Sabahın ilk uçağı ile Trabzon’a uçuyoruz. Yanımızda doktor arkadaşlarımız Zuhal ve Altan Özgit. Karar verdik, Trabzon’a gidene kadar bir şey yemeyeceğiz. Kente varınca ilk önce Altan’ın şirketine ait ufak arabayı aldık, oradan da daha önce kahvaltı etmeyi planladığımız ÇARDAK PİDE’ye gittik.

Çise restoranda Hamit Candanve Hüseyin ile... Çise restoranda Hamit Candanve Hüseyin ile...


Çardak Pide’de bir yuvarlak yumurtalı peynirli pide ile kavurmalı pide söyledik. İyi demlenmiş çay eşliğinde çok güzel bir kahvaltı oldu. Pideler hakikaten bize methedildiği kadar güzeldi. Çok iyi bir şekilde hizmet eden garsonumuz biz kalkmak üzereyken kendi bahçelerinden getirdiği dört adet kavak incirini ikram edince keyfimiz tam oldu.
Çardak Pide’nin tam karşısında BETON HELVA var. Çok almayalım dedik, ama her çeşitten almaya kalkınca neredeyse bir kilo helva aldık. Helvaları her gittiğimiz yerde azar azar yiyerek bitirdik, çocukluğumda Balat’ta Helvacı Kenan Bey vardı, Beton Helva’nın helvaları, Allah rahmet eylesin Kenan Usta’nın nefis helvalarını hatırlattı bana.

Kuşpuni Pansiyon. Kuşpuni Pansiyon.


Ayder’de hayal kırıklığı yaşadık

Trabzon’dan çıktık, Rize, Çayeli’ne ilerlemeye başladık. Çayeli’ne vardığımızda öğle saatini geçmişti. Çayeli’ne varılır da kuru fasulye yenmez mi? Hüsrev mi Lale mi diye düşünürken İstanbul’da Hüsrev’e gitmiş olduğumuzdan LALE LOKANTASI’nda karar kıldık. Ben karışık tabak, eşim ve Özgit çifti kuru fasulye tabağını seçtiler. Karışık tabakta kuru fasulye, kavurma, kara lahana sarma ve türlü vardı, ortada da pilav. Hepimiz kuru fasulyenin çok iyi olduğu konusunda hemfikirdik, ama özellikle kavurma şimdiye kadar dışarıda yediğim en lezzetli kavurmaydı. Daha lezzetlisi biz çocukken annemin kurban bayramlarında evde yaptığı kavurmaydı. Ama ona anne eli dediğinden yarışma dışı kalmalı.

Lale’de karışık tabak. Lale’de karışık tabak.


Lale Lokantası’nda iyice keyiflendikten sonra ilk durağımız olan AYDER YAYLASI’na doğru yol aldık. Hava kararmadan yaylaya ve kalacağımız KUŞPUNİ PANSİYON’a vardık. Ayder Yaylası’na varınca tam bir hayal kırıklığına uğradık. Neredeyse hiç yeşillik kalmamış, dağ taş otelle dolmuştu. Etrafta binlerce Arap turist piknik alanında dolaşır gibi dolanıyor, etrafta birçok yerli insan onlara bir şeyler satmaya uğraşıyordu. Ayder’deki bu garip yapılaşma bizleri çok üzdü. Hele günlerdir hayalini kurduğumuz Karadeniz gezisine böyle başlamak çok dokunaklıydı. Kuşpuni Pansiyon’un da beklediğimiz kadar konforlu olmaması iyice yıktı bizleri. Akşam üzüntümüzü biraz içki ve yemeğe boğmak istedik, ama ne yazık ki Ayder’de dolaş dolaş içkili bir yer bulamadık. Neyse ki Ayder’in girişinde ÇİSE RESTORAN’ı bulduk. Çise’de Hamit Candan isimli bir şef garson tatlı dili ve harika servisi ile bizim burukluğumuzu giderdi, çok güzel bir yemek yedik. Yemek boyunca da Pazarlı Hüseyin çaldığı harika türkülerle bizi mest etti. Hangi türküyü istesek çaldı, hayret bir şekilde hiçbirine “kusura bakmayın, bilmiyorum” demedi. Sevgili Hüseyin, Mustafa Keser ile bile yarışır herhalde.

60

Ertesi sabah Ayder’den ayrıldık, keyifli bir yürüyüş sonrası BULUT ŞELALESİ’ne vardık. Şelaleye hayran kaldık, çok güzel bir doğa harikasıydı. Şelaleyi görüp arabaya doğru yürürken Karadeniz gezimize olan inancımız yerine gelmiş, keyifle yeni harikalara yol almak arzusundaydık.
Gerçekten muhteşem olan Koliva Oteli, Laşet Bungalovlarını, Artvinlilerin şaşırtıcı bilgeliklerini, Macahel’deki hayal kırıklığımızı haftaya bırakalım, Karadeniz gezisine böylece bir başlangıç yapmış olalım.