin 5 yıldır çok ciddi bir etkinlik yapıyoruz: “Bayrama evet, kurbana hayır.” Biz bu tip federasyonları, konfederasyonları ya da ciddi parası olan dernekleri arıyoruz. Bize maddi destek sağlayın ya da 3 kişi gönderin gibi taleplerde bulunuyoruz. Bize ne para gönderiyorlar ne de kişi! Gelin beraber yapalım diyoruz, beraber de yapmıyorlar. Eğer bu etkinliğe destek verirlerse dindar destekçilerini kaybetmekten korkuyorlar. Kedi-köpek seviyorlar ancak diğerlerinin kesilmesine hiç ses çıkarmıyorlar. Eğer kurbana karşı olmazlarsa ben onlara nasıl hayvan hakları derneği diyebilirim. Onlar hayvan hakları derneği değil kedi-köpek derneği. İleri gidemiyorlar. Tutarlı olmadıkları için içlerinde de bir sürü kavga oluyor.

[caption id="attachment_1134399" align="aligncenter" width="670"] HÖP kurucularından hayvan özgürlüğü aktivisti Metin Kılıç[/caption]

Uzun yıllardır Türkiye'de vegan mücadelenin de içinde olduğunu biliyoruz. Parti fikri ortaya çıkmadan önce neler yapıyordun?


Zamanında tanımak için tüm derneklerle yakınlaştık. Ancak baktık ki birlikte bir iş yapamıyoruz. Sonra hepsiyle uzaklaştık. Bizim de vegan-vejetaryenler olarak derneklerimiz var. Örneğin, Yeryüzüne Özgürlük Derneği. Çoğu vegan-anarşistlerden oluşuyor. Ancak sadece vegan-anarşistler değil, herkes gelebiliyor. Bir diğeri çok aktif olmasa da Türkiye Vegan ve Vejetaryen Derneği. Ebru Arıman diye bir arkadaşımızın başkanlığında devam ediyor. Bu iki dernek en azından tutarlı bir şekilde işliyor.

Biz vegan ve vejetaryen aktivistler, bir derneğin fikrini beğenmesek de önlerine taş koymuyoruz. Kimi daha sert savunur kimi daha pasif, biz buna inanıyoruz. Bizim kapımız herkese açık. Önceleri her derneğin etkinliğine fırsat buldukça gidiyorduk. Artık seçiciyiz. Yani Türkiye’deki dernekler arasında bir birliktelik yok. Bazen 5-10 kişi bir araya gelip çok ciddi işler yapabiliyoruz. Ama şöyle tutarlı bir bin kişiyi bir meydanlara toplayamıyoruz. En fazla 30-40 kişi çıkıyor.

HAYVANSEVERLİK İLE HAYVAN ÖZGÜRLÜĞÜ SAVUNUCULUĞU AYNI ŞEY DEĞİL


Hayvan özgürlüğü deyince bu kavramın içine neleri koyuyorsun?


Hayvan özgürlüğü deyince bütün hayvan sömürüsü buna dahil. Kafesteki kuştan, sirkteki file, faytondaki attan mezbahadaki ineğe, üzerinde deney yapılan kobay fareden hayvanat bahçesindeki maymuna aklınıza ne gelirse… Hayvanseverlikle hayvan özgürlüğü savunucusu aynı şey değil. Bir “Kanarya severler derneği” ya da “Kangal severler” derneği bu harekere dahil değil. Bu tür dernekler türcülüğe, çıkarcılığa ve insanın egosuna hizmet ediyor. İnsanlar kendi egosu yüzünden getiriyor kanaryayı kafese koyuyor, yarışmalara sokuyor, sonra da “Ne güzel ötüyor” diye seviniyor. Aslında o kanarya güzel ötmüyor, çığlık atıyor. “Çıkarın beni bu kafesten, arkadaşımın yanına gitmek istiyorum” diyor. Çıkarın bir kanaryayı eşinin yanından, ikisini yan yana ayrı kafeslere koyun. Hemen başlıyorlar cik cik ötmeye. İnsanların bunu özellikle anlamasını istiyorum ve üzerine basa basa söylüyorum: Kanaryalar güzel ötmüyor, ağlıyor, feryat ediyor, arkadaşının yanına gitmek istiyor, özgürlüğüne kavuşmak istiyor. Muhabbet kuşu ve papağan da aynı şekilde. Bu hayvanlar baskı altında ve kafeslerde strese giriyor.


