Trattoria Serenzo’nun yaratıcıları: Serpil Hanım ve Enzo Bey Trattoria Serenzo’nun yaratıcıları: Serpil Hanım ve Enzo Bey


Sevgili doktor arkadaşlarımız Zuhal ve Altan Özgit çifti, kızımızın Boğaziçi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü’nden mezun olması nedeniyle bizleri bir akşam yemeğe davet ettiler. Gayrettepe’de ismini daha önceden duymadığımız bir İtalyan lokantası önerdiler. Birlikte İtalya’da Özgit çiftiyle çok lokantaya gittiğimizden güvenerek gittik.
Lokantanın adı: TRATTORİA SERENZO. Trattorialar İtalya’da genellikle her türlü yemeğin bulunduğu, yerli halkın gittiği, pahalı olmayan keyifli lokantalardır. Biz İtalya’ya gittiğimizde hangi şehirde olursak olalım, ismi Trattoria ile başlayan lokantaları tercih ederiz, hem yemekten memnun kalırız, hem de kazık
yemeyiz.

Trattoria Serenzo’nun özel yemeği Trattoria Serenzo’nun özel yemeği


Trattoria Serenzo, Gayrettepe’de Sürmeli Oteli’nin hemen arkasında benim çok sevdiğim Sita Balıkevi’nin hemen yanında. Erken saatlerde gidiyoruz, neredeyse yarı yarıya dolu. Minimalist bir dekor anlayışıyla insana huzur veren bir şekilde dekore edilmiş. Garsonlar oldukça ilgili ve kibarlar, içki ve yemekler konusunda son derece bilgililer.
Önden Sicilya gezimizdeki favori yiyeceğimiz Arancini denilen risotto toplarını söylüyoruz. Arancini, aslında İtalyanların içli köftesi. Tabi ki çok farklı, ama şekli, yapılışı çok benziyor. Ne yalan söyleyeyim, biz İtalya’da bu kadar nefis bir Arancini yememiştik. Diğer ön yemeğimiz ahtapot carpaccio idi. Bazen ahtapot carpaccioyu o kadar ince kesiyorlar ki ne yediğimizi anlamıyoruz. Bu carpaccio tam benim istediğim gibi kesilmişti, ahtapot tadını alarak yedik. Ayrıca bizim mıhlamalara benzeyen eritilmiş bir tür İtalyan peyniri de söyledik, ekmeklerimizi bana bana yedik.



Trattoria Serenzo’nun menüsü oldukça geniş, hem bol miktarda hamur işleri var, hem de et yemekleri. Et yemeklerini daha sonra yeriz diye en iyi İtalyan yemeği olan makarnalara ve risottolara yöneldik. İtalya’da da ne ısmarlarsak ısmarlayalım ortaya ısmarlar, sonra dördümüz paylaşırdık. Burada da öyle yapmaya karar verdik.
Önce tek kişilik deniz mahsulleri risotto söyledik. O kadar lezzetliydi ki neden iki porsiyon söylemedik diye hayıflandık. Karnımız doydukça keyiflendik, keyiflendikçe daha da yemek istedik. Makarna listesi oldukça kabarıktı, ama bir tanesi için bizim özel yemeğimiz diye yazmışlardı. Hem iki kişilik bir makarnaydı, hem de bizi uzun uzun listeye bakmaktan kurtaracaktı. Üstü kabuklu deniz hayvanlarıyla kaplı bir makarnaydı. Her zaman olduğu gibi eşim bizim payımıza düşen kabuklu deniz hayvanlarını ayıklama işini bana verdi. Türk ağız tadına uysun diye biraz fazla pişmişlerdi, ama olsun keyifle yedik. Kabuklu deniz hayvanlarının rayihasını içine çekmiş makarnaları ise kelimenin tam anlamıyla yalayıp yuttuk. Mehmet Yaşin ağabeyimizin dediği gibi damaklarımız
çatladı.



Ağzımızda bu nefis tatla kalkmak için hesabı istedik, içkiler hariç adam başı 60 lira geldi. Yan masada misafirleriyle oturan mekanın sahibi Enzo Bey yanımıza geldi, biz tatlı ısmarlamadığımız için tiramisu ikram etti. Sonra kendisi ile çok hoş bir sohbetin içinde bulduk kendimizi. Kendisi mühendismiş, ama bir çok İtalyan gibi öncelikle aşçı imiş. Kuzey İtalya’dan geliyormuş. Eşi Serpil Hanım’la beraber açmışlar burayı. Kendisi mutfakta, eşi serviste birlikte götürüyorlarmış. Anladığım kadarıyla oldukça zevk alıyordu işinden, aldığı bu zevki de müşterilerine, pardon misafirlerine aşılıyordu. Bu nedenle bu lokantaya nasıl gelinirse gelsin mutlu çıkmak garantiydi.
Çok sevdik biz bu lokantayı, işimize de yakın, ne kadar sevdiğimiz dostumuz varsa alıp götüreceğiz. Umarım sizlerle de bir gün karşılaşırız.