Carlos ile birlikte... Carlos ile birlikte...


Yüreğimiz yanıyor, yüreğimiz... Daha ne kadar insan ölecek, daha ne kadar aileler yas üzerine yas tutacak? Acı haberi duyduğumuzda Amerika’daydık, canlı bombaların patladığı yerlerden geçeli 24 saat bile olmamıştı. Havaalanına girerken polisler, dikkatli gözlerle arabaların içlerine bakıyorlar, bazılarını da çeviriyorlardı. Bildiğiniz gibi çok fazla uçuyoruz. “Gittiğimiz hiçbir havaalanında girerken arama yok, bir tek bizde gördük. Silahlı biri gelse, canlı bomba gelse hemen fark edilir” diye konuştuk. Ama adamlar o güvenliği bile aşmanın yolunu bulmuş... Yazık, hem de çok yazık.
Amerika’da “nereden geliyorsunuz” diye soranlara “İstanbul” yanıtını verince, hemen taziyelerini sunuyorlar, ardından da Orlando katliamını anlatıyorlar. Terörle, bombalarla anılmak çok ama çok kötü.

13

Miami’ye geliş nedenimiz trafik kazası, yaralanma, hastalık, ameliyat sonrası sakat kalanlar için burada çok başarılı bir merkezin bulunması, felçli hastaları bile ayağa kaldırmaları... “Onları İstanbul’a getirebilir miyiz” diye konuşuyoruz, baştan çok güzel başlıyor konuşmalar, “neden olmasın” deniliyor. Bombalar patlayıp masum insanlar ölünce yan çizmeye başlıyorlar, “hele bir terör bitsin” diyorlar. Üzülüyoruz...

12

Tarabya’da ufak bir mekan açmış

Türkiye’de yaşayan yabancıların çoğu da, bazı arkadaşlarımız da ülkemizi terk etmenin planlarını yapıyor. Ama Türkiye’yi çok seven ölene kadar terk etmeyi düşünmeyen bir yabancı var aramızda: Gerçek adı Carl, ama tüm sevenlerinin dediği şekilde Carlos.
Carlos, Belçika’nın Liege kentinden önce Kuzey Afrika’ya oradan da Kıbrıs’a gelmiş. On iki yıl önce Kıbrıs’tan da Türkiye’ye... Türkiye’deki yabancı diplomatlar bırakmamışlar Carlos’u, onlara yemekler pişirmiş. Sonra genellikle yabancı diplomatlara, Türkiye’de yaşayan yabancılara hizmet veren bir catering şirketi kurmuş. Yıllarca bu şirketin atölyesinde onların alıştıkları, sevdikleri yemekleri hazırlamış. Zamanla Türk müşterileri de artmaya başlamış. Türkler özellikle yaptıkları pastaları, fırın mamullerini tercih ediyorlarmış. Müşterileri genellikle Tarabya, Sarıyer, Yeniköy, Emirgan hattındaymış. Sonra müşterilerinden gelen ısrarlara dayanamayarak dört yıl önce Tarabya sırtlarındaki Ferahevler’de hem kahvaltı, hem de yemek servisi veren ufak bir mekan açmış: LE CUISTOT STUDIO. Kızım ile eşim birlikte keşfetmiş, bir pazar günü beni alıp götürdüler. Hacıosman’dan Tarabya’ya inerken Ferahevler tabelasından sağa sapıyoruz, Adnan Kahveci Caddesi’nden devam edince biraz ileride sağda ufak bir mekan. Önünde park imkanı da var.

11

Farklı lezzetlerin keyfini çıkardık

Neler yiyeceğimizi önümüzdeki menüye bakarak belirlemeye çalışıyoruz ama benim gözüm içerdeki camlı dolapta... Kalkıp çekici gördüğüm quiche denilen hamurlu Fransız yemeği, ıspanaklı somonlu tart ve kruvasan söylüyorum. Bir de ortaya omlet. Aslında seçenek çok ama eşim ve kızım fazla yemiyor, sonra hepsi bana kalıyor, fazla abartmamak lazım. Eşim tam bir kruvasan uzmanı, çok güzel buluyor, ben de omlete bayılıyorum. Kızım da tartı çok başarılı buluyor. Aslında klasik kahvaltı da var ancak biz değişik lezzetler peşindeyiz... Büyük bir keyifle bitiriyoruz önümüze gelenleri.
Şimdi kahveyle kahvaltı zamanı eşim limonlu möreng (bezeli) tart istiyor, benim gözüm ikinci bir seçenek ararken Carlos yardıma yetişiyor, çilekli tart öneriyor. İyi ki de öneriyor, böyle güzel bir tartı Paris’te bile yememiştim.
Carlos’a işin sırrını soruyoruz, “sadece taze malzeme kullanırım, ne konserve ne de donmuş gıda sokarım mutfağıma” diyor. “Türklere saygım sonsuz, ne domuz, ne de domuz ürünü bulundururum” diye de ekliyor. Yabancı birinden duymaya alışmadığımız sözler bunlar, hoşumuza gidiyor...
Ben gizli bir mutluluk yaşıyorum, hem eşimin hem de kızımın çok hoşuna giden, benim ise yüzlerce defa gitsem bıkmayacağım bir kahvaltı mekanı buldum. Artık sık sık ailece Ferahevler’de kah-valtıdayız, umarım artık terörden değil, keyiften mutluluklardan söz ederiz.