İNSANLARIN HAYVANLARI ÖRNEK ALMASI GEREK


Hayvan hayvan hakları ve özgürlüğü dediğin zaman tüm hayvanlar girmeli bunun içine. Yani belirli 5 çeşit hayvanı sevmekle hayvan özgürlüğünü savunamazsınız. İnsanlar sevdikleri hayvanlar arasında bile renkçilik, ırkçılık yapıyor. Kedi seviyor ama kara kedi sevmiyor, tekir kedi sevmiyor, Sibirya kurdunu gözleri güzel diye seviyor, İnsanların “Kara kedi uğursuzluktur” gibi batıl inançları olabiliyor. Bu tıpkı insanların da zenci, beyaz, esmer, çekik gözlü, kısa boylu diye ayrımcılığa uğramasına benziyor. Bir hayvanı postuna ya da varoluşuna göre insanlardan aşağı görmek türcülüktür ve bunun ırkçılıktan hiçbir farklı yoktur. Bizler hepimiz insanız. Onların da hepsi hayvan. İnsanlar arasında bir de dinsel ve ideolojik ayrışmalar da var. Biz insanların, hayvanların birlikte ahenkle yaşamasından örnek almamız gerekiyor. Biz de bunu yapabilirsek hayatımız çok kolaylaşacak. Bir sokak kedisi, bir tavşan, bir geyik ya da bir aslan, hepsi aynı. Hepsi birer canlı. Biri etçil, biri otçul olabilir. Bu onların varoluşu. Onlar birbirini yiyebilir ancak biz onları yemeyeceğiz ve onlara karışmayacağız.

HAYVAN ÖZGÜRLÜĞÜ EŞİTTİR VEGANİZM


Peki veganlık ve vejetaryenlık hayvan hakları savunuculuğunun neresinde duruyor?


Çoğu insan bir şekilde vejetaryenliği duymuş oluyor ancak veganlık hakkında çok az şey biliyor. Kısaca ikisinin de açıklamalarını yapayım. Bir kaç çeşidi olsa da genel anlamda vejetaryenlik, et, balık, tavuk yemeyen, damak zevklerine göre yumurta, süt, bal gibi hayvansal ürünleri tüketen, bunların yanında karşı olanlar olsa da deri ya da kürk giyen, deri cüzdan ya da kemer gibi ürünleri kullanan insanların yaşam tarzına deniliyor. Veganlık ise bütün hayvan sömürüsüne, hayvan kullanımına ve hayvanların öldürülmesine her ne olursa olsun karşıdır. Hayvanlara sevgi vermek ve onlardan sevgi almak dışında onlara uzaktır. Aslında bizler vejetaryenliği pek ön plana çıkarmıyoruz ve bunu veganlığa bir geçiş aşaması olarak görüyoruz. Eğer tam olarak vaganlığa geçiş sağlanmazsa bu tutarsız bir tutum olur. Çünkü süt veren bir bir ineğin bebeği kesiliyor. Kuzu şiş oluyor. Sen diyorsun ki “Ben et yemiyorum.” Ama sen süt içeceksin diye birçok hayvan bu süreçte kesilip yeniliyor. Tavuklara gelirsek, yaklaşık 40 bin tanesi sıcak ve ışıkların altında istifleniyor. Kuş kafesleri kadar bir yere, 10 tanesi sıkıştırılıyor. Altından yumurtaları alınıyor. Verimi düştüğü zamansa kesimhaneye gidiyor. Erkek civcivler ise yumurtlamadığı için anında öldürülüyor. Oysa sen sadece yumurtasını yiyordun…


HAYVAN ÖZGÜRLÜKÇÜSÜ OLMAK İÇİN AKTİVİST DEĞİL VEGAN OLMAK ŞART


Hayvan özgürlüğü eşittir veganizm. Vagan olduğunuz zaman hayvan özgürlüğünü tamamen savunuyorsunuz demektir. Bu arada sadece vegan beslenme biçimini kabul etmekle de vegan olunmuyor. Et, balık, tavuk, yumurta, bal, süt tüketmeyebilirsiniz ama sirke gidiyor ya da faytona biniyorsanız yine vagan sayılmazsınız. Deneylerinde hayvan kullanılmış bir deterjan, şampuan ya da makyaj malzemesi kullanıyorsanız vegan sayılmazsınız. Dolayısıyla vejetaryenlik değerlidir ve bize en yakın gruptur. Ben de başta vejetaryendim sonra vegan oldum. Çünkü bu konuda bilincim yeterinde gelişmiş değildi. Cahildim. Vejetaryen olunca veganlığa bir adım kalıyor. Sütü, yoğurdu ya da yumurtayı bırakamadığın için vagan olamıyorsan hepsinin alternatifi var. En sonunda vegan oluyorsun ve tamamen hayvan özgürlükçüsü oluyorsun. Aktivist olursun ya da olmazsın, bu kişilikle ilgili bir şey.

Bu durumda veganlıkla hayvan özgürlüğü savunculuğunu birbirinden ayırmak imkansız mı?


Kesinlikle. Veganlık olmazsa olmaz. Zaten biz insanlar vegan olarak doğuyoruz. Bebekler ilk doğduklarında nasıl cinsiyetçi, ırkçı, milliyetçi ya da dindar doğmuyorsa et yiyerek de doğmuyor. Bebekler ve çocuklar, ebeveynlerinin yönlendirmesiyle et yemeye başlıyorlar.


VEGAN VE VEJETARYEN OLMAYANLAR DA HÖP'E KATILABİLİR


Biraz partiden bahsedebilir misin? Vegan ya da vejetaryen olmayan insanları ‘hayvan özgürlüğü’ hareketine katabilmek mümkün mü?


Kuracağımız partinin adı ‘Hayvanlara Özgürlük Partisi’ kısaca HÖP. Partinin 30 tane kurucusu var. Bu kişilerin tamamına yakını vegan. Ancak biz bu partiyi veganlar ya da vejetaryenler için kurmuyoruz. Biz bu partiyi herkes için kuruyoruz. Partimiz tıpkı AKP, MHP, CHP ya da HDP gibi bir siyasi parti. Ancak bizim farkımız şu. İsmimiz "Hayvanlara Özgürlük Partisi." Yani buradan hayvan hakları ve özgürlüğünü önemsediğimiz hemen anlaşılabilir. İktidar ve muhalefet partileriyle irili ufaklı tüm partiler insan merkezci. Bizse hayvan merkezci bir partiyiz. Önceliğimiz hayvan özgürlüğü. Çünkü hayvan özgürlüğünün insanları da doğayı da evreni de özgürleştireceğine inanıyoruz. Bu yüzden tüzüğümüzün birinci maddesi hayvan hakları ve özgürlüğünden bahsediyor. Partimiz Türkiye’de ilk olacak. Hayvan merkezci partilerin de dünyada sayılı örnekleri var. Hollanda’da meclise giren 2 milletvekili var. Diğer ülkelerdekiler ise siyasette çok başarılı değil.

Hayvanlara Özgürlük Partisi hayvan özgürlüğü dışında neleri önemsiyor?


Hayvan hakları ve özgürlüğü dışında önceliklerimiz LGBTİ bireyler, kadınlar, mülteciler ve evsizler olacak. Ülkemizde, komşularımızda süregiden savaşlar konusunda yapacaklarımız var. Hayvan hakları ve özgürlüğü konusu önceliğimiz olsa da diğer meselelerde söyleyecek çok sözümüz ve projelerimiz var. Partimize herkes oy verebilir ve üye olabilir. Yalnız partimizde önemli bir görev almak isteyenler için tek bir şartımız var, o da vegan olması. Bir milletvekili adayı olmak istiyorsan, bir il başkanı ya da ilçe başkanı olmak istiyorsan vegan olmalısın. Yani Hayvanlara Özgürlük Partisi başkanının et yemesi, süt içmesi takdir edersiniz ki doğru olmaz. Partimizde etsiz, sütsüz, yumurtasız, balsız vegan menüler olacak. Bizler de parti olarak bunun mücadelesini vereceğiz.


Vejetaryenler partinin neresinde?


Kurucu üyelerimiz arasında birkaç vejetaryen üyemiz var ama bunların hepsi veganlığa geçmeyi düşünüyor ve bu yolda ilerliyor. Partimizde üst düzey görevler hariç tabi ki herkes görev alabilir. Örneğin bir gönüllümüz vejetaryen ya da vegan olmak istiyordur ancak konfeksiyonda çalışıyordur. Önüne tabldot yemek geliyordur. Başka çaresi yoktur. Bunu anlayabiliriz. Yeter ki vejetaryen ve en nihayetinde vegan olmaya niyetli olsun. O da partide görev alabilir.

Vegan ya da vejetaryen olamazsa da kimse üzülmesin. Yine destekçimiz, gönüllümüz ve seçmenimiz olabilir. Bizim yanımızda yer alabilir. Sadece üst düzey görevlerde yer alamaz. Dediğim gibi yoksa çok tutarsız bir durum olur bu.

BİR KÖFTECİ YA DA BİR KASAP SEÇMENİMİZ OLABİLİR


Örneğin bir kişinin Alman kurdu çiftliği var ve hayvanları burada yetiştirip pet shoplara satıyor. Geldi o kişi bizim partimize üye oldu ve sonra da il başkanı oldu. Bu olacak iş mi. O görevdeki birine “Ne iş yapıyorsunuz?” diye sorulsa “Alman kurdu çiftliğim var. Üretip, satıyorum” dese bu tutarsız bir açıklama olur. Partide görev almak isterse o işi bırakıp başka bir iş yapabilir. Bir avcı avcılığı bırakıp, veganlığa doğru gidiyorsa partimize katılabilir ve parti içinde istediği görevi alabilir.


IŞİD'İN VAHŞİ İNFAZLARIYLA BİR İNEĞİN BOĞAZININ KESİLMESİ AYN ŞEY


Biz kimseyi dışlamıyoruz. Bize oy veren ya da üye olan kimseyi dışlamıyoruz. Seçmenlerimiz dönerci olabilir, kasap olabilir, köfteci olabilir. Yani hayvan sömürüsüne katkı sağlayan insanlar da bize destek verebilir. Onun sorunu bizim de sorunumuzdur. Ona da çözüm bulacağız. Yarın öbür gün onun da bizim gibi olmayacağı ne malum. Kişi vegan olmayabilir. Ben geçim sıkıntısı çekiyorum, kiramı ödeyemiyorum diyorsa biz onun sorununu çözmek zorundayız. Yani partimizin kapısı herkese açık. Tek koşulumuz, tüm icraatlarımızı Hayvanlara Özgürlük Partisi yani HÖP adı altında yapmak. Hayvan özgürlüğünü en çok biz savunacağız. Çünkü biz hayvanlarla insanları bir tutuyoruz. Can olarak, kan olarak, ruh olarak, beden olarak… Her iki türün de sinir sistemleri, ağlamaları aynı olduğu için biz onları eşit görüyoruz. Bizim gözümüde her ikisinin de ölmesi aynı derecede üzücü. Bizde türcülük, yani ırkçılık yok. “İnsanı yaşat hayvanı katlet” fikrine inanmıyoruz. Kimse bize bu düşünceyi dayatamaz. Biz de kimsenin ölmesini istemeyiz. Herkes IŞİD’in vahşi infazlarına şaşırıyor ancak bir ineğin boğazlanmasına şaşırmıyor…

[caption id="attachment_1134453" align="aligncenter" width="620"] Metin Kılıç: "5 yıldır kurban protestoları düzenliyoruz. Yılbaşlarında hindi katliamı için protestolar düzenliyoruz. Kürk ve deri fuarlarına gidiyoruz."[/caption]

Son seçimlerde HDP’den Zonguldak milletvekili adayı oldun. Hayvan hakları ve özgürlüğü konusunda ayrı bir parti kurmaya nasıl karar verdin?


Ben siyasete girmeye 5 yıl kadar önce karar verdim. En büyük hayalimiz hayvan özgürlüğü savunucusu birkaç milletvekilimizin ya da vegan bakanlarımızın olmasıydı. Sonrasında hem siyasi tecrübemiz olsun hem de bir yerden başlayalım diye Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’ne katıldım. Son 3 yıldır yani 2 dönem orada siyaset yaptım. Partinin Beylikdüzü eş sözcüsü yani başkanlarından biri oldum. İlk etapta parti bana çok hitap ediyordu. içinde yeşilci aktivistler ve bir kısım sosyalist var. Ancak orada bile yapamadım, yapamadık. Çünkü partide çok az kişi bize ilgi gösterdi, hayvan özgürlükçüleri olarak yalnız kaldık. Benim kendi çevremi oraya toplamam ve organizasyonlar yapmam gerekiyordu. Ben de oraya enerji harcamak yerine kendi partimizi kurmayı tercih ettim. Kendi partimiz olsun, kendimiz adına bağımsız olalım istedim. Bunun için yola çıktık. Girişimlerimizi sürdürürken hiçbir partiyle görüşmedik. Hali hazırda Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nde zaten çalışıyorduk. Yeşiller ve Sol Gelecek partisi HDP ve CHP’ye yakın, MHP ve AKP’ye uzak bir parti. Aslında bizler hayvan özgürlüğünü savunduğumuz için pek parti de ayırt etmiyoruz. Çünkü hayvan özgürlüğü savunucusuysak ideolojilerimizi bir kenara bırakmamız şart.

YÜZDE 80’İ GENÇ, YÜZDE 80’İ KADIN


Hayvanlara Özgürlük Partisi’nin Facebook sayfasını açtığımızda çok yoğun ilgi gördük. Ben Büyük Birlik Partisi’ndendim, bu partiyi duydum çok mutlu oldum, görev almak istiyorum, Ordu’da yaşıyorum” ya da “CHP’liyim, Samsun’dayım, hemen partiye üye olmak istiyorum” gibi mesajlar almaya başladık. Herkes partiyi duyunca çok heyecanlandı. Biz de bu işe çok hevesli başladık. Seçimler yaklaştı. İstedik ki kendi bağımsız adaylarımız olsun. Hiçbir partinin kapısını çalmadık çünkü içimizde örneğin eski AKP’li kişiler var ve biz sırf aday çıkarmak için CHP’ye yakınlaşınca o insanlar hayal kırıklığına uğrayabilirdi. Aynı şekilde MHP’li ya da HDP’li olan da var. Bu süreçte destekçilerimizin yüzde 80’i genç ve yüzde 80’i kadın oldu. Aslında bu tüm partilerin arayıp da bulamadığı bir şey. Parti çalışmalarını çok hızlandırdık. İzmir grubumuz çok çabuk örgütlendi. İzmir, Ankara ve İstanbul’da milletvekili adayları çıkaralım dedik. Ancak geldik, finansal konuda takıldık. Yani para meseleleri… (Gülüyor)

[caption id="attachment_1134461" align="aligncenter" width="620"] HÖP kurucuları, Hollanda Hayvan Partisi yöneticileriyle temaslarda bulundu.[/caption]

Üç büyük şehirde ofis tutmamız gerekiyordu. Sonuçta partimize ilgi büyüktü ve kişiler bizi tanımak, ziyarete gelmek istiyordu. Sıfırdan bir parti kurduk ve örgütlenme ihtiyacımız vardı. Bunun için de finansal desteğe ihtiyacımız vardı. Destekçilerimizin çoğu son kuruşunu bile hayvanlar için harcayan insanlar olduğundan parayı kendi aramızda toplamamız zor oldu. Aslında en büyük ihtiyacımız bir sponsordu. Hala da öyle. Ne yazık ki partiyi çok iyi duyuramadık. Sosyal medyada adımızı epey duyurduk ancak sadece bu kanallarla parti kurulamıyor. İyi niyetli birkaç kişi maddi destek verdi ancak bunlar da parti kurmak için yeterli olmadı. Parti kurmamız için en az 50 bin lira para lazım ve biz de bunu ne yazık ki toparlayamadık. Benim bir şirketin üzerine kayıtlı olan ve satışı zor bir aracım vardı. Satalım dedik, onu da satamadık. Yaptığımız tüm toplantılar bu yüzden sonuçsuz kaldı.

Meclisteki siyasi partiler bu konuya nasıl bakıyor? Öncesinde diğer partilerin kapısını çaldın mı ya da hiç temas kurdunuz mu?


Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi de kitleselleşmediği ve seçime de katılmadığı için en sonunda 4 büyük partide şansımızı deneyelim dedik. Bunun için hayvan özgürlüğüne en yakın parti için kendi aramızda tartıştık. Bu parti de HDP oldu. İçeriden bana çok teklif geliyordu. Parti bizi epey destekledi. 7 Haziran’a yetişemedik ancak 1 Kasım öncesinde HDP’ye gittim ve açık açık konuştum. “Ben hayvan özgürlüğü için geliyorum ve partide hayvan haklarını savunmak istiyorum” dedim. Onlar da sağ olsunlar kabul ettiler. 7 Haziran seçimlerinden dolayı kadrolar dolmuştu ve aday gösterilip gösterilmeyeceğim bile değildi. Esas olarak İstanbul’dan aday olmak istiyordum çünkü neredeyse tüm çevremiz İstanbul’daydı. Ancak ne yazık ki bu mümkün olmadı. Tek boşluk Zonguldak’taydı ve 5 aday arasından 2. sırada aday oldum. Bu aslında bizim açımızdan bir başarıydı. Eğer biraz kendimizi ve hayvan özgürlüğünü anlatabilseydik, eminim ki başarılı da olurduk.


AKP, ÇALIŞMALARIMIZA ENGEL OLDU


Peki bu konuda sizi engelleyen ne oldu?


Gel gelelim AKP yüzünden hiçbir çalışma yürütemedik. Bırakın çalışmayı Zonguldak’a bile gidemedik. Biliyorsunuz HDP’nin birçok merkezi yağmalandı, yakıldı, yıkıldı. CHP ve MHP de aynı şekilde engellendi. AKP, kendisi dışında herkesi engelledi. AKP seçmeninin iyi niyetle ve ülke iyiye gitsin diye bu partiye oy verdiğini biliyoruz ancak AKP’li yöneticileri kesinlikle tasvip etmiyoruz.

Sonuç olarak, maddi ve teknik engellerden dolayı parti projemizi dondurduk. İsterdim ki hiç rengimizi belli etmeyelim, kimse bizi tarafmışız gibi düşünmesin. Çünkü herkesin ideolojisi kendine. MHP’li bir kardeşim de gelip benimle çalışabilir, AKP’li ya da CHP’li de. Ulusalcısı, Kemalisti, liberali herkesle hayvan hakları ve özgürlüğü konusunda birleşebiliriz. Hayvanlar için hepimiz ideolojilerimizi dışarıda bırakabiliriz.



HÖP şu an ne aşamada?


Seçimler geçti ve biz tekrardan kendi partimizi kurmak istiyoruz. Bunun için finansör ya da sponsor arıyoruz. HÖP için her şey hazır. Sadece bir sihirli değnek lazım. Tek eksiğimiz hayvan hakları ve özgürlüğü konusunda en az 50 bin liralık bir maddi destek. O kişiyi ya da kurumu sabırsızlıkla bekliyoruz. Türkiye’de hayvan özgürlüğüne duyarlı çok varlıklı insanlar var. Umarım kendilerine sesimizi duyurabiliriz. Eğer bu destek olursa işimiz çok kolaylaşır ve hızlanır. Hemen yerimizi tutarız. Yüzde 80’imiz genç, yüzde 80’imiz kadın. Herkes çok heyecanlı. İl, ilçe örgütlenmelerimiz hazır. Önümüzdeki seçimlere şimdiden çok iyi bir şekilde hazırlanabiliriz. Yurtdışında bize yakın birçok parti, kurum ve kuruluşla sıkı bağlar kurarız. Çünkü ülkemizden çok yurtdışında çok yakından takip ediliyoruz ve destekleniyoruz. Komünist Parti’nin Tunceli’de yaptığı gibi, yerel seçimlerde tek bir ilçe bile alsak sesimizi duyururuz.


SOKAK KÖPEKLERİ ARTIK MECLİSE GİRECEK


Özellikle büyük şehirlerde bir adayımız köpek olur, kedi olur, at olur, eşek olur. Bir yerde ineği bir yerde koyunu aday gösterebiliriz. Biz onların temsilcisi olarak seçime katılacağız. Örneğin, "Ben Metin Kılıç olarak, İstanbul 3. Bölge’de Dost adlı bir köpek kardeşimizin temsilciyim" diyebilirim. Yani onlar kendini ifade edemediği için biz onların yerine onları temsil edeceğiz. Diyebiliriz ki artık bir sokak köpeği meclise girecek. Çünkü onların sendikaları yok, baroları yok, avukatları yok. Biz onlar adına bu partiyi kuruyoruz.

Parti tüzüğünüzde neler var?


Birçok konu yer alıyor tüzüğümüzde ancak bir yandan da durmadan değişiyor. Örneğin böylesine büyük bir mülteci krizinin yaşanacağını kim bilebilirdi ki? Bu yüzden tüzüğümüzü herkesin talebi doğrultusunda tüm ideolojilerin güzel yanlarını alarak oluşturuyoruz. Bir insanın “insan gibi” yaşayabilmesi için ne gerekiyorsa tüzüğümüzde yer alıyor.

Ancak bazı konularda çok tartışıyoruz. Örneğin içimizde homofobik, transfobik kişiler de var. Diyorlar ki, şimdi LGBTİ haklarını tüzüğe dahil edersek toplumda ters teper. Biraz oy kaygısı yaşıyorlar. Tıpkı bazı hayvan hakları derneklerinin Kurban Bayramı’na, Müslümanları kaybedecekleri korkusuyla itiraz edememeleri gibi… Trans kadınların öldürülmesi konusunda ses çıkaramayacaksak aldığımız oyların ne anlamı olacak! Biz doğru olanı yapalım ki doğruyu tercih eden seçmenler bize gelsin.


Tüzüğü oluştururken, “Her şey insanlar için yaratılmıştır” gibi bir mantıktan yola çıkmadık. İnsan merkezci değil ancak insanca, hayvanca, bitkice yaşayabilmemiz için olması gerekenleri belirledik. İnsan olarak ekosistemin bir parçasıyız, biz zincirin halkasıyız. Bunun bilinciyle yapabileceğimiz şeyleri belirledik. Yapamayacağımız hiçbir şeyi planlarımız arasına almadık. “Herkese 2 anahtar, bir araba” sözü vermedik. Bunlara ihtiyacımız da yok zaten. Bir sürü evsiz var. Biz sadece insanların daha mutlu olması için yapılması gerekenleri düşünüyoruz. Tek kıstasımız insanların ve hayvanların mutluluğu. Özetle cinsiyetçilik, ırkçılık, türcülük gibi şeylere karşıyız ve ihtiyaç odaklı, doğayla uyum içinde olan bir yaşamı savunuyoruz.


Kurucu üyeler arasında kadınlar, gençler, engelliler, eşcinseller gibi gruplara pozitif ayrımcılık yapacağız.


BARIŞ'I HAYVANLARDAN ÖĞRENEBİLİRİZ


Başka projeleriniz var mı?


Biz, insan merkezci tüm kampanyaların dışına çıkacağız. Örneğin hayvanlarımızı alıp bir eve misafir oluruz, mutfakta vegan yemekler yaparız, birlikte yer içer, konuşuruz. Obama da seçim kampanyasında benzer bir taktik kullanmıştı. Geleneksel kampanyalara karşın renkli kampanyalar yürütmeyi düşünüyoruz. İnsanlarla sohbet edeceğiz ve oylarına talip olacağız. Hayvan özgürlüğünü savunuyoruz. Bunun dışında ekonomiye, sosyal meselelere de çare olacağız. Herkesin sorunu bizim de sorunumuzdur.

Bir de barış konusunda hayvanlardan örnek almamız gereken çok şey var. Bir kurt, bir vaşak ya da bir yunusun sınırı yok. Diğer hayvanlarla ihtiyaçları dışında paylaşamadığı bir toprak ya da herhangi bir şey de yok.

VEGANİZM VE HAYVAN ÖZGÜRLÜĞÜNÜ SAVUNANLAR MARJİNAL DEĞİLDİR


Hayvan hakları ve özgürlüğü konusu partiler üstü, ideolojiler üstü, dinler üstü bir konu. Toplumun çok büyük bir kesiminin bu konuda duyarlılığı olduğunu biliyoruz. Bu konuda herkesi kazanmak daha kolaymış gibi görünüyor. Peki öyleyse neden bu hareket siyaseten ‘marjinal’ olarak değerlendiriliyor? Veganizm olmadan eşitliği savunmak pek mümkün değil gibi…

Bu bilinç zamanla artıyor. Başta hiçbirimizde yoktu, sonradan oldu. Önceden birçok arkadaşım, ben veganizmi ve hayvan özgürlüğünü tanıtırken ‘abarttığımı’ söylüyorlardı. Diyorlardı ki, “Metin, bizim dinimiz bazı hayvanları biz insanlara helal kılmış. Ancak aradan zaman geçti ve bu insanlar Çin’de yemek için kesilen köpeklerle tüm dünyada kesilen ineklerin aynı olduğunun farkına vardı. İnsanların bilinci artsa bile herkesin yüzde yüz bizim gibi düşünmesi de mümkün değil. En azından hayvan özgürlüğünü ‘marjinal’ görmesinler, o bile yeter.


İNSANLARLA HAYVANLARI KIYASLAMAK IRKÇILIKTIR 


İnsanlarla hayvanlar çok kıyaslanıyor…


Tabi ki. Örneğin kendisine sosyalist diyen bir arkadaşım, sosyal medyada paylaştığım ve donmuş bir göle düşen köpeğin kurtarılış hikayesinin anlatıldığı bir videonun altına “Denizlerde her gün yüzlerce göçmen çocuk ölüyor” yazmış. İşte bunların hepsi insan merkezci, sözde sosyalistler. Çünkü bu türcülüktür, ırkçılıktır. Bir köpeğin kurtarılmasını isterken oradaki göçmen çocuğun öldürülmesini istediğimi nereden çıkarıyorlar? Aksine, ona herkesten çok üzüleceğimi bilmeleri gerekir. Ve ben o yorumun altına şunu yazdım, “Sen bugüne kadar bu çocuklar için ne yaptın? Ne yapacaksın? Planların nedir?” Kendisinin bir çocuk hakları savunucusu ya da aktivisti olabileceğini düşündüm. Sayfasını inceledim. Ancak bununla ilgili hiçbir şey göremedim. Zaten aktivist olsaydı bunları söyleyemezdi. İşte böyle insanlar bizi ‘marjinal’ görüyor. Eğitimli olsaydı, bunları söylemezdi. Bu arada eğitimi okulla bir tutmuyorum, bir kişinin görmüş geçirmiş olmasından bahsediyorum.


VEGANLIK BİR TERCİH DEĞİL, OLMAZSA OLMAZDIR


Bizim tavrımız etik bir tutumdur, tutarlıdır ve olması gerekendir. Ne marjinali? Hayvan hakları ve özgürlüğü savunucularıyız ve veganız. Hem hayvanlar, hem insanlar hem de doğa katledilmesin, öldürülmesin, şiddete uğramasın diye uğraşıyoruz. Bu marjinallik mi? Veganlık bir tercih değildir, olmazsa olmazdır. “Hayvanları her şeyden çok seviyorum. Hayvanlara bir şey olmasın da insanların canı cehenneme!” dersek marjinallik olur, evet. Bu da türcülüktür, hayvan merkezciliktir. Bu yüzden biz normaliz, bize marjinal diyenler anormal.

İnsanlar kendileri için alışveriş yapıyorlar, yemek yapıyorlar, dolaplarını dolduruyorlar, ihtiyaçlarının fazlasını tüketiyorlar, fazlalıkları çöpe atıyorlar. Bunu götürüp de bir sokak köpeğiyle paylaşmıyorlar. Olanlar için söylüyorum, nerede Müslümanlık, Hristiyanlık ya da Yahudilik? Nerede inançlılık? Hem bunu yapmıyorlar hem de bizleri dışlıyorlar.

Herkesin hataları olabilir. Bizim de hatalarımız olabilir. Bunların hepsinin ön yargılardan kaynaklandığını düşünüyorum. Bunu ortadan kaldırınca tüm sorunlar da çözülüyor. Kimse birbirini evine, arabasına, dış görünüşüne, saçına, sakalına, başörtüsüne, küpesine, dövmesine göre değerlendirmesin. Esas olan karakter ve duruştur.

HER BEBEK VEGAN DOĞAR


Her bebek vegan doğar ancak gelenek ve görenekler yüzünden et yemeye başlar. İnsanların diş, göz, burun, tırnak yapısı ve sindirim sistemi incelendiğinde, otçul olduğumuza dair pek çok kanıt bulabiliriz. Bunu tercih etmek ya da etmemek ayrı bir şey ancak gerçekleri kabul etmek lazım. Bazıları etin damak tadını sevidiğini söylüyor ancak artık her şeyin vegan alternatifi var. Köfte, şinitzel, kebap… Bunun için hayvanları katletmeye gerek yok…


"DİKKAT! İNSAN ÇIKABİLİR"


Biraz da kitabından bahsedebilir misin?


Kitabımın adı “Dikkat, insan çıkabilir!” Ancak henüz yayınlanmadı. Tabi ki hayvan özgürlüğü üzerine bir kitap. Aslında kitap hazır ancak yayının gecikmesi benim yüzünden oldu. Yayınevleriyle telif hakları konusunda anlaşamadık. Yani neredeyse astarı aslından pahalıya geliyordu. Bu yüzden kitabı matbaada kendim bastıracağım. Dağıtımını da bizler yapacağız. Kitap gelirinin bir kısmını Afrika'daki açlara, bir kısmını eğitim almak isteyen ancak alamayan çocuklara, bir kısmını da evsizlere vereceğiz. Yani kitabın sadece matbaa masrafını karşılayabilsek gerisi kolay. Bu konuda sponsor bir matbaa ya da gönüllü bulabilirsek çok güzel olur.

Bu konudaki bir diğer hayalimiz de şu: Kitabı çıkartıp, satıp, buranın geliriyle sosyal sorumuluk projelerini hayata geçirmek. Veganlar ve hayvan özgürlüğü savunucuları olarak kendimize bir arazi almak istiyoruz. Örneğin orman içindeki 50 dönümlük bir arazide, 5 dönümü ortak kullanım alanı, kalan 45 dönümün de her biri hayvan hakları savunucuları ve veganların olsun. İstiyoruz ki, burada zor durumda olan hayvanları barındıralım. Hatta bahsettiğim rehabilitasyon merkezlerinden birini buraya kuralım.


BARINAKLAR KAPATILSIN, REHABİLİTASYON MERKEZLERİ KURULSUN


Türkiye’nin kanayan yarası olan barınaklar hakkında neler söyleyeceksin?


Barınaklara tamamen karşıyım. Buralar hiçbir suç işlememiş hayvanların hapishanesidir. Daha çok kedi ve köpekler alınıyor. Bu canlılar oralara insanların egoları ve bencillikleri yüzünden hapsediliyor. “Geceleri çok havlıyor, uyuyamıyorum” ya da saldırmamış olsa bile “Çocuklarımıza saldıracak” gibi gerekçelerle hayvanlar barınaklara kapatılıyor. “Barınak” sözcüğü de olumlu bir şey gibi duruyor ancak koskoca köpekler 1 metrelik kafesin içinde tutuluyor. Ne gezebiliyor, ne dolaşabiliyor. Tüm gün aç susuz kalıyorlar, üşüyorlar.

Barınaklar hiçbir şey için çözüm değil ancak rehabilitasyon merkezleri bu konuda çözüm olacaktır. Olması gereken budur. Tıpkı biz insanlar için olan hastaneler ya da poliklinikler gibi onlar için de rehabilitasyon merkezleri olmalı. İyileştirilen, tedavi edilen ya da kısırlaştırılan hayvanlar iyileştikten sonra aynı sokağa ya da o sokakta sorun çıkıyorsa başka bir sokağa bırakılmalılar.

Tabi bir de petshop meselesi var...


Tabi bu sorunları kökünden çözmek için, petshoplarda satılan hayvanların önünü kesmek gerekiyor. Hayvanların ithalatı ve ihracatı yasaklanmalı. Dışarıdan hiçbir hayvan bir başka ülkeye gelmemeli. Kuş, maymun, kedi, köpek, hiçbir şey. Vanayı en baştan kapatırsak yani sorunun kökenine inersek, barınak sorunu da ortadan kalkar. “Barınakları kapatılım, hepsini salalım.” Bu da çözüm değil. Bu hayvanlar durmadan çoğalıyor. Ormanlara bırakılan canlılar oluyor. Büyükşehirlerde bizler bunları besleme turlarına çıkıyoruz ancak her şehirde bu kadar kişi, gönüllü ya da imkan olmuyor. Birçok yerde belediyeler dürüst değil. Sokak hayvanlarının rehabilitasyonu için devletten aldıkları bütçeyi ceplerine indiriyorlar, hayvanları zehirliyorlar, öldürüyorlar. İyileri tenzih ediyorum, birçok iyi belediye de var.

Yani rehabilitasyon merkezleri mutlaka olmalıdır. Yaşlı, bebek ve hasta hayvanlar burada tutulmalılar. Bakıma muhtaç olanlar dışarıya bırakılmamalılar. Biz gönüllüler de zaten bu hayvanlara el atıyoruz. İsteyenler, İstanbul, Ankara ve İzmir barolarındaki hayvan hakları komisyolarından bilgi alabilir.

Kesin çözüm için, petshoplar kapatılsın, hayvan ithalat ve ihracatı komple durdurulsun. Barınaklar kapatılsın, rehabilitasyon merkezleri kurulsun. Zaten böylece hayvanların sayıları doğal yollarla düşecektir ve biz de sokaklarda bakıma muhtaç, araba tekerliğine sıkışan, ezilen, gözü çıkan, tecavüz edilen hayvanları görmek zorunda kalmayacağız, onlar da zorlu koşullarda telef olmayacak.

Ben elimi taşın altına da koyarım ve 5 bin kapasiteli bir barınağı nasıl rehabilitasyon merkezine dönüştürülebileceğini yetkililere gösterebilirim. Yeter ki bir yerden başlayalım.


HAYVANLAR YEMEK, BİNEK, DENEK, GİYECEK VE İNSANLARIN KÖLESİ DEĞİLDİR


Son olarak neler söylemek istersin?


Hayvan hakları ve özgürlüğü, siyaset üstü, din üstü, ırk üstü bir konu. Hayvan özgürlüğü biz insanları ve doğayı da özgürleştirecek. Hayvanlar da birer can ve kıtır kıtır doğranıyor. Hem de inançlı ya da ideolojisi olan insanlar tarafından. Bakıyorsunuz bir kişi kendisine "Müslümanım" ya da "Sosyalistim" diyor, "Tahakküm istemiyorum" diyor. Ama hayvanlar üzerinde tahakküm kuruyor. Bu yüzden bizim için hayvan özgürlüğü meselesi en üstte duruyor. Her şeye çare olmasa bile veganizm iyi bir şey. Daha fazlası zaten elimizden gelmeyebiliyor. Vegan ol, hayvan özgürlüğünü savun, bunu çevrene ilet, insanların bilincini yükselt. Birisi size “Hayvanlar için ne yaptın?” dediği zaman, “Vegan oldum” diyebilirsiniz.

Son olarak hayvanseverlikle hayvan hakları ve özgürlüğü savunuculuğu arasında dağlar kadar fark var. Hayvanseverlik sadece bir türü sevmektir. Hayvanları yemeyelim, onlara binmeyelim, deneylerde ve sirklerde kullanmayalım, hayvanat bahçelerine hapsetmeyelim. Hayvan denek, binek, yemek, giyecek ve süs eşyası değildir. Onlar da bizim gibi canlı varlıklardır ve yaşamaya programlıdır. Hiçbir canlı ölmek istemez, hayvanlar da buna dahil. Toplumda hayvanlara duyarlılık istiyoruz ve kendilerini bize, yani Hayvanlara Özgürlük Partisi'ne destek olmaya çağırıyoruz.